Maskemiz bazen bedenimizden büyük, bu maskemizin ruhumuzdan daha büyük olabilme gerçeğine göre küçük sorun. Öyle bir başkalaşma ve unutma gereği duyuyoruz ki bu kendimizi başkasının sözlerine teslim olmamızı sağlıyor. Özgürlüğümüzü kendi elimizden alıyoruz. Bizler bunu yapıyoruz ve farkında değiliz. Toplumdan…devamıMaskemiz bazen bedenimizden büyük, bu maskemizin ruhumuzdan daha büyük olabilme gerçeğine göre küçük sorun. Öyle bir başkalaşma ve unutma gereği duyuyoruz ki bu kendimizi başkasının sözlerine teslim olmamızı sağlıyor. Özgürlüğümüzü kendi elimizden alıyoruz. Bizler bunu yapıyoruz ve farkında değiliz. Toplumdan sakladığımız gerçeklerimiz var. Bazen tuttuğunuz takımı, bazen dinlediğimiz müziği, bazen hoşlandığımız rengi, bazen düşündüğümüz hayali, toplum baskısı korkusundan, kendimizden saklıyoruz. Ruhumuzdan büyük maskeler takmaya kadar bambaşka bir karaktere bürünüyoruz. Ve bunları yaparken bilincimiz yerinde, sağlıklıyız. Bizi buna iten şey toplum. Ve toplum ilacı olmayan bir hastalık.
3 defa üst üste izledim, 2 tez okudum, düşündüm, Bergman'ın hayatını okudum. Çıkardığım anlam şu oldu: kendin ol! Bir başkasının tenkiti, hem sizi hem başkasını kendinden olmamasına itebilir. Hemde gerçeklerden korkarsınız. Ve gerçeklerden kaçılmaz. İnsana düşen görev gerçeklerden kaçmak değil, gerçeğe hazırlanmaktır. Ölüm gibi mesela.
Film hakkında şunu demem şart ve ufak spoilerler olacak. Lakin spoilerı filmi izleseniz bile fark etmekte zorlanacaksınız. Öncelikle yönetmen bunun bir film olduğunu hissettiriyor, gerçeklikten uzaklaştırmıyor. Bu filmin sonunda bilinçaltımızı kısıtlanmış hissettirmiyor. İnsanın algısına göre anlamlar çıkıyor, özgür bir izleme keyfiniz var. Sanki mantık ile duygunun çarpışması var. Elizabet mantığıyla susmuş, personasını (maskesini) kendi seçen biri. Alma ise, sustuğu için Elizabet, duygularını anlatmaktan başta çaresi kalmadığını anlıyor. Rolleri birbirini etkiliyor. İkiside birbirinden imrendiği özellikleri ile farklı birer insan oluyor. En sonunda Elizabet, Alma tarafından yönetilen bir gerçek hasta oluyor. Alma ise basitliğini, Elizabetin güzelliğini isteyerek süslüyor, ve iç çatışmaların olduğu gözlemleniyor. Filmin kesitleri eksik gibi geldi, orayı şöyle olabilir gibi diyerek doldurmaya çalıştım. Ama toplum baskısı olduğu kesin bu baskıya dalıp gitmek çok uzun ve çözülmesi imkansıza yakın sonuçlar ortaya çıkarıyor.
Personalarımız ile mutlu olsakta, gerçeklikten uzaklaşmamalıyız. Hayatı ciddi yaşamamız gerek.
Filmin etkisinde çok uzun süre kalamıyorum, çünkü yönetmen bunun bir film olduğunu çeşitli imgeler ile filmin aralarına işlemiş. Gah kaset ile, gah filmin başını göstermesi ile. Bu psikolojik film için iyi bir şey, etkisinde kalırsam Elizabet gibi susarım. gerçi sesim kısıldığından dolayı zaten konuşmakta zorlanıyorum. Ama bunun filmle alakası yok, iyiyim ben Alma'yım ben benim görevim bu. Hayır ! Noluyor bana. Filmin etkisindeymişim... :d
İyi seyirler, bir defadan fazla izlemeniz gerekiyor. Beyin 2-3 adım sonra kendine geliyor zaten o araya 2-3 kez izlemek sığar. :)
Şu filmin bir kesiti ve çok manidar.
“Benim anlamadığımı mı sanıyorsun? Var olmak denilen o umutsuz düşü… Olur gibi görünmek değil, var olmak. Her an bilinçli, tetikte… Aynı zamanda başkalarının huzurundaki varlığınla kendi içindeki varlık arasındaki o yarılma… Baş dönmesi ve gerçek yüzünün açığa çıkarılması için o bitimsiz açlık… Ele geçirilmek, eksiltilmek ve hatta belki de yok edilmek… Her kelime yalan… Her jest sahte… Her gülümseme yalnızca bir yüz hareketi… İntihar etmek? Hayır. Fazlasıyla iğrenç… İnsan yapamaz ama hareketsiz kalabilir, susabilir. Hiç değilse o zaman yalan söylemez. Perdelerini indirip, içine dönebilir. O zaman rol yapmaya gerek kalmaz, bir kaç farklı yüz taşımaya ya da sahte jestlere. Böyle olduğuna inanır insan. Ama gördüğün gibi gerçeklik bizimle dalga geçer. Sığınağın yeterince sağlam değil. Her tarafından yaşam parçaları sızıyor ve tepki vermeye zorlanıyorsun. Kimse gerçek mi yoksa sahte mi diye sorgulamıyor. Kimse sen gerçek misin yoksa yalan mısın demiyor. Bu sorunun yalnızca tiyatroda bir önemi olabilir. Belki orada bile değil. Seni anlıyorum Elisabeth, susmanı anlıyorum. Hareket etmemeni anlıyorum. İsteksizliğini fantastik bir sisteme bağlamışsın. Anlıyor ve hayranlık duyuyorum. Bitene kadar bu oyunu oynamalısın. Ancak o zaman bırakabilirsin. Tıpkı diğer rollerini bıraktığın gibi bunu da yavaş yavaş bırakırsın.”