Hmm, nasıl başlamak gerek emin değilim. Bu dizi, bana bazı şeyleri yeniden gözden geçirmem gerektiğini gösterdi. Her ne kadar; herhangi bir şov nesnesinin, hayata dair hiçbir gerçekliği taşıyamayacağını hala daha savunsam da; Captain Marvel filmine yaptığım yorum, ve altında yaşadığımız…devamıHmm, nasıl başlamak gerek emin değilim. Bu dizi, bana bazı şeyleri yeniden gözden geçirmem gerektiğini gösterdi. Her ne kadar; herhangi bir şov nesnesinin, hayata dair hiçbir gerçekliği taşıyamayacağını hala daha savunsam da;
Captain Marvel filmine yaptığım yorum, ve altında yaşadığımız bir diyalog geldi aklıma. Ben filmin kesinlikle feminist mesajı taşımayacağını söylemiş idim ve akabinde bir kadın yazardan (@gk_guney) tepki almıştım.
Evet, haksız olduğumu tereddütsüz olarak kabul ediyor ve özür dileme ihtiyacı hissediyorum. Bir beyaz heteroseksüel erkek olarak, mansplaining yaptığımı kabul etmek zorundayım. Dolayısıyla; o filme yaptığım yorumun (içeriğini tartışabiliriz) doğru bir hareket olmadığı düşüncesindeyim artık.
Artık kimlik diye bir şeyin olmadığını, ona ait tüm alt verilerin de bir çeşit girdiye dönüştüğünü hala savunuyorum; cinsiyet diye bir şey yoktur, en azından post-truth anlamda yoktur. Ama bu demek değildir ki; kadın ve lgbti bireylere negatif ayrımcılık da yoktur; bunu söyleyebilecek bir konumda dahi değilim. Bir gösteri toplumunda yaşadığımızı da göz önüne alırsak; görünüş itibariyle beyaz hetero erkek olmanın sağladığı avantajları, hayatını öyle geçirmiş birisinin kolayca fark etmesi çok zor. Hasılı kelam; cinsiyet tıpkı kültür bir kıyafet olsa bile; erkek dışında kalan tüm cinsiyetlere baskı kurulduğu gerçeğini de kabul etmek gerekiyor. Hülasa, o film altında yazmış bulunduğum her şey hatalı bir konumda malesef. Tüm okuyuculardan ve özellikle kadınlardan özür dilerim.
Ben bu dizinin feminist bir dil kullanıp kullanmadığı konusunu işin ilgililerine bırakarak; final bölümün ending credits sahnelerinde geçen ufak bir söze takıldım. Emile hapishanede iken, Wong önceki bölümdeki gibi geç kalıyor. Emile ise “başka bir şovdaydın değil mi?” Diyor, wong da “ne diyebilirim, televizyonun altın çağındayız” diyerek cevaplıyor.
Aslında bu sahne, çağımızı vareden gerçekliğin birebir yansıması. Marvel filmleri, devasa bir eğlence endüstrisinin campbell çorbasıdır. Zaman zamanda bir artist tarafından ele alınarak yeniden makyajlanırlar. Marvel; çağı okuma açısından oldukça başarılı bir şirket; yaklaşık 100 senelik geçmişi boyunca, fasiküllerce içerik üretmiş ve okuyucularına devasa bir fantezi dünyası sunmayı başarmış. 2000 ler boyunca cgi teknolojisinin güçlenmesi sayesinde “Marvel sinematik evreni” mümkün olmuş, hatta koca bir faz1 serisini de tamamlamayı başarmışlar.
Peki konu nedir? Neden emile, wong a böyle bir soru soruyor ve wong da 4. Duvarı rahatça yıkarak cevaplıyor?
Oscar Wilde henüz görüntü yansıtan araçlar daha yokken; hayatın sanatı taklit ettiğini öne sürmüştü. Dönemi için oldukça cüretkar bir düşünce bu. Ve sanırım duyunca, insan mantığına da ters kalıyor. Fantezi dünyası, bir açıdan zahiridir. Öyle bir noktaya geliyor ki, tasarlanan ile tasarlanan yer değiştiriyor. Bunu şöyle de açıklayabiliriz; Marksistlerin öne sürdüğü alt-üst kimlik yaklaşımının tamamen yer değiştirmesi; unsurların birbirini var etme sırasının da yer değiştirmesi ve dolayısıyla nedenselliğin bozulması demek.
Halbuse Oscar Wilde haklıydı. Evet; hayat giderek sanatı taklit ediyor. Televizyonun, ya da bir düzleme görüntü yansıtan araçların diyelim; tesir etme kuvveti oldukça hafife alındı. Sanat; bir izlenme istencindedir; dolayısıyla varolma sebebi zaten izlenmek içindir; peki onu izleyen, yani biz; teşhir edileni taklit etmeye çabalarsak ne olur?
Wong un söylemek istediği de bu; wong ya da onu oynayan aktör; izleyici ile dizi arasındaki 4. Duvarı yıkarak kendini refere ederken, aynı anda aktör ile karakter arasındaki sınır da belirsizleşiyor. Wong başka bir tv şovunda mı oynuyordu? Peki, bir fantezi unsuru olan Wong başka bir tv şovunda oynarken, prodüksiyon mantığına göre bu diziye geç kalmaması gereken aktör neredeydi?
Bu yazımı güzel bir aforizma ile sonlandırmak niyetindeydim; fakat geçenlerde şöyle bir bilgi edindim; erkekler, primitif dönemde yani avcı toplayıcı oldukları dönemde birlikte avlandıkları için daha avantajlı olmayı bilinçaltı seviyesinde öğrendikleri için, sözlü tartışma sırasında da, “destek alma amacıyla” aforizma kullanmaya daha meyilliymiş. Yani ilkel bir dürtü imiş. Artık bu dürtümü kontrol altına alacağım.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
“Eğer iyi bakılacak olursa, hayatımızın tümü bir masaldan,bilgimiz aptallıktan, emin olduğumuz şeyler hikayeden başka bir şey değildir.” Fuko
Not: erkek ve aforizma olayına inanmadınız, değil mi?