Spoiler içeriyor
Merhaba dostlar, uzun süredir izlemek istediğim ama ertelediğim bir film ile geldim. Son zamanlarda bu filmdeki diyaloglar sosyal medyada çok yer almaya başlamıştı. Öncelikle başrol oyuncularını hiç izlemediğimi ve oyunculuklarına hayran kaldığımı söyleyerek başlamak istiyorum. Böyle olay örgüsünün tek bir…devamıMerhaba dostlar, uzun süredir izlemek istediğim ama ertelediğim bir film ile geldim. Son zamanlarda bu filmdeki diyaloglar sosyal medyada çok yer almaya başlamıştı.
Öncelikle başrol oyuncularını hiç izlemediğimi ve oyunculuklarına hayran kaldığımı söyleyerek başlamak istiyorum. Böyle olay örgüsünün tek bir mekanda sınırlandığı, daha durağan dramlarda her şey oyuncuların sergiledikleri oyunculuk başarısına bağlı. Bu manada hakikaten çok etkilendim.
Beni zaten derinden saran ırkçılık konusu - bugün de çok farklı açılardan süren- Troy'un hayatına dair anlatımları, hayatta bir yere gelmesinde nasıl 1-0 başladığını dinlemek üzücüydü. Kapana sıkışmış bir yaşamdan söz ediyoruz. FAkatttt o derin kavgaya geldiğimizde hani o çok ünlü karı koca sahnesinde Rose'un Troy tarafından aldatılmasının normal bir şeymiş ve başka birine aşık olmak, çocuk sahip olunulması çok basitmiş gibi anlatmasının arkasında Rose'un aslanlar gibi kükreyerek: "Ben de farklı yaşamlar isterdim ama ben sana sarıldım, seni seçtim ve sana dayandım demesi". Bu manada ismi Çitler olan bu filmde kurulan metafor da açıklanmış oldu. En baştan beri Rose'un kendi alanları dışına çıkmamak istemesi ve ailesiniher türlü yaşam zorluğuna rağmen çevrelemek isteği Troy'a çit çektirmekle eşleşiyordu.
HAyatlar zor ama çocukları ile olan derin kavga -biri beyzbol oyuncusu olmak isteyen diğeri müzisyen olan-benim asla kabul edemedğim bir yan. Bu daha eskiden bizde de olan bir şeydi. Yaşam şartları içinde kendi yollarını çizmek isteyen çocukların afaki görülen hayallerine set vurulur ve önce eve ekmek getir denirdi. BAbalar öldükten sonra da tıpkı bu filmdeki gibi "ne yaptıysa senin iyiliğin için" diyerek bu anormal kavgalar yüceleştirilirdi. Eşinin bu tavrı,herkesin bir ev ve yemek için evin direği konumundaki baba figürüne boyun eğmesi mantıklı bir şey değil. Hatta Rose'unda kabul ettiği bu yaşamda elinden geleni yapma erdemini göstermekle beraber yaşananlara öğrenilmiş bir çaresizlik gösterdiğini düşündüm. Çünkü bu çocuklardan hayallerindne vazgeçerek askere giden çocuğuna döndüğünde "Evet, bir baltaya sahip olacağını biliyorduk" şeklinde karşılama yapıldı. HAkikaten başarı neydi? Başarı kendi isteklerinizi görmezden gelip hayatınızı görece kurtardığınız ve sırf bunun için alkışlandığınız bir şey miydi? Çok isteyerek olanca yeteğinizi paylaşmak istediğiniz ailelerinizin size önce evine ekmek getir diye baskıladığı, varlığınızı, tüm potansiyelinizi hiçe sayarak para kazanmanız mı idi yoksa? Annenin, "babanızın cenazesine katılın" erdemini son görevmişçesine kabul edebilirim fakat 'babamız sadece başımızda olsun durumu'nun aileler üstünde kabus gibi bir yaşam var ise onları geleceğe dair çürüttüğünü anlamak zor olmasa gerek.
Bu arada kardeşi Gabe Amca rolündeki Mykelti Wİlliamson müthiş oynadı. İnanılmaz duygulandırdı beni. HAyatın zorluklarıyla bencil bir psikopata dönüşen Troy'un onu en son akıl hastanesine kapatması da beni deli etmedi değil.
Nihai olarak şöyle deniyor: "O da böyle istemezdi ama hayat onu bu hale getirdi." Ki filmin başında Troy'un babası denen pisliğin yaptıkları can sıkıcı olsa da dostlar o zaman erdem dediğimiz şey sadece iyi şartların işi mi oluyor? VAr oluşumuzda akli balik olduktan sonra seçimlerimiz özgür değil mi? Hayatımız bataklık diye başka hayatları da bataklığa çekmek babalık, eşlik, abilik değil olsa olsa rezillik olmaz mı? Kendi zehrini ailesine akıtan onca insna var ki ama temelinde evet ne çocukları ne de hanımları aç açıkta olmayan.
Peki soruyorum o zaman yeterince kaba, hırslı, sinirli, aç bu dünyada başka ek bir şeye bağlamadan paylaşabileceğimiz yegane şey olan sevgiyi tüm bunlar için saklayıp, sevgisiz mi öleceğiz?
Ahh...etmeyin! Çok iyi filmdi ama draması ağırdı haberiniz ola.:)