Başlamadan önce spotify üzerinden Adieu Aru - Release adlı müziği açalım ve okumaya başlayalım :) THE EGG "Öldüğünde evine gidiyordun. Trafik kazasıydı. Özellikle dikkat çekici bir şey değil, ama yine de ölümcül. Arkanda bir eş ve iki çocuk bıraktın. Acısız…devamıBaşlamadan önce spotify üzerinden Adieu Aru - Release adlı müziği açalım ve okumaya başlayalım :)
THE EGG
"Öldüğünde evine gidiyordun.
Trafik kazasıydı. Özellikle dikkat çekici bir şey değil, ama yine de ölümcül. Arkanda bir eş ve iki çocuk bıraktın. Acısız bir ölümdü. İlk Yardım Ekibi seni kurtarmak için ellerinden geleni yaptı, ama işe yaramadı. Vücudun o kadar kötü bir şekilde parçalanmıştı ki, inan bana senin için daha iyi oldu.
İşte o zaman benimle tanıştın.
“Ne... Ne oldu?” diye sordun. “Neredeyim?”“
Durum tespiti olarak, “Öldün.” dedim. Lafı dolandırmanın alemi yok.
“Orada... Orada bir... Kamyon vardı, kayıyordu...”
“Evet” dedim.
“Ben... Ben öldüm mü?”
“Evet. Ama kendini kötü hissetme. Herkes ölür” dedim.
Etrafa bakındın. Yalnızca hiçlik vardı. Sadece sen ve ben. “Burası da neresi?” diye sordun. “Öbür yaşam mı?”
“Aşağı yukarı” dedim.
“Sen tanrı mısın?” diye sordun.
“Evet” diye cevap verdim. “Ben Tanrı’yım”.
“Çocuklarım... karım” dedin.
“Ne olmuş onlara?”
“Onlar iyi olacaklar mı?”
“İşte görmek istediğim bu” dedim. “Daha biraz önce öldün ve ailen için endişeleniyorsun. İşte bu iyi bir şey.”
Bana büyülenmiş gibi baktın. Sana Tanrı gibi görünmüyordum. Adamın biri gibi görünüyordum. Belki de bir kadın gibi. İlginç şekilli bir otorite figürü, belki de.
“Merak etme” dedim. “İyi olacaklar. Çocukların seni her yönünle mükemmel olarak hatırlayacak. Sana nefret besleyecek kadar zamanları olmadı. Karın görünürde ağlayacak ama içten içe rahatlayacak. Dürüst olmak gerekirse, evliliğin dağılıyordu. Rahatlamış hissettiği için kendisini çok suçlu hissedecek eğer senin için bir teselli olacaksa.”
“Anlıyorum” dedin. “Peki şimdi ne olacak? Cennete ya da cehenneme ya da o yerler gibi bir yere gidecek miyim?”
“Hiçbiri” dedim. “Reenkarne olacaksın.”
“Hmm” dedin. “Hintliler haklıymış demek,”
“Bir bakıma bütün dinler haklıdır” dedim. “Hadi yürüyelim”.
Boşlukta yürürken beni takip ettin. “Nereye gidiyoruz?”
“Belirli bir yere değil,” dedim. “Sadece yürürken konuşmak güzel.”
“O zaman bütün bunların amacı ne?” diye sordun. “Yeniden doğduğumda bomboş bir sayfa olacağım değil mi? Bir bebek. Yani bütün deneyimlerimin, bu hayatta yaptıklarımın hiçbir anlamı veya etkisi olmayacak.”
“Hiç de değil!” dedim. “İçinde bütün geçmiş hayatlarının bilgi birikimini ve deneyimlerini taşıyorsun. Sadece şu anda onları hatırlamıyorsun.”
Durdum ve elimi omzuna attım. “Ruhun, hayal edebileceğinden çok daha muhteşem, güzel ve büyük. İnsan aklı varlığının ancak çok küçük bir kısmını içerebilir. Bu sıcak olup olmadığını anlamak için parmağını bir su bardağına batırmak gibi. Kendinin çok küçük kısmını bir kaba koyuyorsun ve çıkardığın zaman yaşadığı bütün deneyimleri kazanmış oluyorsun.”
“Son 48 senedir bir insanın içindeydin, dolayısı ile uzanıp engin bilinçaltının devamını hissedebilmiş değilsin. Burada yeteri kadar kalırsan, her şeyi hatırlamaya başlardın. Ama her yaşamın arasında bunu yapmaya hiç gerek yok.”
“Kaç kere reenkarne oldum o zaman?”
“Ohooo, çok kez. Çok, çok kez. Ve bambaşka bir sürü hayata.” Dedim. “Bu sefer, milattan sonra 540 yılında yaşayan Çinli bir köylü kız olacaksın.”
“Bekle, ne?” diye şaşırdın. “Beni zamanda geriye mi gönderiyorsun?”
“Yani, teknik olarak evet. Zaman, bildiğin üzere, sadece senin evreninde var. Benim geldiğim yerde işler farklı.”
“Sen nereden geldin?” dedin.
“Evet”, dedim, “ben de bir yerlerden geliyorum. Başka bir yerden. Ve benim gibi başkaları da var. Oranın nasıl olduğunu bilmek istiyorsun, biliyorum, ama dürüst olmak gerekirse anlatsam da anlamazsın.”
“ov” dedin, biraz hayal kırıklığına uğrayarak. “Bir saniye. Eğer zaman içerisinde başka başka yerlere reenkarne oluyorsam, bir noktada kendimle karşılaşmış olabilirim.”
“Tabi. Her zaman oluyor. Ama iki hayatta da sadece kendi ömürlerinden haberdar oldukları için farkına bile varmıyorsun.”
“O zaman bütün bunların anlamı ne?”
Gözlerinin içine baktım. “Hayatın anlamı, bu evreni yaratmamın tek sebebi, senin olgunlaşman.”
“İnsanlığı mı kastediyorsun? Olgunlaşmamızı mı istiyorsun?”
“Hayır, sadece sen. Bütün evreni senin için yaptım. Her hayatla beraber büyüyor, olgunlaşıyor ve daha büyük bir zeka oluyorsun.”
“Sadece ben mi? Peki ya diğerleri?”
“Başka kimse yok,” dedim. “Bu evrende, sadece sen ve ben varız.”
Bana boş gözlerle baktın. “ Ama dünyadaki tüm o insanlar...”
“Hepsi sen. Senin farklı reenkarnasyonların.”
“Bekle. Ben herkesim!”
“İşte şimdi taşlar yerine oturuyor” dedim.
“Ben bugüne kadar yaşamış herkesim.”
“Ve yaşayacak olan herkes.”
"Evet."
“Abraham Lincoln ben miyim?”
“Onu öldüren John Wilkes Booth da sen,” diye ekledim.
Dehşet içinde “Hitler’im?” dedin.
“Ve öldürdüğü milyonlarsın.”
“Ben İsa’yım?”
“Ve onu takip eden herkes.”
Sessizliğe gömüldün.
“Ne zaman birine haksızlık etsen,” dedim, “kendine haksızlık ediyordun. Yaptığın bütün iyilikleri de kendine yaptın. İnsanlar tarafından tecrübe edilen her mutlu ve üzgün an senin tarafından tecrübe edildi veya edilecek.”
Uzun bir süre düşüncelere daldın.
“Neden?” diye sordun. “Bütün bunları neden yapıyorsun?”
“Çünkü, bir gün, sen de benim gibi olacaksın. Çünkü bu sensin. Sen benim türümdensin. Sen benim çocuğumsun.”
İnanamayarak, “Vay be!” dedin. “Benim de bir tanrı olduğumu mu söylüyorsun?”
“Hayır. Daha değil. Sen fetüssün ve hala büyüyorsun. Bütün zamanlardaki bütün insan hayatlarını yaşadığın zaman, doğmak için yeterince büyümüş olacaksın.”
“Yani bütün evren,” dedin, “sadece...”
“Yumurta.” diye yanıtladım. “Şimdi bir sonraki hayatına başlamanın zamanı geldi.”
Ve seni yoluna gönderdim."