Bugün bir filmden , bu filmden bahsetmek istiyorum sizlere."Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir."diyor Tolstoy.Bu film ise başka şeyle bir soygunla. Çevrilmiş ismi "Nefes Alma" Alma ki soluğunun…devamıBugün bir filmden , bu filmden bahsetmek istiyorum sizlere."Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar.
Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir."diyor Tolstoy.Bu film ise başka şeyle bir soygunla. Çevrilmiş ismi "Nefes Alma" Alma ki soluğunun sesi biçimlenip görünür hale gelmesin.Kulak için ikinci göz derler.Görme yetisini kaybeden bir insanın seslere karşı bir hassasiyeti gelişiyor muhtemelen.Okuduğum,izlediğim şeyler çoğu kez bir lezzet bıraksa da yazma isteği uyandırmazlar pek.Fakat bu film zihnimin farklı klasörlerine dokundu.Klasörler dağılınca toplamak adına bir şeyler yazmak iyi olur diye düşündüm.Sinematografi konusunda allemeyi cihan değilim.Fakat müzik ve görüntünün estetize olması çok önemli.Bunları görmezden gelmemi sağlayacak tek kapatıcı da filmin iyi bir mesaj vermesi.En azından bana.Bu film de ikinci noktadan yakaladı beni.Filme gelecek olursam 3 kafadar soyguncunun emekli bir askerin evine girerek evde olduklarını düşündüğü 300.000 doları çalmak istemeleri.Klasik soygun filmi mi evet ilk bakışta.Fakat ayrıntılara girince iş biraz karışıyor.Soyguncuların bu iş için belli sebepleri var.Birisi kızıyla yeni bir hayata başlamak adına kızı için diğeri sevdiği kadın öbürü ise zevk için.Karakterleri bu soyguna motive eden şey sevgi ve bu sevginin getirdiği zaaf oluyor en nihayetinde.Kurguyu yazan size evet suçlular ama haksızlar mı bazısı için haksız da sayılmazlar dedirtmek istiyor.Bu hırsızları kötüleyin ama acıyın da, olmaz mı.
Soyguna maruz kalacak kişi Irak işgalinde görme yetisini kaybetmiş emekli bir asker.Varlıklı bir ailenin kızının yaptığı bir kazada kızını kaybetmiş aynı zamanda.Hem gazi (Amerikan ulusu için),hem âmâ hem de acılı bir baba.Kötülük yapılabilecek Amerika'daki en son insan.Mağdur üstü mağdur bir adam.Ama çalınacak dolarların kızının kazasında sus payı olarak verildiğini öğrenince bir yazıklar olsun demeden geçemiyorsunuz, kızının kanıyla kazandığı para ancak çalınarak temizlenir.Velhasıl eve girildiği dakikalarda soygunculardan birini öldürüyor ev sahibi.Ilk ölen de ölmeyi en çok hak eden oluyor.Siz de zaten gıcık olmuştunuz muhtemelen.Bundan sonra olayların ve kavramların seyri değişiyor.Suçlu,güçlü,haklı,av,avcı tepetaklak oluyor.Soyguncular görünmemek için nefes bile alamıyorlar.Kadın soyguncunun yaşamla para arasındaki her tercihinde parayı seçmesi sizi epeyce huzursuz ediyor.Ölümle hayali arasında gidip geliyor bir sarkaç gibi.Sizi kızdırıyor bu tercihler kaç, kurtul deseniz de olmuyor.Gerçek yaşamda makul görünse de kurgu olunca abes kaçıyor.Film boyunca acıma ekseniniz ev sahibinden hırsıza kayıyor.Adalet pusulanız da güneyi gösteriyor artık.Evin bodrum katında kızına çarpan kadını kelepçelenmiş halde görünce demek buymuş nedeni diyorsunuz.Üstelik kadın kendi çocuğuna hamile.Irkiltici bir adalet algısı.Çocuğunu öldüren eller şimdi çocuğuna hayat verecek.Aldığını geri verecek bir takas.
Bence filmin asıl başrolü paraydı.Verilme nedeni,çalınma sonucuyla yetişkinlerin dünyasında bir o yana bir bu yana savrulan kağıtlar.Bir çocuk ölür,bir çocuk yaşar.Paranın tarihi de nihayet şanlı değil kanlıdır.Filmin sonunda kimse haklı , masum değil kirlidir.Çocuklar istisna...