“Ardımsıra yollara hayalimin kırıklarını bıraksam Yeter mi bu izler beni kendime getirmeye acaba?” Hayalimin kırıklıkları beni kendime getirememiş olsa da, Didem Madak'ın şiirlerine getirdi. Kırıklara bulanmıştı şiirler fakat sürdüm zaman merhemini, çektim aldım şiirleri. “Ekmek kırıntıları atıyorum kuşlara, Cam kırıkları…devamı“Ardımsıra yollara hayalimin kırıklarını bıraksam
Yeter mi bu izler beni kendime getirmeye acaba?”
Hayalimin kırıklıkları beni kendime getirememiş olsa da, Didem Madak'ın şiirlerine getirdi. Kırıklara bulanmıştı şiirler fakat sürdüm zaman merhemini, çektim aldım şiirleri.
“Ekmek kırıntıları atıyorum kuşlara,
Cam kırıkları yiyorlar.
Rüyamda bir kase dolusu suyun içinde
Rengarenk yap-boz parçacıkları
Anlatmak istiyorum, dinlemiyorsunuz.
Hayır, sanırım sabahı bekleyemem.
Bilmiyorum.
İnsanlar rüyalarını acilen anlatmalı.”
Çiçek kokan şiirlerdi bunlar, yavaşça okumaya başladım. Zaten şiirler hızlı okunmazlar. Hele ki çiçekli masa örtüsününün altına saklanmışlarsa, hiç hızlı okunmazlar. Fakat ben daha bitirememişken şiirler kusmaya başladı... bekleyemediler sabahı. Kırıklar kustular, cam kırıkları.
“Ben ne zaman öleceğim tanrım!
Sabah olunca mı?
Keşke birkaç dakikayı ipek mendillere sarıp saklasaydım”
Daha birkaç satırı ipek mendile sarıp saklayamamışken, kaçıverdi elimden şiirler. Ve ben elimde kırıklarla, ne yapacağımı bilemedim. Öylece bekledim, canım tekrardan acımaya başlamıştı; zaman merhemi sonsuzluğu vaadetmezdi çünkü.
“Kayboluşumun beşiğini sallıyorum bu akşam
Büyüyor yavaş yavaş”
Şiirleri çağırdım, gelmediler. Öğrendim ki şiirler çağırınca gelmezler. Bağırdım, yakındım; bir baktım ki sallanıyorum, ama nasıl sallanıyorum! Cam kırıkları! Boğuluyorum! Küçülüyorum! Hayır, büyüyor. Kayboluşum.
“Şimdi mucizevi bir yerdeyim
Zaman bir salyangozun vücudunda yaşıyor burada
Ve çok ağır ilerliyor.
Yüzümdeki çillerden başka
İsyan eden biri yok hayatımda.”
Kayboluşum içime doğru büyürken, kapanıyorum salyangoz gibi ya da güneşi gören bir akşamsefası gibi; her ne derseniz. Ama burada zaman sanki hiç geçmiyor. Ya da ben öyle zannediyorum ki konuşuyor benimle. Ee diyor, 'Şimdi n'apacaksın? Geçmediğini sandığın zaman çoktan bitti bile.'
“Hayatımın üstünde imkansız kuşlar uçuyor.”
Sonra bakıyorum, Zaman sırıtıyor göğe doğru. Kuşlar, diyor; uçuyor. Anlamıyorum ilk başta fakat hayat kısa anlamak lazım. Hayat kısa, 42 yaşına varamamış bir Didem için. Hayat kısa, kaç yaşında olduğuna karar veremeyenler için.
“Büyük gemiler yüzmüştü ruhumuzda
Ben lşıl'ın yelkenini üflememiştim
Bensiz uzaklara gitmesin diye”
Zaman bey iyidir aslında, kısa da olsa nahoş sırıtsa da. Bana gemiyi işaret ediyor, git buradan, biraz uzaklaş; belki anlarsın, diyor. O geminin geldiğini görüyorum. Bir anlık gitme hayaliyle umutlanıyorum fakat düşünüyorum belki bütün bunlar bir hayaldir, belki o gemi hiç gelmemiştir; belki içimde falan değilimdir. Belki konuştuğum Zaman bey değil hanımdır, yok yok ya da konuştuğum aynadan başka bir şey değildir... belki de ben de hayalimdir... duygularını o çiçekli masa örtüsüne saklayan. Uzaklara gitmesin diye de gemisinin yelkenine üflemeyen ben.
“Herkes çıkarsın kalbini
O çirkin mücevher sandığından
Ve herkes onu birbirine fırlatsın tanrım!”
Çirkin olan mücevher sandığı mı yoksa içindeki mi? Çıkarmıyorum kalbimi. Havalar da soğudu hem... üşür belki? Biniyorum o gemiye ve hep susuyorum.
“Kalbimi bıraktım bir yanıbaşımda
Kanatlarımla hep böyle yalnız başıma
Son şiirimi de kaybettim.
Kalbim! Neden ben?
Son çocukluk resmimi de bir yabancıya gönderdim.”
Zaman'ın haberi yoktu ama mücevher sandığımda kırıklardan başka şiirler de vardı benim. Aldım açtım sandığı, birden gemi hızlıca sallanmaya başladı. Şiirler uçuverdi, kalbimi zor tuttum. Son şiirimi de kırığına hafif kırmızı bulaştırarak kaybettim. Daha çok sallandım, kayboluşum küçülmeye başladı; sallandım. Büyüyordum. Neden ben? Sallandım. Bir yol gördüm. Sallandım ve sonunda durdum. Başımı kaldırdım. Cam kırıkları yoktu. Hayaller de tamdı, kırılmamışlardı henüz. Arkama bakmadım bu sefer, ne göreceğimi biliyordum. Sandığımı aldım, bir gün içindekini çocukluk resmimi fırlatacağım; Zaman'a söz verdim. O gemi bir gün gelecek, biliyorum.
“Ne tuhaf acıyla hiç konuşamamak.”
Siz acıyla konuşamazsınız ama şiirler konuşabilir. Bu yüzden onlara bir şans verin derim. Kitaptaki tüm şiirlere bayılmasam da, gerçekten beğendiğim çok fazla kısım vardı. Önerilir.
Bu arada ilk defa bu kadar sürreal bir yazı paylaşıyorum, nasıl bulduğunuzu paylaşırsanız sevinirim doğrusu.
Ve okuyan herkese teşekkür ediyorum.