Buram buram 90lar Amerikası kokan ve film arşivimde sağlam bir yere sahip yapımlardan biridir kendisi. Genel itibariyle Gilbert (Johnny Depp) isminde, hayatını ailesine adamayı kendine borç bilmiş bir genci konu alıyor. Gilbert intihar etmiş babası, obezite yüzünden evden çıkamayan annesi,…devamıBuram buram 90lar Amerikası kokan ve film arşivimde sağlam bir yere sahip yapımlardan biridir kendisi. Genel itibariyle Gilbert (Johnny Depp) isminde, hayatını ailesine adamayı kendine borç bilmiş bir genci konu alıyor. Gilbert intihar etmiş babası, obezite yüzünden evden çıkamayan annesi, otizmli erkek kardeşi, ergen ve asi kız kardeşi arasında sıkışıp kalan, yaşadığı sıkıcı kasabada boğulmuş ve artık hayattan hiçbir beklentisi kalmamış
bir genç. Yaşantısı o kadar durağan ki çalıştığı yer bile yeni açılan süpermarket yüzünden kimsenin uğramadığı bir mahalle bakkalı. Tıpkı obezite sorunu yaşayan annesinin koltuğa çakıldığı gibi Gilbert da kendisini kasabaya çakılı kalmış biri olarak tasvir ediyor fakat kaçıp gidemiyor da… Çünkü babası olmadığı için evin tüm sorumluluğunu üstüne almış, özellikle otizmli kardeşi Arnie (Leonardo Dicaprio) için yaşayan, hayata erken atılmak zorunda kalmış birisi. Daha sonra yaşadığı ev bile hareket halinde olan (karavan) Becky adında bir kızın kasabaya tatile gelmesiyle hayatın tüm yükünü omuzlarında taşıyıp kasabasından uzağa bir adım dahi atamayan Gilbert, kendini tanımaya ve hayatının amacını bulmaya çalışıyor. Genel olarak güzel işlenmiş bir drama. Senaryo durağan ilerliyor ama sıkıcı değil ve her karaktere özel olarak odaklanılmış. Oyuncuların hayata bakış açısını çok güzel yakalayıp her biriyle teker teker empati kurabiliyorsunuz.
Dram filmi ama aynı zamanda değil gibi de çünkü drama ve gözyaşına boğmuyor. Günlük hayattan sahnelerin ve basit diyalogların ardında sadece Gilbert değil, tüm karakterlerin hep bir kendini bulma çabası var. Tam diyorsunuz ki heh bu sahnede ağlayacağım galiba ama yok işin içine hemen bir mizah giriyor ve ağlayacağınız yerde gülmek zorunda kalıyorsunuz. Sonra da tam tersi saçma sapan gündelik hayattan bir kesitin içinde
Gilbert'ın hayatta ve kendinde sıkışmışlık hissini fark edebiliyorsunuz. Johnny Depp bu filmde soğan kabuğu turuncusu (cidden böyle bu arada qwqsjsjs) saçlarıyla bile seyirciyi kendine bi şekilde çekiyor ne diyeyim... Hele bazı sahneleri var ki hiçbir çaba sarf etmeden adeta bakışlarıyla oynuyor ve hislerini doğal bir şekilde seyirciye yansıtabiliyor.
Böyle bir yapımdan bahsederken Arnie karakterine can veren Leonardo DiCaprio'yu da unutmamak lazım. Film boyunca o kadar gercekçi oynamış ki, o kadar güzel bir performans sergilemiş ki ilk kez Johnny Depp'in başrol oynadığı bir filmde kendisinin bir tık arka plana düştüğünü gördüm açıkçası. Üstelik Leonardo DiCaprio’nun bu rolü oyunculuk hayatının ilk yıllarında üstlendiğini düşünürsek üstesinden kalkması zor bir performans sergilemiş ve Johnny'i bile gölgede bırakmış. Hem Oscar hem Altın Küre 'ye aday gösterilmiş. Böylesine bir rolle o sene nasıl Oscar almamış hala hayret ederim. Çabuk Titanik manyakları linçlemeden şunu da belirtmek isterim ki o yıllarda Oscar almış olsaydı Titanik Jack degil, Arnie Grape rolüyle almasını isterdim.
👉🏼Filme dair küçük bir ayrıntı: Arnie karakteri zihinsel engelli bir birey olduğundan çok düzgün yüz hatlara sahip bir oyuncu tarafından canlandırılamayacağı için Leo'ya çene kısmının farklı gözükmesi adına ağızlık takılmış. Film boyunca da o kadar gerçekçi oynuyor ki tanımayan biri rahatlıkla gerçekten otizmli biri olduğunu iddia edebilir.