Spoiler içeriyor
Nietzsche Ağlattığında Evet yanlış okumadınız. Nietzsche ağlattığında. Çünkü bu kitabı okurken içime içime ağladım. Sonra ben de onun düşündüklerini düşündüm ve ben ne düşünüyorum diye sordum. Benim sorularımı, cevaplarımı ve kitabı okurken hissettiklerimi okuyacağınız için de bu ismi vermek istedim.…devamıNietzsche Ağlattığında
Evet yanlış okumadınız. Nietzsche ağlattığında. Çünkü bu kitabı okurken içime içime ağladım. Sonra ben de onun düşündüklerini düşündüm ve ben ne düşünüyorum diye sordum. Benim sorularımı, cevaplarımı ve kitabı okurken hissettiklerimi okuyacağınız için de bu ismi vermek istedim.
Nietzsche birçok akımdan ve bilim adamından etkilenmiş ve fikirlerinde bunların etkisini görebiliriz. Tabi bununla birlikte Almanya' da yaşadığını ve yaşadığı dönemde yahudi düşmanlığının yaygın olduğunu bilmeliyiz Nietzsche 'yi daha iyi anlamak için. Ben varoluşçuluğa ilgi duyduğum için Nietzsche' yi varoluşçuluk penceresinden görebiliyorum.
Varoluşçuluk; varoluş özden önce gelir ilkesinden hareket eder. İlkeye göre hayvanlarda öz, varoluştan öncedir. Bir hayvan dünyaya geldiğinde iç güdüsel olarak ne yapacağını bilir. Arılar bal yapar, kaplan ceylanı avlar bir hayatta kalma mücadelesi. Ama insan dünyaya geldiğinde niçin dünaya geldiğini bilmez, yani özünü. Varoluşçuluğa göre insanın amacını bilmemesi ve ölüm korkusu bunalımların, ruhsal sıkıntıların temel sebebidir. Bu yüzden insan kendini keşfeder ve özüne dönerse mutlu olur. Bu aynı zamanda insanın özgür olması ile mümkündür.
Nietzsche' de de bunu görüyoruz: Iyilik ve kötülük görecelidir,her insan kendi iyi ve kötüsüne göre yaşamalıdır düşüncesinden. Üst insan da hiçbir kural tanımayan, gelenek, kültür, din bunların hepsini reddeden özgürce yaşayan insandır.
Gerçekten insan özgür mü olmalıdır?
Insan özgür olmak için mi varolmuştur?
Din insanın özgürlüğünü kısıtlar mı?
Insan varoluş amacını din yol göstermeden bulabilir mi?
Düzen herkes özgürken sağlanabilir mi?
Yoksa herkesin özgür olması, hiçbir dini, kuralı kabul etmemesi çok farklı bir akımın kölesi olamasını mı doğurur?
Kitabın ilk sayfaları bunları ve ifade edemediğim birçok soruyu sormama sebep oldu. Bunların cevabını vermekte yetkin miyim? Değilim. Ama insan olarak herkesin bu soruları sorup kendi yetkinliği derecesinde cevap verme hakkına sahip olduğunu düşünüyorum.
Her insanın içinde iyi ve kötü bulunur. Bunlar herkeste farklı oranlardadır. Insan eğer özgür olursa, iyiliği ve kötülüğü özünde bulunduğu oranda dışa vuracaktır. Kural tanımayan kötü insanın önüne geçilemeyecek ve bu da yaşanılmaz bir dünyayı doğuracaktır.
Din, kültür, hukuk var ve dünya şuan da kötü; en azından özgürce yaşarız dediğinizi duyar gibiyim(belki de benim kuruntum). Bütün bunlar varken bu kadar kötü olabiliyorsa insan, özgür insanı düşünemiyorum.
Nietzsche gibi ben de iyi ve kötünün göreceli olduğunu düşünüyorum. Iyi ve kötünün herkesin içinde farklı oranlarda bulunması birçok fenotipi doğurur. Bunu ben şuna benzetiyorum. Tıp ilerledikçe artık teşhis kolaylaştı ve her hastalığa özgü bir ilaç var. Ancak toplumdaki kötülükleri teşhis etmek tıptaki testler kadar kolay değil. Kişiye özgü ceza sistemi de oluşturulamaz. Bu da bir kural koyucu ihtiyacı doğuruyor ki bu kural kurucu - bu kadar bilinmeyenli denklemde - ancak tanrı olabilir.
Kitabın ilerleyen sayfalarında Freud'u görüyoruz. Breuer'in (anlatıcımız) öğrencisi. Sık sık ziyarete geliyor ve Breuer hastalarından Freud a bahsediyor. Teşhis koymasını istiyor. Tedavi konusunda fikirlerini soruyor.
Freud idealist ve cesur bir insan. Hastalığın temeline inip sorguluyor ve yeni tedavi yöntemleri geliştirmek istiyor. Ancak kendisi yahudi olduğu ve araştırma yapmak için yeterli parası olmadığı için zorluklar çekiyor.
Kitap, Freud'un rüyalar konusundaki fikirlerinin nasıl oluştuğuna değinmiş.
" -Sig, işte seninle hep burada ayrı düşüyoruz. Sen içimizde yaşayan ve karmaşık rüyalar tasarlayan başka, ayrı bir zihin, duyarlı bir periden söz etmeye başlayınca bu komik kaçıyor.
- Haklısın, komik geliyor. Ama kanıtlara bak, rüyalarında önemli problemleri çözdüğünü anlatan bilim adamlarıyla matematikçilere ne demeli! Ayrıca Josef, şimdiye kadar oluşturulmuş başka bir açıklama da yok. Ne kadar gülünç gelirse gelsin, ayrı bir bilinçdışı zihin olmalı. Bundan eminim..."
İşte bu paragrafta gördüğümüz gibi Freud yeni bir fikiri savunacak ve arkasında duracak kadar cesur. Herkes gibi olmayan, yeni fikirler üretmeye çalışan, buna ömrünü adayan insanlara hayranım. Hem de bunu karşısına çıkan tüm engellere rağmen yapanlar gerçekten kahramanlar. Freud u da bu yüzden çok sevdim.
Breuer de aslında mesleğine ömrünü adamış, bilime katkıları olan bir adam. Ancak yasak aşkı, yeni fikirler üretmesinin önüne geçiyor.
"Araştırma ve bilim inançsızlıkla başlar. Ama inançsızlık doğası gereği stresidir! Sadece güçlüler bunu kaldırabilir. Bir düşünür için gerçek soru nedir, biliyor musunuz? Gerçek soru ne kadar gerçeğe katlanabileceğimizdir. Stresi hayatlarından uzaklaştırmak ve sakin bir hayat sürmek isteyen hastalarınıza göre bir uğraş değil bu."
Her ne kadar günümüzde İslam aleminin bilime katkısı göz ardı edilse de Fuat Sezgin modern bilimin İslam biliminin çevirileri ile temellendirildiğini söyler. Yani günümüz biliminin oluşturulması da temelde dine dayanıyor. Çünkü müslüman alimler Kur 'an da düşünmeye sevk eden ayetleri daha iyi anlamak için araştırmalar yapmış ve matematik, coğrafya, kimya,felsefe gibi bilimleri geliştirecek kitaplar yazmıştır.
Altını çizdiğim ve fikrimi belirtmek istediğim daha çok kısım var ama beynim gerçekten çok yoruldu.
Nietzsche her şeyi reddederken aslında kendi de en sonunda mantığı ile açıklayamadığı bir noktaya varıyor. Ahiret inancı yerine öldükten sonra yaşadığımız hayatı tekrar tekrar yaşayacağımızı söylüyor. Bunun için de hayatımızı kendimiz olarak, tekrar yaşamak isteyeceğimiz şekilde yaşamamız gerektiğini düşünüyor.
Varoluşsal sancının, ölüm korkusunun meyvesi yeni dogmalarsa, dogma olduğu gerekçesiyle her şeyi reddetmek bana mantıklı gelmiyor.
Her şeye rağmen Nietzsche beni de ağlattı, düşündürttü ve yazmaya dürtüledi.