"Yaşamım boyunca benimle bu denli anlayışlı, bu denli duygudaşça konuşan biriyle hiç karşılaşmamıştım daha önce; minnettarlıktan titrerken içerisinin kararmış olmasına sevindim,gözlerimdeki yaşları gizlemişti."
hmmmmm"Ben dükkâna geleli az olmuştu ki, içeriye uzun endamlı bir kadın girdi. Elbisesini güzel vücuduna o kadar güzel yakıştırmıştı ki,…devamı"Ben dükkâna geleli az olmuştu ki, içeriye uzun endamlı bir kadın girdi. Elbisesini güzel vücuduna o kadar güzel yakıştırmıştı ki, ona bakanların gözlerini bir daha üzerinden ayırmaları ihtimali olamazdı. Başına ince bir mendil sarmıştı, mendilin bir ucunu rengârenk bir şelâle gibi başının yanından, kulağının üzerinden, saçlarıyla beraber aşağı akıtıvermişti. Pembe yanakları üzerine çektiği peçeyi biraz yukarı kaldırıverince, altından iki büyük ve kara gözler, yıldız gibi parıldaştılar.
Kadının manzarası, bakışı, tatlı sesi, üstünden, başından intişar eden ince koku, gönlümde bir girdap yarattı. Başım döndü, aklım fikrim altüst oldu. Kız Bedreddin’i selâmladı. Bedreddin’le şundan bundan konuştuktan sonra, altın tellerle dokunmuş bir kumaşın onda bulunup bulunmadığını sordu.
Benim Musul’dan getirip de dağıttığım kumaşların çoğu, bu kızın istemiş olduğu cinstendi. Zaten Bedreddin de kıza, benim getirdiğim kumaşlardan çıkardı. Kız kumaşı görür görmez beğendi ve kumaşı alıp parasını sonra göndermek istedi. Bu teklifi işitince, Bedreddin yüzünü gözünü buruşturdu:
— “Hanımefendi, mal benim olsaydı maal-memnuniye size bırakırdım, lâkin bu mal benim değil, işte şurada oturan gencindir. Bu malların parasını da ona bugün vermeye mecburum. Onun için veresiye veremeyeceğime hakikaten müteessirim.” dedi.
Kıza karşı hissettiğim aşk, büyük yangınlar gibi aleviyle birdenbire gönlümü sarmıştı. Kızın tüccarın bu cevabından çok sıkıldığı, sesinin değişip titremesinden belliydi. Kız Bedreddin’e “Cevabınız beni pek mahcup etti, göstermiş olduğunuz hürmetsizlik ve nezaketsizliğe teessüf ederim!” diyerek kapıya doğru yürüdü.
Uğruna canımı, rûhumu bile feda etmeyi az göreceğim bir melekten bir bez parçasının esirgendiğini görünce, yüreğim cızladı, hemen elimle kızın yolunu kestim:
— “Hanımcığım” dedim, “lütfediniz, kerem ediniz de geri teşrif buyurunuz.”
Kız başını döndürdü, bana öyle bir tebessüm etti ki, tekmil varlığımı tatlı, kudsî bir zevk ve neş’e sardı:
— “Hatırınız için geri dönüyorum.” dedi. Ve dediği gibi de yaptı.
Ben Bedreddin’e döndüm. “Bu kumaşın fiyatı nedir arkadaş?” diye sordum.
Bedreddin deftere baktıktan sonra, “Bin yüz parça gümüş” diye cevap verdi. Bu miktar parayı ona borçlu olduğuma dair bir kağıt yazıp Bedreddin’e verdim. Kumaşı alıp kıza uzattım:
— “Bu kumaşı götürebilirsiniz hanımefendi, parasını istediğiniz zaman gönderirsiniz. Hatta bu kumaşı küçük bir hediyem olarak kabul buyurursanız, beni ziyadesiyle memnun etmiş olursunuz.” diyerek hürmeten eğildim.
Kız cevaben:
— “Bana karşı o kadar nezaket ve o kadar dürüstî ile hareket ettiniz ki, size karşı minnettar kalmamak için, yüreğimin taştan daha sert ve katı olması icap eder. Allah servetinizi çoğaltsın, ömrünüzü uzun etsin ve bir arada yaşamamızı nasip etsin, pek ihtiyarladıktan sonra, ecel gelip de ölürseniz, Allah sizi cennete kabul buyursun.” dedi."