🗝️Simon Callow, bir röportajında set esnasında film yönetmenlerin oyunculara karşı nasıl bir yönlendirme veyahut tutum sergilemeleri gerektiğiyle ilgili fikirlerini beyan etmişti. Defalarca hem tiyatro oyunculuğu hem de rejisörlük gibi deneyimleri olduğundan, bir zamanlar dönem filmlerinin yetenekli aktörleri arasında yer bulan…devamı🗝️Simon Callow, bir röportajında set esnasında film yönetmenlerin oyunculara karşı nasıl bir yönlendirme veyahut tutum sergilemeleri gerektiğiyle ilgili fikirlerini beyan etmişti. Defalarca hem tiyatro oyunculuğu hem de rejisörlük gibi deneyimleri olduğundan, bir zamanlar dönem filmlerinin yetenekli aktörleri arasında yer bulan ve aynı zamanda kendisinin edebiyata olan yakınlığından biraz daha yakından takip etme fırsatı yakalamak istedim. Tesadüfen Carson McCullers'ın 1951 yılında basıma çıkardığı "The Ballad of the Sad Cafe" adlı eserini 1991 yılında beyazperdeye uyarlanmış bu sinema filminin yönetmenlik koltuğunda ismi yazılı olduğunu gördüm ve koşa koşa izledim. Dolayısıyla izlenme oranıyla yerlerde gezinen bir Simon Callow yapıtının diğerlerinden oldukça farklı bir film izleteceğini tahmin etmem pek zor olmamıştı. Carson McCullers'ın The Ballad of the Sad Cafe kitabı Amerikan modernizmin güney gotik öyküsü olduğunu bahsetmekte fayda var. Zaten afişinde Vannessa Redgrave 'in adeta David Bowie' yi anımsatmasından ne tür değişik karakterlere yer verdiğini az çok tahmin edebilirsiniz. Öyle de olmuş. İzlediğim filmlere dayanarak bu tarz filmler genelde Western ögeleriyle yakın plandan işlenir. Lakin Western 'in çok uzağında bir hikaye.
🗝️Miss Amelie kasabanın ileri gelenlerinden, oldukça zengin, orta yaşlı ve asabi bir kişiliğe sahiptir. Vannessa Redgrave 'in henüz filmin başlarındaki diyalog sahnesinde kullandığı mükemmel aksanıyla güzel bir açılış yaptık dedim kendi kendime. Yaklaşık 20 dakika Miss Amelie 'mizi tanıtmakla uğraşıyor filmimiz. Gölde yüzdüğü sahne, açısıyla beraber tıpkı Apocalypse Now filmindeki Martin Sheen' in su yüzeyine çıkış sahnesiyle neredeyse bire bir aynısıydı. Akşam saatlerinde Miss Amelie 'nin evinin önünde oturan işçilerin kendi aralarında uğradığı sıkıntılarına, pişmanlıklarına, efkarlıklarına yer verilmesi ve aya baktıklarında kuyu suyun yansıması gibi gösterilmesi. Teorimce bu sahnede Miss Amelie' nin genelde köylülere zevale sürüklermişçesine hükmettiğini ortaya koyuyor. Fakat emin değilim. Köylülerle Miss Amelie arasında ufak bir gerilim yaşandığını bile görmedim. Yalnızca bir sahnesinde şunu açıklıyor. Ben de bu sahneden yola çıkarak bu kanıya vardım. Köylü halkı Miss Amelie 'nin nasıl rahatlık ve bolluk içinde yaşadığının dedikodularını yapar. Şu ana kadar evine kimseyi almayan Miss Amelie' nin uzun yoldan gelen kuzenini buyur etmelerinden de yakınırlar. Fakat kuzen Lymon bir şekilde Amelie 'nin de rızasını alarak evinin bir bölümünü yalnızca köy halkının katılımına açık bir kafe olarak işletilmesini sağlıyor. Kuzen Lymon (Cork Hubbert) performansı da etkileyiciydi bu arada. Muziplik yapan, sevimli ve cüce bir karakter Lymon. Bu filmdeki rol yelpazesinin en geniş kısmı aslında ona ait. Çünkü film boyunca bir nevi anlatıcı işlevi görüyor.(Detayları atlayarak devam ediyorum.) Geveze bir karakter olmasına rağmen filmin kopma anlarında sessizliği daha büyük etki bırakması diğer yana birkaç sahneyi benzer reaksiyonuyla güçlendirmesi dikkatimi çekti. Neticesine ulaşmadan önce ilginç bir şekilde birçok evrelere dönüşüyor, havası değişiyor. Belki de şu ana kadar ne gotik tarzlı bir öyküyle ne de bu tarz bir yapımla karşı karşıya geldim sanırım.
🗝️Ortalarına eriştiğimizde Miss Amelie 'nin geçmişteki kocasıyla olan anılarına eşlik ediyoruz. Daha sonra anlıyoruz ki yanlış hatırlamıyorsam Marvin Macy sabıkalı yaşlı babasının yanında yaşayıp giden genç bir delikanlıydı. Amelie' ye ilk görüşte aşık olur ve defalarca kez Amelie' ye ulaşmaya çalışır. En sonunda ona ulaşır ve hem koca gülen suratıyla hem de elinde bir demet çiçekle kapısına gelir. Ona evlenme teklifi eder. Miss Amelie şartsız kayıtsız, en ufak itiraz göstermeden kabul eder. Fakat Miss Amelie 'nin sert ve haşin bir kadın olduğundan bihaber olan Marvin' in filmdeki asıl kişiliğine bürünmesi yolunda onun baş basamaklarıydı. Aradan uzun zaman geçmeden Amelie, Marvin 'i evinden atar ve Marvin evin garajında birkaç gün kalır. Marvin birçok kez Amelie' yi tüfeğiyle vurmayı aklından geçirir fakat sevgisi daha ağır bastığı için buna yeltenemez birkaç gün daha acı çeker. Amelie 'nin anılarına tanık olduktan sonra servetinin bir kısmının Marvin' e ait olduğunu anlıyoruz. Marvin kasabaya geri döndüğünde ise gelişine de geliş dememek lazım. Bambaşka bir adam olmuştur artık Marvin. Gözüme çarpan bir diğer nokta Marvin 'in son gelişinde üstündeki kıyafeti olmuştur. Kırmızı gömleğinin yanında elinde gitarını tutan Marvin Macy karakterinin hastalıklı narsizm bozukluğu ile şehvet düşkünlüğünün birleşimi gibi korkutucu özelliklerini barındırdığını düşünüyorum. Son kısımlarını bir sonraki sahnesinde neler olup biteceğini kestiremiyordum. Diğer yandan da kötü sonla bitme sinyallerini yakıp duruyordu film. Yavaş yavaş Amelie 'nin Marvin' e bu gelişinde aşık olduğuna açık vererek olayları patlatmaya başlar.
🗝️Temelinde sadakatsiz geçen ilişkilerin çiftlerin iç hesaplamalarında ne denli şiddetli planlar barındırdığını ve bunun açığa çıkması durumunda karşı konulamaz iki zıt gücün karşı karşıya getirmesini esas alıyor. Sonucunda yalnızca sevdiği kişiye olan sevgisinin değil, insanın hayat arzusunu köreltebileceğini ve bu yüzden alt sınıf toplumlarının ahlaki açıdan kendilerini dezenfekte edemediklerinin altını çizer. Miss Amelie ve kuzen Lymon 'un birlikte yürüttüğü tatlı, neşeli ve kahkahalı bir kasabanın yerini mahzun kasaba halkı olarak bırakıyor.
🗝️63/100