Spoiler içeriyor
kar parsı (jaabars) - arsen samançin - ebedi gelin birbirinden alakasız ve kopuk üç detay olmasına rağmen bu romanda muvaffakiyetli bir şekilde harmanlanmış. bence kitabın övülmesi gereken ilk yer burası olmalı. "aşk şafak gibidir, sadece bir kez parlar. ama kimse…devamıkar parsı (jaabars) - arsen samançin - ebedi gelin birbirinden alakasız ve kopuk üç detay olmasına rağmen bu romanda muvaffakiyetli bir şekilde harmanlanmış. bence kitabın övülmesi gereken ilk yer burası olmalı.
"aşk şafak gibidir, sadece bir kez parlar. ama kimse bu fikri kabullenemiyor, herkes kendisine ebediyen parlayan ışık saçan şafaklar istiyordu."
kitabın başında kar parsının hayatını detaylı bir belgesel izler gibi okuyoruz. doğrusu -arkadaşımla aynı anda okuyorduk ve dedik ki niye bu kadar uzun tutulmuş bu bölüm? çünkü bir yerden sonra neden bu kadar detaya girildiğini anlamakta güçlük çektim. kar parsını duyguları öyle detaylı ve kişileştirilerek anlatılmış ki, pek çok noktada onunla empati bile kurabildim. bu canlı betimlemeler bana rus edebiyatını anımsattı bir yerden sonra.
galiba ilk 70 sayfa civarı jaabars ile geçiyor, bu giriş biraz durgun ama yapılabilecek en büyük hata kitabı burada bırakmak çünkü ilerleyen safhada hikayeye giriş yapan arsen samançin var!
arsen samançin'in biricik aşkı aslında aydana'ymış gibi gösterilse de bana kalırsa arsen tamamen aydana üzerinden kurduğu en büyük hayali olan ebedi gelin operası'na aşıktı. aydana'nın sesine aşıktı. duyduğu tutku buydu. bunun en büyük kanıtı; aydana pop müzik kültürünün içine girdiğinde yaşayacağı sıkıntılı süreçleri, ona zarar verebilecek durumları düşünmekten çok ebedi gelin operası'nı yapmaya yanaşmaz artık düşüncesi ile boğuştu. aydana'ya aşık olsaydı onun peşini bu kadar kolay bırakmazdı.
ama tabii aydana'nın pop müziğe geçişi arsen'i fazlasıyla derinden sarsıyor; bu durumun ardından yeni yeni gelişen kapitalist düzenin her şeyi 'bir çuval parayla' kendi safhına çekişinin eleştirisini yapmaya başlıyor. bu noktadan sonra aytmatov'un kapitalist düzene dağıttığı yargıları okuyoruz. popüler kültüre ve onun peşinden gözü kapalı koşanlara, paranın kulu olanlara, kar parslarını bile parayla satın alabilen araplara...
tabii ki aytmatov iğnelerini yalnızca kapitalist düzene değil, serbest piyasadan tutun da basın ve gazetecinin hür bir şekilde fikirlerini yayımlayabilme hakkına (bkz. arsen arabada üzengili dağına giderken yazdığı bir yazı üzerine telefonla aranıp, özür mektubu yazması isteniyor.) hatta doğaya verilen tahribata kadar batırıyor.
uzun uzadıya yapılsa da bu dokundurmalar, o kadar net ve o kadar yerinde yapılmış ki her nüktede zevkten dört köşe oldum okurken. o kadar haklı isyanlardı ki.
bu noktada eles karakterinin duruşunu çok seviyorum, arsen'e araplara karşı pankart açmak istediğini parslara dokunmamalarını yazmayı düşündüğünü söylediği sahne aklımda hep kalacak noktalardan biri.
gelelim ebedi gelin'e. çok naif ama fitne-fesatlıklar yüzünden balta vurulmuş bir aşkı simgeliyor bana kalırsa. unutamayacağım zarif bir efsane olarak kalacak benimle.
üzüldüğüm yanlardan biri eles'in hiçbir zaman arsen'in aslında tehdit edildiğini bilemeyecek olması. arsen son çare olarak gördü eles'in planını. aslında içten içe arapların zevk uğruna kar parsı jaabars'ı avlamaları planına irrite oluyordu. sonda da işlerin yokuş aşağı gitmesiyle, eles'in düşüncesini hayata geçirmesi kaçınılmaz oldu.
arsen'in cesedini mağaradan çıkarırken taştanafgan kasketini attı ya, işte son pişmanlığın hiçbir şeye fayda sağlamadığını, para hırsının ölümcül sonuçlarının olabileceğini trajik bir kayıp sayesinde gözler önüne serildi.
kitabın sonunda eles'in arsen'in yazısını yayımlatması, soyismini değiştirmesi detayları hoş detaylardı.
ama bana kalırsa en ince detay eles'in yayımlattığı hikaye sonunda; "yazarlar öldüğünde ünlenir," satırıydı. aytmatov'un içine doğmuş galiba öleceği. çünkü bu kitap hayatında yazığı son kitap olarak kalmış.
kimileri bu kitabı beğenmemiş, ya da verdiği mesajı yetersiz ve hatta vasat bulmuş dahi olsa bana kalırsa okunmaya değer bir kitaptı.