Matt Haig'i iki kitabından tanıyorum anlık. Gece Yarısı Kütüphanesi ve bu. Ama yine de şunu diyebileceğimi düşünüyorum: Bu adam gerçekten açık bir kitap. Gece Yarısı Kütüphanesi kurgu bir kitap evet biliyorum ama kitapta direkt yazarın kişiliği hissediliyordu. Kitabı okurları için…devamıMatt Haig'i iki kitabından tanıyorum anlık. Gece Yarısı Kütüphanesi ve bu. Ama yine de şunu diyebileceğimi düşünüyorum: Bu adam gerçekten açık bir kitap. Gece Yarısı Kütüphanesi kurgu bir kitap evet biliyorum ama kitapta direkt yazarın kişiliği hissediliyordu. Kitabı okurları için değil de kendi için yazdığını düşünmüştüm. Ve bu kitabı okuduktan sonra artık daha çok öyle düşünüyorum. İkisini de okursanız ya da okumuşsanız ne demek istediğimi çok iyi anlarsınız.
Ben yine de açıklıyım biraz. Öncelikle bu kitapta gerçekten dediğim şey var. Yazar direkt kendi deneyimleri ve duyguları üzerinden konuşuyor. Eskiden geçirdiği depresyon ve panik ataklardan da bolca bahsediyor. Bu konu hakkındaki farkındalıklarından vs bahsederken hala düzeltmek için çabaladığı şeylerden de bahsediyor. Bir nevi yolda yazılmış bir kitap. Ama bunların dışında en çok dikkatimi çeken her iki kitaptaki alıntıların birebir örtüşmesiydi. 1000kitapa eklediğim alıntılar hali hazırda duruyordu önceki kitap için. Dönüp bir göz atayım derken bazılarının kopyala yapıştır seviyesinde aynı olduklarını gördüm. Bunu kötü bir şey olarak söylemiyorum bu arada. Sadece kitaplarda çok fazla yazarın psikolojisiyle birlikte olduğunuzu söylemek için dedim. Kurgu veya kurgu olmayan.
Söylemeliyim tabi Matt Haig'in kalemini çok iyi bulmuyorum. Ama tanıdık sorunlar, tanıdık hislerden bahsediyor. Beni de bu tanıdık hislerden biri sayesinde yakaladı: sosyal medya bağımlılığı. Hatta spesifik olarak Twitter 🤠
"Orada bulamayacağım şeyin beni endişelerden uzaklaştırması için dua ederek uyanır uyanmaz telefonuma yapıştım."
"Suçluluk, korku ve savunmacı öfke karışımı sağlıksız duygular içinde, bir tweet atarak kaygıdan kurtulmayı bir daha asla denememeye karar verdim. Bazı şeyleri kendimize saklamak daha iyi."
Evet kitapta beni özellikle yakalayan kısımlar tam da arada geçirdiği şu gibi sözlerdi. Benim de uzun süredir farkında olduğum ama gereken adımı asla atamadığım bir konu olduğu için bu durumun farkına varan insanları dinlemek hoşuma gidiyor. Bu konuda genel olarak yalnız olduğumu da belirtiyim. Çevremdeki kime bu sorunu açsam çok kastığımı söylediler. Şu anda çoğunluğun normali olunca bu durum. Kurtulmak için aykırı olmak durumunda kalıyorsunuz. Ben de çoktan farkında insanları dinlemeye yöneldim artık. Bunları da kitaplardan anca bulabiliyorum ama neyse...
Eklemek istediğim son bir şey. Kitapta yazarın eşyalarından kurtulurken fark edip tekrar izlediği eski bir filmden bahsediyor. Baya önerdi. Hatta aynen şu şekilde:
"Küçük hayatların büyük önemine dair. Neden önemli olduğumuza dair. Tek bir hayatın yaratabileceği farka dair. O filmi izlemek asla zaman kaybı değil. Zamanın değerini anlamanızı sağlıyor."
Filmin ismi "Şahane Hayat" bu arada. 1946 yapımı. Baktım raf puanı 9, imdb 8.6. Yorumlarda beni oldukça heyecanlandırdı. Herkes baya sevmiş. Bu akşam vaktim olursa izlemeyi planlıyorum. En kısa zamanda film içinde yorumlarımı eklerim. Şimdilik benden bu kadar 🫳🏻🎤