Spoiler içeriyor
Sahaftan oldukça eski bir baskısını 20 liraya aldığım bu kitaptan (20 lira kısmını belirtmeliydim çünkü artık kitaplar çok pahalı ve bu canımı sıkıyor) bu kadar etkileneceğimi düşünmezdim. Bir ailenin çöküşünü anlatan, beni Fransa'nın eski sokaklarında ve sürekli karanlık ambiyanslarda gezdiren,…devamıSahaftan oldukça eski bir baskısını 20 liraya aldığım bu kitaptan (20 lira kısmını belirtmeliydim çünkü artık kitaplar çok pahalı ve bu canımı sıkıyor) bu kadar etkileneceğimi düşünmezdim.
Bir ailenin çöküşünü anlatan, beni Fransa'nın eski sokaklarında ve sürekli karanlık ambiyanslarda gezdiren, kitabın arkasında da yazdığı gibi "toplumsal bir yergi", Eugenie Grandet.
Kitap bittiğinde çalışma masamla boş boş bakıştım. Hâlâ sindirmeye çalışıyorum. Çok bilinmemesi ve hakkında hiç yorum olmaması beni şaşırttı çünkü bu kadar duygu ağırlığı barındıran bir kitabın bilinmeyi ve okunmayı daha çok hak ettiğini düşünüyorum.
Aşırı cimri, cimrinin de cimrisi, tüm servetine rağmen ailesini fakirler gibi yaşatan Bağcı Grandet'in kızı Eugenie'nin hikayesini okuyoruz.
Gördüğüm en saf, en ince ruhlu karakter. Kuzeni Charles'a aşık oluyor ve beraber bir aşk yemini veriyorlar. Fakat Charles (nefretimi kusacağım yeni bir paragraf açılacaktır) burjuvazi düşkünlüğüne yenilerek servet uğruna başka bir evlilik yapıyor.
Bakın bu kızla beraber öyle bir kahroldum ki, Charles'ın mektubunu beraber okuduk, o koltuğa kendini atıp ağlarken tüm vücudum gerildi ve acı çekmenin yazgısı olduğunu düşündüğünde neredeyse ağlayacaktım.
Melek gibi karakterler arasında Balzac'ın Eugenie'si bir, Suç ve Ceza'nın Sonya'sı iki artık.
Charles, Charles, Charles...
İlk belirdiğinde melek gibi güzelliğinden söz ediliyordu bu karakterin. İnanır mısınız yurt dışından döndüğü anda görmeseniz bile gözünüzde birden çirkinleşiyor karakter. Kara bok böceği sen ne anlarsın aşktan, merhametten, insanlıktan diyorsunuz. O kadar aşk yemini edip kalbinde taşıyacağına söz verdikten sonra, kararından vazgeçtiğini yazdığı mektubunu neşeli bir fransız şarkısı eşliğinde bitirip, "ohh ne güzel de yazdım bee,pek de kibarım" diyebilecek bir densizdir kendisi. Soyluların en soysuzu, parayı görünce kendini bile unutan, tam bağcının yeğeni olmaya layık bir züppetor.
Şimdi bunlar da hoşuma giden bölümler:
"Yaşamın önemli anlarında yüreklerimiz, zevklerin ya da acıların üzerlerimize çöktükleri yerlere derin bir bağlılık geliştirirler."
"Yaşadıkları anın gelip geçici olayları karşısında coşmak, öfkelenmek, şöhretli bir adamın taraftarı olup bir gün lehine, başka bir gün aleyhine konuşmak Fransızların yaratılışında vardır. Ortak yaşayan varlıkların ve halkların hafızaları yok mudur yoksa?"
*Bakın bu olay sadece Türkiye'ye özgü değilmiş :D*
"Çeşitli insanların, değişik memleketlerin arasında gidip gelmekten, buraların birbirine zıt olan örf ve adetlerini görerek, düşünceleri de değişti; inançsız biri oldu. Bir memlekette erdem denilen şeye, diğerinde cinayet denildiğini görerek, kim haklı kim haksız anlayamadı."
Bu sadece bir roman değil. Tümüyle anılarımda yaşayacak bir aile trajedisi, büyük bir eleştiri, Eugenie'in göz yaşları ve kitap bittikten sonra etrafa attığım donuk bakışlar.