"belleğin güvenilmez bir şey olabileceğini anlıyorum; çoğunlukla insan hangi koşullarda anımsıyorsa bellek onların renklerini büyük oranda taşıyor..." belleğime olan güvensizliğim beni bu yaşıma kadar hep yazmaya itti. garip bir korku bünyemde yetişti, çiçek açtı. unutmak hayatın dayanılmaz bir parçası gibiyken,…devamı"belleğin güvenilmez bir şey olabileceğini anlıyorum; çoğunlukla insan hangi koşullarda anımsıyorsa bellek onların renklerini büyük oranda taşıyor..."
belleğime olan güvensizliğim beni bu yaşıma kadar hep yazmaya itti. garip bir korku bünyemde yetişti, çiçek açtı. unutmak hayatın dayanılmaz bir parçası gibiyken, ben eğer ki bu kitapla alakalı yorumumu yazmaz isem bir şeyleri unutmaktan korktum yine, yeniden. galiba bana hissettirdiklerinden.
öncelikle bu kitabın nasıl listeme girdiğini ve benim ne düşünce ile satın aldığımı bilmemenin verdiği gizem beni kitaba daha çok çekti. hiç japon edebiyatına giriş yapmamıştım, bu yüzden de okurken bazı diyaloglar anlamsız bir şekilde bana kesik kesik geldi. fakat yazarın olayları harmanlayışı bunun önüne geçtiğinden ilk 50 sayfa sonra bu garipsemeyi arkamda bıraktım.
kitap etsuko karakterinin nagasaki ve ingiltere'de olmak üzere iki ayrı yaşamına pencere açıyor. ikinci dünya harbinin yaralarının dikişleri yeni yeni alınırken yeni yapılmış dairelerden birinde karnı burnunda etsuko ile eşi jiro'nun yaşamına gidip gelirken sayfalara konuk olan ogata-san ile de daha da geçmişe gidip ataerkilliği, evliliklerin düzenini, kadın-erkek ilişkilerini ve hatta eğitim düzeni üstüne bir söyleşi düzenlemiş oluyoruz. bu noktada japon kültürünü net bir şekilde idrak edebilme olanağı sağlamanız mümkün. içlerinde barındırdıkları normları bizim düzenle aynı soyağacından geliyor olmalı, benzeyen yönlerini saptamak çok rahat.
etsuko'nun yaşamında bir ileri bir geri gittiğimizden, birkaç sayfa sonrada büyük kızının intiharının üstünden geçen zamana tanıklık ediyoruz. küçük kızı niki'nin ona taziyeye gelişi ile etsuko geçmişin soğuk anılarında gezintiye çıkıyor.
nagasaki'de çorak toprağın ilerisinde küçük bir tane gibi gözüken kulübeye ve kendilerine münhasır sahipleri ile dönen dedikodulardan sonra tanışıyoruz. küçük bir kız çocuğu ve başına buyruk annesiyle birlikte.
saçiko ve kızı mariko'nun hakkında başka bir metin oluşturulsa rahatlıkla okunacak iki çarpıcı karakter. fakat onların çalkantılı yaşamlarında başka bir gözden görmek kesinlikle olayları daha trajikleştiriyor.
bu noktada ben saçiko'dan çok mariko karakterinin tavırlarını büyük bir titizlikle okudum. annesi saçiko çözülmesi daha kolay olan; burnunu dik tutarken bir yandan da burnunu havalarda dolaştıran bir karakter. etsuko ile aralarında geçen sohbetlerde hep bir alaycı tutumu var gibi his sezinliyordum içten içe. inatçı, sert, egoist bir karakter olarak işledi bana. ne kadar doğru orası tartışılır.
mariko, nehrin yanından koşturup bir köprünün altında saklanması ile sahnelerden elini eteğini çekmesi üzerine bile trajik bir hayat öyküsü ve bir psikanaliz yapılabilir. savaş zamanı bir kadının çocuğunu boğmasına tanıklık edişinden tutun, annesinin başına buyruk-pervasızlığı ona bırakılan hayatın damgaları. tenine işlenmiş. kitabı bitirdiğinizde akılda soru işareti olarak kalan şeylerin başında mariko ile keiko'nun bağlantısı olacağını tahayyül ediyorum şimdiden.
niki ile annesi etsuko arasındaki ilişkinin yavan soğukluğu okuyucunun kesinlikle içine işliyor. niki kitapta başkaldırı olarak var oluyor, kitaptan çıkışı da kitabın bitişi de onun yarattığı değişime ve de ayaklanmayla sona eriyor.
niki keiko'yu anlamaktan çok kenarı koyarak yokmuş gibi davranan başka babadan olma kardeş iken ben ise cümlelerinin arasında sanki ona verdiği değerin büyüklüğü altında ezildiğini hissettim. belki ezilmiştir bilinmez ama duyguları yoğun olan bir karakteri olduğu kanısındayım.
annesinin evinde yatarken karşı odada ablası keiko'nun bir zamanlar orada yaşadığını bilmemek uykularını kaçırıyor. sanki ablasının cesedini haftalar sonra sicimden kurtarıyormuş gibi hissediyor olmalı.
hepsi sayfaların arasında zamirleri karışmış halde bizi ağırlayan japon kadınlar. ve hepsi o kadar çetrefilli ki tek okumada hiçbir şey anlamama sebep oldular. hepsine teşekkürlerimi sunuyorum.