🧩 İSTANBUL HATIRASI 💬 Herkese merhaba arkadaşlar. Bugün Ahmet Ümit'in "İstanbul Hatırası" isimli kitabını inceleyeceğiz. Ahmet Ümit'in ve özellikle "İstanbul Hatırası" nın bende farklı bir yeri vardır. Bu kitapla yollarımız ortaokulda kesişmişti. Türkçe öğretmenimin elime tutuşturduğu bir kitaptı. O yüzden…devamı🧩 İSTANBUL HATIRASI
💬 Herkese merhaba arkadaşlar. Bugün Ahmet Ümit'in "İstanbul Hatırası" isimli kitabını inceleyeceğiz. Ahmet Ümit'in ve özellikle "İstanbul Hatırası" nın bende farklı bir yeri vardır. Bu kitapla yollarımız ortaokulda kesişmişti. Türkçe öğretmenimin elime tutuşturduğu bir kitaptı. O yüzden bende yeri çok farklıdır. Polisiye sevgim bu kitapla başlamıştır.
🎯 Ahmet Ümit, Gaziantep'te 7 çocuklu bir ailenin içerisinde doğmuştur. Babası kilim tüccarı, annesi ise terziydi. Üyesi olduğu TKP (Türkiye Komünist Partisi) tarafından 1985'te Moskova'ya gönderildi. Burada Moskova Sosyal Bilimler Akademisi'nde eğitim gördü. Moskovadayken şiir yazmaya başladı. 1992 yılında ilk öykü kitabı olan "Çıplak Ayaklıydı Gece" adlı eseri yayınlandı. 1996 yılında yayınlanan "Sis ve Gece" Türkiye'de yankı uyandırdı. Hatta bu eser Yunanistan'da yayınlanarak yabancı dile çevrilen ilk Türk polisiye yapıtı olmuştur. "Karanlıkta Koşanlar" ve "Şeytan Ayrıntıda Gizlidir" eserlerinin dizileri yapılmıştır. "Sis ve Gece" adlı romanı ise sinemaya uyarlanmıştır.
🔥 İstanbul... Kalabalıkların içindeki yalnızlığın şehri... Bir medeniyetin doğduğu şu an ise battığı bir şehir... Orhan Veli Kanık derdi ki: İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı. Şimdi trafikten yükselen korna seslerinden, üst üste yığılmış insan kalabalığından, çarpık kentleşmenin getirdiği beton yığınından gözlerini bile kapatamadığın şehir... Orhan Veli Kanık İstanbul ile konuşmak için kapatmıştı gözlerini, onunla huzur bulmak için. Şimdilerdeyse bir derdi var İstanbul'un eğer yeterince kulak kesilirseniz İstanbul'un sizinle konuştuğunu duyabilirsiniz. Belki de hüngür hüngür ağladığını duyarsınız. Çünkü ondan geriye bir şey bırakmadınız... Bir ceset tam da Sarayburnun'da, Atatürk heykelinin ayaklarının dibinde. Elinde antik bir sikke. Ne bu ceset son kurban ne de bu sikke son sikke. Yedi kurban, yedi hükümdar , yedi sikke, yedi kadim mekan. Belki de İstanbul'un kendisiydi bunları yapan. İntikamını alıyordu bu şehir bizden. Biz onu yok ederken, oda bizi yok ediyordu. Hem de bir mesaj vermek istiyordu bize... Son gülen iyi güler diyordu şehir...
✅️ Kitabın sade, açık bir dili olduğunu söyleyebilirim. 560 sayfalık bu kitabı iki günde bitirdim çünkü. Okurken sizi yoracak, zorlayacak bir dili yok. Öğretici bir yanı da var Ahmet Ümit'in kitaplarının. Tarih, sosyoloji, tıp hakkında sürekli bir şeyler öğreniyorsunuz. Ama emin olun bunlar size sıkıcı gelmiyor. Bunun dışında oldum olası Ahmet Ümit'in kitaplarındaki kurgusal karakterlere bayılırım. Çok derin bir karakter kurgusu vardır Ahmet Ümit'in. Çok anlamlı ve iyi karakterler yazar. Sanki arkadaşınızmış gibi gelirler. Karakterleri yapmacık ve itici durmaz. Sanki hayatın içinden koparılıp kitabın içine konulmuş gibidir. Çünkü Ahmet Ümit sokak jargonunun çok iyi bilir. Kitabı okurken bu adam bizim mahalledeki Ahmet Amca gibi aynı dersiniz. Bu ayrı bir samimiyet kazandırır kitaplarına. Romanın kurgusunda kartlarını açık oynamaz Ahmet Ümit. Kitaptaki her karakter cinayeti işleyen kişi gibi gelir size. Kısacası merak unsurunu hep canlı tutar.
💫 Şu ayrıntıdan kesinlikle bahsetmem gerekiyor. Elimden geldiğince polisiye kitap okuduğum için genelde yabancı polisiyelerde kitap çok rasyonel temeller üzerine oturtulur. Katiller çok soğukkanlıdır tıpkı polisler gibi. Mesela Sherlock Holmes bir makine gibidir. Ne bir duygusu vardır ne de hissettikleri. Bir açıdan soğuk gelir size böyle karakterler. Onları kendi dünyanıza koyamazsınız çünkü. Kendinizi onunla aynı dünyada hissetmediğiniz için yabancılaşırsınız onun dünyasına. Ama Ahmet Ümit'in kitaplarında bazen duygusal ağırlık çöker üzerinize. Hatta duygulanır gözyaşı dökersiniz. Bu kitaptaki karakterlerin çok renkli olmasıyla alakalıdır çünkü.
💥 Lafın kısası dostlar bu kitabı kesinlikle okuyun derim. Hem dostluğa hem aşka hem polisiyeye hem mimariye hem de tarihe dokunan bir kitap. Sonunu başından tahmin edemeyeceğiniz her sayfada acaba ne olucak diye kendinize soracağınız bir kitap. Şöyle söyleyeyim benim ikinci kez okuyuşum olduğu halde sabah işteyken eve gidip bu kitabı okumanın hayalini kuruyordum. Yani anlayacağınız okuyun, okutturun...