Kitabı anlatmaya nasıl başlamalıyım bilmiyorum çünkü duygularımı tam olarak anlatamayacağım. Küçükken kütüphaneye giderdim ve bir gün çizgi roman bölümünde dolaşırken dikkatimi bu kitap çekti. Sayfalarını karıştırdım ve ilgimi çekince almaya karar verdim. O günün akşamı yatağıma oturup okumaya başladım ve…devamıKitabı anlatmaya nasıl başlamalıyım bilmiyorum çünkü duygularımı tam olarak anlatamayacağım. Küçükken kütüphaneye giderdim ve bir gün çizgi roman bölümünde dolaşırken dikkatimi bu kitap çekti. Sayfalarını karıştırdım ve ilgimi çekince almaya karar verdim. O günün akşamı yatağıma oturup okumaya başladım ve kitap bitene kadar da yataktan kalkamadım. Çok etkilenmiştim. Her bir sözcüğü, resimlerdeki her bir çizgiyi aklıma kazımaya çalıştım. Ertesi gün gidip kalan üç kitabını da aldım ve onları da iki günde bitirdim.
Kitabın konusundan önce yazarın hayatını anlatmak istiyorum. Keiji Nakazava, İkinci Dünya Savaşı'nda Hiroşima'ya atılan atom bombasını yaşayanlardan biri. O zamanlar henüz 6 yaşındaydı. Bombanın atıldığı saatler Kanzaki İlkokulu'nun arka bahçesindeydi ve okulun beton duvarı sayesinde yaşamayı başardı. Ama 8 aylık hamile annesi, babası, ablası Eiko ve erkek kardeşi Susumu evdeydi. Annesi o sırada balkonda çamaşır asmaktaydı. Patlama annesini evlerinin arkasındaki sokağa fırlattı ve kadın bir çizik bile almadan kurtuldu. Ama ailesinin geri kalanı o kadar şanslı değildi. İki katlı bir evleri vardı ve ikinci kat birinci katın üstüne düşüp tüm evi dümdüz etmişti. Ablası oracıkta ölüverdi. Babası ve erkek kardeşi ise enkazın altında kalmış, bağıra çağıra annesinden yardım istiyorlardı. Kadın ise ne yapacağını bilemez halde ağlıyor, çaresizce enkazı kaldırmaya çalışıyordu. Alevler her tarafı sarmışken annesi orada kalıp onlarla beraber öleceğini söylüyordu ama bir komşusu gelip kadını kurtardı. Keiji, annesini bir kaldırımda buldu. Kadın o şokla bebeğini doğurdu ve ona Tomoko adını verdi. Fakat bebek yalnızca 4 ay yaşayabildi. 7 yıl sonra annesi ölmüştü ve Keiji onun küllerini toplamak için krematoryuma gittiğinde şok oldu. Çünkü bombanın radyoaktif kalıntısı, annesinin kemiklerini bile yemişti. Keiji Nakazava, bu olaydan sonra öfkeden deliye döndü ve annesinin öcünü almak için çizgi romanlar yazmaya başladı. Yalınayak Gen, işte böyle ortaya çıktı.
Yalınayak Gen, aslında bir otobiyografi. Çünkü kitapta Keiji kendini Gen olarak anlatıyor. İlk kitapta savaşı, onun getirdiği yoksulluğu ve atom bombasının düşmesini okuyoruz. Kalan üç kitap ise Gen'in toparlanması, umudunu kaybetmeyip annesine ve kardeşine bakmasını anlatıyor. Aslında 10 kitaplı bir seri olsa da Raf'ta sadece 4 kitabını buldum.
İlk 4 kitabı okuyarak söyleyebilirim ki bu bir çocuk çizgi romanı değil. Keşke biraz daha büyüdüğümde okusaymışım diye düşünüyorum çünkü kitaptaki her bir detay zihnime kazınmış durumda. Gen'in babası sırf savaşa karşı diye insanların onlara yardım etmeyip aç bırakması, annesinin enkazın yanından kıpırdamayıp "Sizinle birlikte öleceğim," demesi, Gen'in küçük bir erkek çocuğu görüp kardeşi Şinji'ye benzetmesi ve onun yanından ayrılmaması... Her bir sayfası çok etkileyici ve aslında öğretici de. Gen'in başına gelen her olaya rağmen hala dik durup umudunu kaybetmemesi insana çok şey öğretiyor.
Tüm seri olmasa bile ilk 4 kitabını okumanızı mutlaka tavsiye ediyorum. Ayrıca sanırım bir animesi de varmış. Henüz izlemedim ama izleyince onun hakkında yorumlarımı da paylaşacağım.
"İnsanlar aptal. Darkafalılık, dini fanatiklik ve açgözlülük yüzünden, dünya asla barış içinde olamıyor ve bir nükleer savaşın gölgesi hiçbir zaman çok uzaklarda değil. Yalınayak Gen’de buğday, o gücün ve cesaretin simgesi. Buğday başakları karların altından fışkırıyor, sadece üzerlerine tekrar tekrar basılsın diye. Üstüne basılmış buğday, dünyaya güçlü kökler salıyor ve sonunda büyüyor. Ve bir gün buğday, başak veriyor."