"bir köprü bul atlayalım; yarım bir banknot, iki yarım şans ancak tam ve mutlu bir hayat eder." iç ısıtan bir filmdi. öncelikle açılış sahnesinde çalan taverna müziğiyle sizi afallatıyor, bir fransız filminde duymayı beklemeyeceğiniz türden bir şarkı bu. ekrana kitlenip…devamı"bir köprü bul atlayalım; yarım bir banknot, iki yarım şans ancak tam ve mutlu bir hayat eder."
iç ısıtan bir filmdi. öncelikle açılış sahnesinde çalan taverna müziğiyle sizi afallatıyor, bir fransız filminde duymayı beklemeyeceğiniz türden bir şarkı bu. ekrana kitlenip merakla izlemeye başlıyorsunuz. bedbaht bir kadın. çok genç. çok güzel. daha 22'sini doldurmamış. birileri soruyor, o anlatıyor başından geçenleri. ne kadar şanssız olduğundan yakınıyor. öyle içten, öyle anlamlı cümleler dökülüyor ki dudaklarından. bilgece konuşuyor hayata dair çok az şey bilmesine rağmen.
sonra tekrar aynı kadın. bu sefer bir köprüde, intihar edecek belli ki. bir adam görüyor onu ve konuşmaya başlıyorlar. sirklerde bıçak fırlatan bir hokkabazmış kendisi, köprü kenarlarında kendini atmaya çalışan kör, topal ve hayattan vazgeçmiş ne kadar kadın varsa toplarmış. zaten hayatının bir kıymeti olmayan bu insancağızlar da onun bıçaklarının ucunda hedef olmayı kabul edermiş anlattığına göre. işte bu adam güzel kızımız adèle'i ikna ediyor kendisiyle gelmeye ve maceraları başlıyor.
ikilimiz bıçaklarını toplayıp oradan oraya sürüklenirken ilişkilerinin ilerleyişini izliyoruz film boyunca. aralarında bir çekim olduğu besbelli ama ya fark etmiyorlar ya da görmezden geliyorlar. kadın hayatının aşkını bulmaya çalışıyor, adamsa ona dokunmamaya yemin etmiş. "yahu görün artık birbirinizi" diye stresten yastık kemirdim izlerken. bazen uzun arayışlara çıkarız ya, aradığımız şey burnumuzun dibindedir halbuki, onlarınki de o hesaptı işte.
filmin ortalarında birden ezan sesi çalındı kulağıma, yahu noluyor kafamda mı kuruyorum acaba derken bir baktım arkada cami. meğer türkiye'ymiş geldikleri ülke. çok tatlı bir sürpriz oldu gerçekten. yönetmen de sağ olsun bizim buraları saptırmadan, olduğu gibi yansıtmış. benim bildiğim avrupalı sinemacı ne yapar ne eder türk insanını develerle gezen gerici bir toplum olarak lanse ederdi, buradan bir "helal olsun"u hak etti doğrusu.
ben daha bunun şokunu atlatamamışken cânım memleketimin sokaklarından birinde, bir duvar üzerinde soyadımı görmeyeyim mi! 99 yapımı bir fransız filminden her şeyi beklerdim de böyle tatlı bir tesadüfü beklemezdim. dünya gözüyle bunu da göreceğimiz varmış.
velhasıl, 90 dakikanızı ayırmaya değer bir yapım bu. diyalogları özene bezene seçilmiş, bakın, ciddi söylüyorum filmin replikleri çok ama çok güzel. bir noktada olaylar yeşilçam'a bağlıyor ama tat kaçıracak cinsten değil. siyah beyaz olması ayrı hoş, siyah beyaz filme gökkuşağı detayı ekleyecek kadar muzip bir de yönetmenimiz var üstelik. ayrıca fransız şarkılarından tutun bizim uzun havalara kadar pek çok memleketten pek çok güzel müzik mevcut. e bu film daha n'apsın seyirciye yaranabilmek için?
biz çokça hoşlaştık kendisiyle, umarım siz de hoşlaşırsınız efenim.
keyifli seyirler.