ben yine bodrum katı sahaflarından birinde gezerken elime doldurduğum kitaplarla kasaya ilerliyordum. gözüme rafın en üstüne tıktıkları mini boy bir kitap takılınca durduramadım kendimi. amacım da korku-gerilim tadını alabileceğim bir soluk almaktı. sanki evde bu gibi bir sürü aynı türev…devamıben yine bodrum katı sahaflarından birinde gezerken elime doldurduğum kitaplarla kasaya ilerliyordum. gözüme rafın en üstüne tıktıkları mini boy bir kitap takılınca durduramadım kendimi. amacım da korku-gerilim tadını alabileceğim bir soluk almaktı. sanki evde bu gibi bir sürü aynı türev kitap yokmuş gibi.
tess ablayı tanıyoruz artık dedim. sahaflardan topladığım üç liralık kitabına ilk defa on lira verince boğazıma dizildi de fiyatı. üç kat+ zam gelince sahafa kırılarak çıktım dükkandan.
alalı da çok olmadı (yarın itibariyle bir ay)
ve ben bu kitabı 25 gündür de okuyorum. arada farklı dört kitapta bitirdiğim doğrudur.
neden böyle oldu?
korku-gerilim demiştim ama gerçekten korkunç veya gerici bir kitap olmadı benim için. daha çok bilimkurgu-polisiye tadındaydı. belki aksiyon bile diyebilirim. sürekli el kadar çocukların vurdulu kırdılı maceralarında dolandık durduk çünkü.
abd'de sık sık okulda sniper ile katliam açan insanlardan ve hatta gençlerden oluşan haber bültenleri yer alsa da bunun bir salgın olduğu ve hiçbir çelik kuvvetin bu çocukları kontrol altına alamadığı bir senaryo ise başlı başına yorucu ve can sıkıcı. okurken şerif lincoln'e acıdım. adam yerine benim başım ağrıdı, canım sıkıldı. dr. elliot yerine ben her yeri sinirimden talan etmek istedim.
en başa saralım,
dr. elliot eşinin kaybından sonra büyük bunalımlar yaşayan 13-14 yaşındaki oğlu noah'ı peşine takarak alacakaranlık'taki fork kasabasına benzeyen göllü möllü bir kasabaya taşınır. kasaba dogmatik insanlarla dolu, eski kafalı ve gelenekçidir. yeniliği nasıl daha iyi dışlarız adına kafa yoran insan topluluğudur. sırf bunlar yüzünden dr. elliot işsiz bile kalır. muayenesine gelen hastalardan rahatsız olup hastalarının posta kutularına bu doktorla iyileşemezsiniz edasında mesajlar gönderilir.
gün döner, ortaokulda çocuğun biri çıkarır silahını d aldığı için sınavdan hocasını, arkadaşını kurşuna dizer. işin komiği çocuğu kimsenin tutamaması. aynı şekilde her yerde dolanan kurbağaların vırrakları. ben olsam onca kana rağmen yere yatar gülerdim. neyse bir diğeri evde katliam çıkarır ana bacı demeden öldürür, öbürü baloda çıkarır silahını şerif lincoln'e doğrultur.
üstelik cadıların yaşadığı, gölünün disko topu gibi ışık verdiği, elli yılda bir tüm gençlerin arınma gecesini gerçekten çektikleri bir kasabada nefes alıyorsunuz. bir dakika o nefes bile zehirli olabilir!
tebrikler kasabaca delirmek üzerinesiniz.
konu bunun üzerinde dönen, ilk 250 sayfasını her gün 10 sayfa okuyarak bitirmeye çalıştığım, 300'den sonrasının gözünü kırpmadan okuduğum ara bir kitap oldu. üzüldüğüm kısım tess abla ilmek ilmek işlediği tüm hikaye örgüsünü son 10 sayfada bize direkt yükleme yapması. hızlı hızlı okuyordum bir an durdum. sindiremediğimi fark edince başa dönüp bir daha okudum. zaten çocukların neden bu kadar ayarsız sinir atakları geçirmesinin mantıklı açıklamalarının hepsi çürütüldü ya da çürütülmek üzere olduğu bir olay örgüsünde kendimi boğazlamama on saniye kalmışken her şeyi pat diye öğrenmek.. yordu.
olay örgüsü başarılıydı. burada, sonun cevapsız sorularla dolu olduğunu söyleyenler vardı ama bana kalırsa yanıtsız çok az soru vardı. orada özellikle açık vermiş olabilir tess abla. ona da göz yumuyorum.
istemsiz kendimi clarie yerine koyup noah ile konuşmaya çabaladım. aramı düzeltmeye, bu kadar sinirin yersiz olacağını anlatmak istedim. neden bilmiyorum kitap bitti onların da anne-oğul ilişkileri düzelmiş gibi hissediyorum. yaşanan kötü olaylar belki de arayı düzeltmek için fırsattır desek de üstünü kapatsak diyeceğimde kadını mağaranın birinden çıkarıp göle arabasıyla ölmesi için attılar ya. unutamıyorum.