"İsyan etmenin faydası yok. Kaderin böyle." Kaderin mi böyle? Bu kader dediğimiz şey ne ki? Kader insanın seçimlerinden oluşmuyor mu zaten? Kişinin hangi yolda gideceği yazgıda belli, ama bunu başkası değil yine kişi belirliyor. Yani her insan kaderini iyisiyle de…devamı"İsyan etmenin faydası yok. Kaderin böyle." Kaderin mi böyle? Bu kader dediğimiz şey ne ki? Kader insanın seçimlerinden oluşmuyor mu zaten? Kişinin hangi yolda gideceği yazgıda belli, ama bunu başkası değil yine kişi belirliyor. Yani her insan kaderini iyisiyle de kötüsüyle de kendi yazıyor. Ama işte insanın düştüğü hatalardan belki de en büyüğüdür kabullenemeyiş. İnsan bir başarı elde ettiğinde, göze hoş gelen işler yaptığında nasıl da arkasında durur bunun. Gerine gerine söyler "ben yaptım" diye. Oysa bir olumsuzlukla karşılaştığında kendindeki payı hiç görmüyor, "ulan nerede hata yaptık da böyle oldu?" diye sormuyor. İnsan hatalarını kabullenemiyor, daha doğrusu yanlış seçimlerinin getirdiği yenilgi veya yıkımların sorumluluğunu kabullenemiyor. Başarısının arkasında dururken başarısızlığının sebebini başka yerlerde arama cüreti gösteriyor. Bekir de böyleydi işte. İstese Uğur'u bırakamaz mıydı? Hata yaptığının farkında değil miydi sanki? Öyleydi, biliyordu ve yapıyordu. Bunu kendisi seçti, bu batağa kendisi düştü, kendi kendine ızdırap etti ama suçu kadere atıp vicdanını hafifletmeye çalıştı. Kader dediği şeyin de onun seçimlerinden oluştuğu gerçeğini kabullenmedi, tıpkı Uğur'un onu reddedişlerini kabullenememesi gibi. İnsan mutluluğu arıyorsa yapması gereken tek şey kabullenmekmiş hakikaten. Bunu ben değil bir bilge söylüyordu. Film gerçek hayatta da olduğu gibi muğlak kaldı, pek çok şey belirsiz hissettirdi. Üzerine Masumiyet'i de izlememe rağmen bir şey çıkmadı. Belki de bazı gerçeklerde sonuç veya mantık, kısacası ışık aramak yanlıştı. Öylece oluyordu işte, karanlığa seyirci kalıyorduk biz de.
İnsanın gözleri sağlıklı olsa da bazen onları kullanmamayı seçebiliyor. Bekir gözü kapalı yürüdü hep, sonra nasıl olduğunu anlamadan kendini elinde çocuğuna aldığı ilaçlarla Uğur'un evinde buldu. Ah o gözlerini açıp bir baksaydı, gittiği yolun kendisini mutluluktan uzaklaştırdığını görseydi bi'. Ama işte seçimler, seçimlerimiz ne kadar da mühim değil mi? Bilmiyorum, herkes Kadıköy/Boğa civarında gezerken, ilçenin in cin top oynayan sokaklarına girip de çöp kutusunun yanında bekleşen aç kedileri izlemek gibi bir şeydi sanki bu film. Gördüğümüz, ama daima görmemiş gibi yaptığımız şeyleri fark ettirme çabasıydı. Dünyanın ara sokaklarında dönen çift kale maçlara davetiye gibiydi, herkes denize bakıp çayını yudumlarken üstelik. Zeki abimiz de cesur adammış hani. Kim icabet etsindi bu davete? Ben etmiş bulundum, bir şey kaybetmedim, hatta bağışıklığım güçlendi belki. O yüzden kirli bir davetiye de sizlere fırlatmak isterim, icabet edenlere keyifli seyirler dilerim.
Not: Bu film yüksek dozda bocalama içerir.