Spoiler içeriyor
Merhaba dostlar. 1977 yapımı muazzamm bir romantik dram izledim. Bu yazıyı yazarken filmin soundtracki olan aynı isimli "The Goodbye Girl"ü dinliyorum ki birbirlerini inanılmaz tamamlamış durumdalar. Filmi sahne sahne anlatacak gibiyim izleyecek olanlar için 3. paragraftan sonrası süpriz bozar haberiniz…devamıMerhaba dostlar. 1977 yapımı muazzamm bir romantik dram izledim. Bu yazıyı yazarken filmin soundtracki olan aynı isimli "The Goodbye Girl"ü dinliyorum ki birbirlerini inanılmaz tamamlamış durumdalar.
Filmi sahne sahne anlatacak gibiyim izleyecek olanlar için 3. paragraftan sonrası süpriz bozar haberiniz olsun:)
2023'ten şu zamanları izlemek insanda çok hoş ve bugünden oldukça farklı bir his bırakıyor ruhumda. Seçilen evin mimarisi, sahneler ve eskiden daha çok yaşadığımızı hatırlatan teknolojiden göreceli uzaklık beni çok etkiledi. Film önce sanki bir terkedilme ve bunun sonucunda buhrana düşen kadın ile çocuğunun klasik bir hikayesi gibi geliyor. Tam buralarda bırakma ihtimaline düşmezseniz mesajları çok yoğun ve çok düşündürücü bir film bekliyor sizi.
Özet olarak aktör erkek arkadaşı Tony tarafından terk edilen Paula'nın kaldıkları evi de eski erkek arkadaşının yeni birine kiralaması sonucunda eve gelen habersiz ve çılgın yeni kiracı olan Elliot'la paylaşmak zorunda kalması ve yaşadıkları hayat mücadelesi anlatılıyor.
Eliot kendine has özelliklere sahip; inatçı, gitar çalan, beslenmesine çok dikkat eden ve idealist bir adam. O da aktör olarak buraya hayallerini gerçekleştirmeye geliyor. Paula ise bu evden çıkmaya maddi gücü yetmeyen eski bir dansçı ve kızıyla birlikte bu yeni kiracı ile anlaşmaya çalışıyor. Paula ile mecburen kaldıkları evde yönetmenin iki bambaşka hayatın perspektifini ve sıkıntılarını bize yansıtma şeklini çok başarılı buldum. Hayatlarımız kendi yolunda ne de eşşsiz. Paula sürekli terk edilmenin ve çocuğu ile yaşamda kalmanın her türlü ruhani sıkıntısını bize çok iyi yansıtıyor. Öyle sahneler var ki aslında evde kalabilmek için ve düzen tutturmak için kendinden ödün verecek önemli şeyleri bile göze alıyor. Bu süreçte Elliot da aktör olarak hazırlanarak geldiği oyunda yönetmen tarafından baş karakterin hikayesinde değişikliğe uğraması soncuu bambaşka bir şekilde eleştirmenler karşısına çıktıktan sonra büyük bir bunalıma giriyor. Oyunu oldukça ağır bir şekilde eleştiriliyor. Film bu iki insanın hatta yabancının diyelim kendi sıkıntıları içinde nasıl da ortada buluşup birbirlerine yakınlaştığını gösteriyor bize. Her acı kendi toprağında filizleniyor ama bu topraklar aynı bahçenin içinde olunca rüzgarı birbirini etkiliyor. Ayrıca Paula (Marsha Mason) çantasının çalınması sonrası elindeki her şeyi kaybetmenin çaresizliğini ne oynadı yahu. Var olan tüm birikiminizden olmak ve o an hiçbir şeyi, kimseyi umursayamamak...
Filmde beni derinden etkileyen şey Paula'nın bağlanmaktan ne kadar korkar hale gelmesi. Derler ki tecrübe her şeydir. Yaşadıklarınızı unutabilirsiniz ama size nasıl hissettirdiklerini asla. Hayatının gidişatını paylaşan ve ortadaki - muhteşem bir çocuk oyuncu- 10 yaşındaki minik kızı annesi kadar önemseyen Elliot'un zaman içinde bu ikiliye aşık olması sonucu Paula'nın kendini korktuğu şeyin içinde bulmasını görüyoruz. Burda iki şey devreye giriyor ilk aşama aşık olduğunu inkar etme, sonra kabullenme ve son aşama bir düzen kurma. Tam bunlar yaşanırken Elliot'un başka bir yerden teklif alması sonucu evden ayrılması söz konusu oluyor. Burada şu çok önemli bir soru: İlişkide peşinde koştuğumuz ideallerin peşine neleri bırakmaya göz alarak gidebiliriz ya da gitmeli miyiz? Hayatınızın büyük bir çoğunluğunda beklediğiniz işi alırken bişilerden vazgeçmek gerekiyor. Tabii Paula'nın korktuğu yıkım olan tıpkı diğer ilişkilerde olduğu gibi terkedilme kabusu ağır basıyor ve sorduğum sorulardan oluşan ilişkinin geleceği üzerine tartışmalar başlıyor. Elliot tek başına giderken geri döneceğini vaat ediyor ve Paula istemeyerek de olsa sonunda ona destek olmayı seçiyor ve uğurluyor - içinde geri dönmeyeceğini düşünerek-
Film burada bitti sanarken bence o vurucu sahne devreye giriyor. Elliot iki kişilik bilet alıyor ve gerçekten Paula'ya dönecek olmasına rağmen üzülüyor diye 4 hafta için onu yanında götürmeye karar verıyor, telefonla yanına çağırıyor. Peki ne oluyor biliyor musunuz? Paula havalara uçuyorr.. Evet beklediğimiz tepki bu ama onunla gitmiyor tatammmm.
Bunu tam olarak şöyle açıklıyor : " Beni araman yeterli idi, seni bekleyeceğim.."
Elliot ondan gitarına iyi bakmasını istiyor. Paula'nın Elliot'un geleceğinin teminatı olan gitarına sarılışı ve vedalaşması için bile film izlenebilir. Bu sahne benim ruhumu çok derinden etkiledi arkadaşlar. Kadın erkek fark etmeksizin insanlarda bıraktığımız yaralar nasıl da hayatımızın gidişatını etkiliyor oysa özellikle erkeklerin sandığının aksine kadınların istediği şey tam olarak hayattan vazgeçen adamlar değil; sevgililerinden, eşlerinden daha doğrusu sevgilerinden vazgeçmeyen adamlar. PAula kendi de bir sürü iş bulmak için çabalayan ve ayakta durmasını çok iyi bilen bir kadın olarak ona dönene kadar burda hayatı devam ettirme gücüne sahip olduğunu söylüyor. İçimizdeki azmi, gücü, ışığı söndüren şey tam olarak sevgisiz ve belirsiz bırakılmak.
Ezcümle dostlar Ankara'da havalar serinledi, battaniyeleri kapın ve sıcak bir şeyler alın. Kafa dağıtmak, 1977 yapımı eski bir film izleyerek günümüzde zaten söz konusu bile olmayan aşkı izlemek adına :D kendiize bir akşam seçiniz derim. Filmde Elliot yani Richard Dreyfuss'un en iyi erkek oyuncu oscarını aldığını da şuraya not düşmek isterim. Sonuna kadar hak eden bir oyunculuk gerçekten. Tüm karakterler cuk diye oturmuş hatta.
Yazı çok uzun oldu biliyorum, buraya kadar okuyanlara teşekkür ederim. HAla bir yerlerde aşk varsa bulmamız dileğiyle. Sevgiler ve iyi seyirler:)