Bir insanla tanıştandığında zihninde bir roman karakteri canlanıyor mu? Ya da bir gezide ilk defa gördüğün bir manzara okuduğun bir romanın anlatığı mekanın kokusunu duyuruyor mu? Tam tersi de olabilir yani. Okuduğun bir romanda ki karakteri gerçek hayatta birileri ile…devamıBir insanla tanıştandığında zihninde bir roman karakteri canlanıyor mu? Ya da bir gezide ilk defa gördüğün bir manzara okuduğun bir romanın anlatığı mekanın kokusunu duyuruyor mu? Tam tersi de olabilir yani. Okuduğun bir romanda ki karakteri gerçek hayatta birileri ile kıyaslama gibi. Hayatının odak noktasına kitapları koymuş çoğu okuyucu kısmen veya hepten bu tür duyguları yaşamıştır, yaşıyordur. Tıpkı her gördüğü kişiyi bir film/dizi aktörüne benzetenler gibi. Her tanıştığım kişi okuduğm kitaplardan bana bir şeyler hatırlatır. Kimisi binlerce yıl öncesine götürür kimisi de yüzyıllar sonrasına. (Kimisi de lağım çukuruna...)
Lisede başımı epey derde soktuğum bir zamanda (uzaklaştırma aldığım), daha önce içeriği hakkında bilgimin olmadığı "Sefiller" romanı ile eve döndüm. Odama geçtim ve okumaya başladım. -Ben de bir alışkanlık haline geldiğini sonradan fark ettim. Canımı sıkan veya stresli bir durum ile karşılaştığımda elime kitap alır başka bir dünyaya zihnen adım atarak mevcut durumun üzerimdeki etkisini kırmaya çalışırım-
Jean Valjean karakteri ile o kadar özdeşleşmiştim ki kitabı elimden bırakmadan 17-18 saatte 582 sayfalık "Sefiller" kitabını bitirmiştim. 3 4 gün boyunca Martin'in Ruth ile ilk karşılaşmasından sonra evine dönerkenki ruh halinde idim. Hiç bir zaman bir daha öyle bir kitapla karşılaşmadım. (İçinde bulunduğum duygu durumundan olsa gerek.) Ta ki Martin Eden'le tanışana dek. Lisede iken bir kitapta tattığım o duyguyu tekrar yaşadım. Kitap boyunca geçmişim film şeridi gibi zihnimde sürekli canlandı. Martin'le çok fazla ortak noktamız vardı. Hele öyle olaylar vardı ki birebir aynısı. İkinci kez başkalarını değil de kendimi görüyordum okuduğum romanda. Duygu durumumun çok fazla değişmemesi için 100 sayfa okuduktan sonra araya 1 Shakespeare eseri sıkıştırdım. Malum liseli değilim ve iş hayatım böyle duygusallığı kaldıracak durumda değil:)
Kitapta çoğu kişin (hatta %99'unun) aksine beni sarsan, merak ettirip okutan Martin değil Ruth'tu. Ruth zihnimdeki bazı yap-bozların eksik parçalarını tamamlattı. Resimler netlik kazandı. Bu kitabın o kadar çok sevilmesinin ve okunmasının nedeni; galiba herkesin Martin veya Ruth'tan kendine ait birtakım benzerlikler bulması olacak. Az çok herkes benzer durumları yaşamıştır diye tahmin ediyorum. Kitabı okunur ve sıradışı kılan bu mu yani ?
Kendi adıma cevap verecek olursam: "Zaman zaman kendine bile itiraf etmekten korktuğun şeyleri Martin'in karakterinde okuyor olman." derim.
Bazı şeyler vardır. Yaşanmadan yazılamaz. Taklit edilemez. Ve duyguyu ancak onu yaşayan anlar. Eserde onu yakaladığınız da müthiş bir haz duyarsınız.
Martin'deki değişimin benzerini yaşayanlar için eminimdir kitap çok anlamlıdır. Kimisi bir öğretmenle, ustayla, evliya ya da bir kızla tanışır ve o günden sonra bambaşka bir insan olmaya başlar. Bazen bunu fark etmek yıllar alır.
Çok uzattım kusura bakmayın. Bu defa kitap incelemesinden ziyade kendimi yazdım galiba. Kusura bakan da baksın arkadaş! Bu kitapla ilgili inceleme yazan bir ben miyim? Beğenmediysen git başka inceleme oku:))
Sevdiğim ve fikirlerime değer veren çok değerli dostlarım için yazdım:P
Kitabı herkese tavsiye ederim. 10 üzerinden 10 puan verdim.