Ertesi gün hiç kimse ölmedi, bu cümle ile başlayıp bu cümle ile bitti kitap, adeta bir döngünün içine fırlatarak bitti. Peki bu cümlede adı geçen ölüm neydi, kimilerine göre hayatın sonundaki çizgi, kimisine göre bir başlangıç, belki daha farklı bir…devamıErtesi gün hiç kimse ölmedi, bu cümle ile başlayıp bu cümle ile bitti kitap, adeta bir döngünün içine fırlatarak bitti. Peki bu cümlede adı geçen ölüm neydi, kimilerine göre hayatın sonundaki çizgi, kimisine göre bir başlangıç, belki daha farklı bir şeyler miydi, şüphesiz ki bu kitapta farklı, çok daha farklı bir şeydi.
Bu kitapta ölüm diye adlandırılan şey insanlığın o eşsiz sıcaklığını içinde bir yerlerde kaybetmiş olan bir kadındı, ölümün bizlerden, hepimizden gizlediği bir sureti olduğunu kim bilebilirdi ki, onu hiçbirimiz görmemiştik sonuçta, bir cinsiyeti olduğu bile akla gelmeyebilirdi. Ama yazarımızın aklına gelmiş işte, oturup ölüm nedir ve neye benzer diye düşünmüş, ölümü pek bir soğuk bulmuş, zıttına bakarak bulmuş bunu, yani yaşama bakarak. Yaşam denen şey sıcak, iç ısıtıcı bir şey ve ölüm de soğuk, iç karartıcı demiş belki, Sonra başlamış bize ölümü anlatmaya, hiç acımadan, üzülmeden, tereddüt etmeden can alan ölümü anlatmaya.
Hayattayken yaşamayı unutan bir insan nasıldır bilir misiniz, kalp kırar, incitir, üzer, üzdüğünü fark etse bile bunu umursamaz, yaşam bilincini yitiren bu insan soğuktur, buz gibidir, dokunamazsın bile, üşütür, Tıpkı bir ölüm gibidir, gibisi fazla, ölümdür bu insan. Sevgi gibi, şefkat gibi, en önemlisi sıcaklık gibi insani şeylerden pek uzaktır, doğal olarak yaşamaktan uzaktır.
Bu ölüm kişisinin elinde görünmez bir tırpanı vardır, Bu tırpan tercihen ekin biçmekte kullanılmalıdır, fakat ölüm hemcinslerini biçerken kullanır, Ne acı değil mi, Acı tabii ya, çok acı, zehir mübarek. E peki ne yapacağız, hâlâ bazılarımız içinde yaşam sıcaklığını taşıyabiliyor dostlar, hepimiz yaşayan ölümler değiliz, pek güzel. Aramızda bulunan bu yaşam dolu hemcinslerimizden birinin, ölüm hanıma kendini fark ettirmesiyle işler alt üst olabilir, bu kişi ölüme dokunmadan ona sıcaklığı yeniden hissettirirse eğer, ölüm de kısa bir süreliğine tırpanını kullanmaya ara verecektir muhtemelen. Çünkü bu beyefendi öyle hoştur ki, içindeki sıcaklık buz gibi katılaşmış ölüyü, ölümü, eski haline, yani gerçekten yaşayan bir insan haline geri getirecek ölçüde eritecektir.
Demin tırpanını kullanmaya kısa bir süre ara vereceğini söyledim, neden kısa bir süre diye sorarsanız onu da açıklayayım, Çünkü insanlar ölüm varken memnun olmadıkları gibi ölüm yokken de memnun olamayacaklardır, insan böyle beğenmezin, şükürsüzün tekidir işte. Ölü insanımız, yani adı ölüm olan bu hanımefendi elindeki tırpanı kullanmaya ara verdiği an insan hayatı karmaşaya sürüklenecektir, bunun ne şekilde bir karmaşa olduğunu size ben değil kitap anlatacak, fakat şunu söylemeliyim ki ölüm bir süre mola verdikten sonra işlerine kaldığı yerden devam etmek zorunda, Onunlayken olmadığı gibi onsuz da olmuyor, toplumda bu ölüm hanım gibi insanlar olmadan olmuyor yani, o hep olacak, ve ona hayat sıcaklığını tattıran beyefendiler de hep olacak, Bu döngü hep böyle sürecek, baştan sona kadar ertesi gün hiç kimse ölmediler yaşanacak, Ta ki ertesi gün ölüm hanımın da hayatı son bulana kadar. Evet, ölümün başına gelecek başka tür bir ölümden bahsediyorum şuan, hayır, aslında ben değil kitap bahsediyor.
Ölüm kelimesi bu kadar çok yerde geçince kafa karıştırmış olabilir tabii, ölüm hanım ve "ölüm"ün farklı şeyler olmasının altını çizelim. İnsanın kendini ve düşündüklerini bu denli az kelimeyle sınırlandırması ne acı değil mi, özgürlük diye bas bas bağırırken dilimizi bile yeterince özgür kılamıyoruz, yeterince özgür değiliz ve olamayacağız belki de. Ölüm dediğimiz şey sadece uydurma bir kelime ve kitapta görüleceği gibi bazen yalnızca bir kadın da böyle adlandırılabiliyor, sınırlı dünyamızda oluşturduğumuz sınırlı sayıda sözcükle çok şey anlatmaya çalışıyoruz bazen, "esasında kelimeler ağzımızdan büyük kolaylıkla çıkıverirler ve çoğu zaman biz bu sözcüklerin gerçekte ne ifade edebileceğini fark etmeyiz bile". Aynı kavramı çokça kelimeyle ifade ederiz, biz insanların huyu böyle, anlatmak istediğimiz şeyi bir türlü doğru ifade edemeyiz*. Ama kitapta da dendiği gibi söylenenle söyleniş tarzı arasındaki farkta yatıyordur belki de doğru ifademiz, bilemeyiz.
Demek istediğim şey şu ki bu kitap bana çok şey düşündürdü ve mükemmel bir sonla bitti, yazım dilinden söz etmek isterdim fakat bunun uygulamalı olarak daha iyi anlatılabileceğini düşündüm ve yukarıdaki yorumumu bu üslupla yazdım. Eğer üsttekileri sıkıntısız okumuşsanız tebrikler, kitabı da sıkıntısız bitireceğinize garanti veririm. Eh, yazarın uydurma kurallarımızla, sözcükleri kullanırken dalga geçmesi gibi (insanı ölüm diye adlandırmasından söz ediyorum) noktalama işaretleri kullanırken de dalga geçmesini anlayışla karşılayabilmemiz gerekir değil mi?
Son olarak şunu söyleyeyim, ölüm gibi soğumuş, etrafına zarar veren kalplere gönlünüzden bir parça sevgi/sıcaklık vermek, onları yeniden hayata döndürmek demektir. Bu bakımdan atılacak adımlar anlaşılmıştır umarım. Ayrıca kelimelere de bu kadar takılmamalı tabii, her şeyin içindeki özü yakalamalı. Farklı bakmak, bazen başka türlü görmek gerekli, ölümü bile... Çünkü "öyle görünmemesine karşın alt anlamlar üst anlamlara göre daha önemlidir." Kitaptan aldığım ders bu, bu ve diğerleri. Yorumuma vakit ayırmışsanız teşekkür ederim, keyifli okumalar.
(*Kitaptaki bir cümleye atıf :/ )