Sade ve sessiz hayatların içinde geçen güzel mi güzel bir film. Öncelikle tüm milletimizin başı sağolsun. Bu filmi geçtiğimiz günlerde izledim ve son olaylardan sonra herkes gibi benimde psikolojim allak bullaktı. Bazen sadece üzülmekle yetiniyorsunuz çünkü bu acılar için ne…devamıSade ve sessiz hayatların içinde geçen güzel mi güzel bir film.
Öncelikle tüm milletimizin başı sağolsun. Bu filmi geçtiğimiz günlerde izledim ve son olaylardan sonra herkes gibi benimde psikolojim allak bullaktı. Bazen sadece üzülmekle yetiniyorsunuz çünkü bu acılar için ne söylenecek bir laf bulunuyor ne de isyan edeceğiniz birisi. Bu film en azından 110 dakikalığına sizi içinde yaşadığımız zor günlerden bir nebze uzaklaştırmayı başarıyor.
Bu yazının asıl konusu olan filme yeniden dönelim. Martin McDonagh abimiz daha önce çektiği filmlerde ki gibi aslında kıyıda köşede kalmış önemsiz ve durgun hayatları çok iyi yansıtmış. Film 1923 senesinde İrlanda'nın Inisherin adında küçük bir adasında geçiyor. (Gerçekte bu isimle bir ada olmadığını öğrendim, bununla ilgili bilgisi olanlar lütfen yoruma yazsın.) Ayrıca takvim de 1923'ü görünce hemen aklıma gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşları geldi, içim yeniden kıpır kıpır oldu ne yalan söyleyeyim.
Filmin aslında konusu çok sade ve tüm film bu konu üzerinden ilerler mi diye düşünüyor insan ama o senaryo o diyaloglar ne kadar muazzam yazılmış yahu. Zaten senaryo alanında Altın Küre'de ve Venedik Film Festivali'nde en iyi senaryo ödülü almış bir film. (Filmin aldığı bir çok ödülden sadece bazıları.) Bununla beraber ağır ilerleyen bir film olduğu ortada bu yüzden bazı insanlara hiç hitap etmeyebilir. Yinede görsellik açısından İrlanda'nın doğası ve insanlarını görmek muazzamdı. Bu yüzden görüntü yönetmeni de büyük iş başarmış.
Son olarak filmde yer alan bazı yerlere değinmek istiyorum. Bundan sonrası SPOİLER !
+ Filmde dikkatimi çeken en önemli şeylerden birisi filmde herkesin yalnız olması. Kimse karı koca değil. Hiçbir hayvandan bile ikincisi yok, herkesten tek bir tane. Bu da sanırım filmin ana konusu olan varoluş üzerine sizi daha çok düşündürüyor. Güzel bir metafor kullanılmış.
+ Banshee ölüm perisi demekmiş. İrlanda dilinde Bean Sidhe olarak geçiyormuş ve anladığımız kadarıyla İrlanda, İskoçya kültüründe oldukça kendine yer bulan bir figür. Bunu detaylıca açıklamayacağım ama özellikle orta çağda ölüm perileri baya meşhurmuş bu toplumlarda. Bizim filmde gördüğümüz yaşlı kadın da bir Banshee'ydi. Göl kenarında Siobhan, yaşlı kadını (Banshee'yi) görür. Önce el sallar sonra yaşlı kadının kendisine gel gel yaptığını fark eder yani ölüm onu çağırır. Tabiki bizlerde bir an Siobhan gibi korkarız ama sahneye Siobhan'ın arkasından Dominic gelir. Ölüm aslında Dominic'i çağırmaktadır filmin sonunda da ölmüştür zaten.
+ Bir diğer detay ise filmde Dominic'in babası Colm'la konuşurken ana karaya gidip 5 tane idamı izleyeceğini söyler ve kimin öldüğünü umarsamadığını sadece idamı izlemek istediğini söyler. Colm'da o insanları umursamıyor musun yani diye şaşırır. Filmin devamında Colm kendi 5 parmağını keser bu aslında o idam edilen 5 kişiyi temsil eder. Dahs sonrasında Colm bu durumu Siobhan'a şöyle açıklar; ilk başta çok canım acımıştı ama sonrasında hiç umursamadım ve tereddüt etmedim, der. Bu aslında yine o 5 insana bir göndermedir. Çünkü onların ölümünü Colm umursarken kendi 5 parmağını hiç umursamaz.
+ Ana karadan film boyunca savaş sesleri gelir ve filmin sonunda iki ana kahramanımız aslında bir nevi arayı bulur ve ana karada ki top sesleri de durur böylelikle. Ama Padraic, Colm'e savaş bitsede bazı şeylerin hiç değişmeyeceğini söyler. (Film bu replikle biter.) Bu da İrlanda iç savaşına ve günümüz İrlanda'sına bir göndermeydi.
+ Bir diğer detay ise internette gördüğüm ve benim fark etmediğim detaydı. Filmin başında posta kutusu, tarla kapısı turuncu renkteydi. İrlanda'nın bayrağında turuncu renk william of orange'ı destekleyen protestanlar'ı temsil ediyor. Unionist gelenek, yani birleşik krallık'a savaşmak isteyenler bu kişiler. Yeşil ise katolikleri, yani milliyetçi geleneği temsil ediyor. Filmin sonunda da posta kutusu yeşile boyandığını görüyoruz. Bu da bağımsız irlanda'ya göndermeye.
+ Colm, Podriac'e senle vakit geçirmek istemiyorum ölüp gideceğim ve dünyaya ölümsüz bir eser bırakmak istiyorum, diyor. Ancak sonrasında çokta iyi bir sanatçı olmadığını fark eder ve kendisi iyi bir eser çıkartmadığını Podriac'a bağlamaya çalışır. Nitekim onun yüzünden parmaklarını keserek suçu Podriac'a atmaya devam eder. Çünkü parmaklarını hiç kesmese bile zaten iyi bir eser ortaya çıkartmayacaktı bunu fark ettiğinde suçu üstlenmek istemiyor.
+ Filmde iyi bir insan olup unutulmak mı yoksa iyi veya kötülüğün ötesinde umursamaz olup dünyaya eser bırakmak mı daha mühim konusu tartışılıyor aslında. Barda, Podriac'in sarhoş bir şekilde Colm'e attığı tirat harikaydı.
Son olarak, Colin Farrel ve Brendan Gleeson harika oynamışlar.
Güzel filmdi arkadaşlar, şu günlerde izleyip biraz kafa dağıtmak için özellikle. İzlemenizi tavsiye ederim.