Tayvanlı yönetmen Pen-ek Ratanaruang'ın 2003 yapımı filmi "Evrendeki Son Yaşam". (Bildiğim kadarıyla özel platformlardan MUBI de mevcut.) İzlediğim ilk Tayvan sineması eseriydi ve buraya filmin konusunu, hikâyenin nasıl anlatıldığını ve filmin neyi amaçladığı yazdım. Kendini yetiştirmiş, kültürlü ve zeki bir…devamıTayvanlı yönetmen Pen-ek Ratanaruang'ın 2003 yapımı filmi "Evrendeki Son Yaşam".
(Bildiğim kadarıyla özel platformlardan MUBI de mevcut.)
İzlediğim ilk Tayvan sineması eseriydi ve buraya filmin konusunu, hikâyenin nasıl anlatıldığını ve filmin neyi amaçladığı yazdım.
Kendini yetiştirmiş, kültürlü ve zeki bir insan olan Kenji, üstüne binen anlamsız hayatından bıkmış ve çeşitli intihar yöntemleri denemeye kalkmıştır. Belli bir zaman diliminde yaşadığı birkaç olayla ise zaten istemediği hayatı, onun için sadece boş bir aynaya dönüşmüş, kendi ilgisizliği ile daha da derine batmıştır. Bu hikâye içerisinde ise Kenji'nin monoton hayatı, işte onu dibe daha da batıracak bu olaylarla alt üst olmuşken onun gibi acı çeken bir kadınla tanışmış ve belirsiz düşünceleri hayatını yoğurmaya başlamıştır. Fakat, bu hayatı isteyip istemediğine filmin sonuna kadar hiçbir fikrimiz olmadan(!) biz karar vereceğiz.
Yukarıdaki özet size belli bir konu sunmuyor gibi gözüküyor.(En azından ortalama bir kurgu eseri için) İnanın bu filmde, bu düşüncede iseniz aynen böyle gelecektir. "Belirli bir konusu yok.". Bunu bir sanat filmine doğru yönelttiğiniz parmağınızla söylemek kolaydır. Fakat bu film farklı bir anlatıma sahip olması ile, zamanı kurgu içinde bölmesi ile ve belirsizliği sadece klişeleşmiş olarak finale yerleştirmemesiyle daha da öne çıkabilir gözünüzde.
Karakterimizin monologları yerine boş bakışları, bilinç akışı yerineyse bir olaya karşı gösterdiği tuhaf tepkileri var. Bir filmde empati kurmak için var olması gereken onca şey yerine, yönetmen sadece kamerayı tercih etmiş.
Ayrıca söylediğim gibi, belirsiz sahneleri fazlasıyla içeriyor ve zamanı düzgün bir akışta kullanmıyor. Kendi içinde bölünmüş olan hikâye, daha çok depresyonda olan ve ölümün iğrenç korkusunu sindirebilmiş, intihara meğilli bir adamın ölmeyi akılcı ve sakin bir şekilde planladıktan sonra dünyayı nasıl gördüğüyle şekillenen bir anlatıma ve kurguya sahip.
Az biraz bilebilme şansınız vardır: (hafif ve ağır depresyon olsun fark etmez.) Kendi iradeniz dışında hareket ettiğinizi, anlamsız bakışlarınızla sürekli bir uyku halinde olduğunuzu ve sarsıcı bir olay yaşasanız bile bu olayı günlük hayatın ortalama bir yaşanmışlığındandan pek de ayıramadığınızı bilirsiniz. Eğer bilmez iseniz bile bu, gerçekçi bir gözlemci için depresyondaki bir insanın yadsınamaz tavrıdır ve bunları kabul etmelidir, bunlarla yaşamalıdır. İşte tam olarak da bu hikâyede, Kenji'nin iradesizliği ve ilgisizliği, hikâyeyi bir noktadan başka bir noktaya taşıyor. Arada kopan sahneler ve bazen de uçuk bir şekilde uzun süren gözlemler bize bu karakter hakkında, anlatılamayacak ama fark edilecek detaylar sunuyor.
Film hakkında genel olarak şunları söyleyebilirim:
Ortalama bir sanat filmi değil. Yani belki daha fazla sıkılır belki de daha fazla eğlenirsiniz. Yalnız bu hikâyenin sizi eğlendirmeye çalıştığını zannetmem. (Sıkılmanız gereken çok sahnesi var. Yine de birçoğu muhtemel ki kasıtlı.) Fakat bu hikâyenin size bir şeyleri anlatmaktan çok göstermeye çalıştığını söyleyebilirim.
Herkesin izlemesini tavsiye etmiyorum. Yine de beni dinleyecek değilsiniz ve istediğiniz izlemekte özgürsünüz. Ama inanın bana sanat filmlerinden, hele ki karanlık sanat filmlerinden pek de hoşlanmıyorsanız ya da kurgunun klasik bir şekilde olayların tekeline bırakıldığı hikâyeleri daha çok seviyorsanız (ki bu gayet normal) izleyebileceğiniz başka filmlere bakabilirsiniz.
Bu filmi, (ya da bunun gibi bir filmi)
bu filmi arayanlar izlesin derim.