Feminist ve anarka-fem kitaplar arasında en hoşuma gidendir bu kitap. Burdekin'in basitliğine rağmen derinliği okuyucuya en iyi şekilde vermesi, inşa ettiği distopik dünyanın Hearts of Iron IV oyununda ki The New Order moduna ve High in the castle dizisine benzemesi…devamıFeminist ve anarka-fem kitaplar arasında en hoşuma gidendir bu kitap. Burdekin'in basitliğine rağmen derinliği okuyucuya en iyi şekilde vermesi, inşa ettiği distopik dünyanın Hearts of Iron IV oyununda ki The New Order moduna ve High in the castle dizisine benzemesi falan kitabı okurken ki hazzımı arttırdı. Naziler kazansaydı temasının ilk defa bu kadar iyi şekilde kullanıldığı eserdir diye tahmin ediyorum. Ve bu temanın 1940'larda bir kadının elinden çıkması, -üstüne sol cenahdan olması- kitaba hayran olmama yetti de arttı.
Kitabın konusunu anlatmaktan pek haz etmem ama ilginizi çekip okumanız için az da olsa anlatacağım.
Kitap II. Dünya Savaşının 700 yıl sonrasını anlatıyor. Naziler Eurosia, Mena ve Orta Ekvator bölgelerini ele geçirmiş. Dünya'da kalan tek medeniyet Cermenler, Japonlar, Alt Cermen ırklarının ufak devletleri ve Güney Amerikalılar. Dünya böyleyken Almanya'da Nazizm bir doktrin ideolojiden çok, kutsal kadim bir dine dönüşmüş. Hitler aynı İsa gibi (Hatta Atatürk) Tanrı mertebesine ulaşmış, Chaplin bıyıklı sıska ve kısa boylu formu unutulmuş, Tanrı'dan da yüce diye düşünülen kutsal bir metaya dönmüş. Bu durum da kadınlar ne halde peki? Erkeklerden çok uzak yerlere gönderilmiş, orda üremeye zorlanan, saçları kazılmış, cinsiyetsiz bir yaratığa çevrilmiş. Kadınların bir cinsel seçilim de bulunamayacağı için çekicilikleri de kalmamış.
Kitap ise İngiliz asıllı, Nazilerden hoşnutluk duymayan Alfred ve Von Wied gibi idolleri benimsemiş, (Hitler Tanrı olduğu için -aynı Türkiye'de ki gibi- Tanrı'nın tebliğcileri ortaya çıkmış. Bunlardan biride Almanya'da histeri ve paranoyayı arttıran Von Wied.) Hermann ile Rudolf Von Hess'in büyük torunu Fred Von Hess arasında geçiyor. Yeteri kadar bilgiyi verdiğimi düşünüyorum. Şimdi alıntılara geçelim.
-------------------------------------------
"Çünkü ortada gerçek bir fark varsa, kendiniz olmanız en iyisidir. Bir erkek, fil ya da tavşan olmak istemez. Düşünebilseydi fil de bir tavşan ya da bir erkek olmak istemezdi. Kendisi olmak isterdi çünkü dünyadaki en iyi şeyin kendisi olduğuna inanırdı. Bir bakıma kendisinin dünya ve tüm bir hayat olduğuna. Kendiniz olduğunuz hayat saf hayattır. Başka bir hayata imrenerek, özlemle bakıyorsanız, hayatınızı, kendinizi kaybetmişsiniz demektir. O halde, bir Alman başka bir hayatsa, gerçekten farklı türden bir hayatsa, kendini üstün hissedecektir; ben de öyle. Temel değersizliğimin bir bölümündeki kabulleniş, sadece erkekliğime değil, hayatın kendisine karşı da işlenmiş bir günahtır. Alman olduğu sanılsın diye çabalayan ve kendi dilini hiç konuşmayan İngilizlere rastladınız mı?"
"Evet."
"Rol yapmaya çalışmayan İngilizlerden daha çok aşağılamadınız mı onları?"
"Evet, elbette."
"Siz bilmeseniz de, Almanların çoğu da böyle yapar. Almanlar bilinçli olarak değersizliğimizi kabul etmemizi isterler; bilinçsiz olarak ise, bu kabulleniş yüzünden bizi aşağılarlar. Bilinçsiz olarak hayatla temas halindedirler ve bu kabullenişin hayata karşı işlenmiş bir suç olduğunu bilirler. Kadınların asla kendileri olamamalarının sebebi, hayata karşı bir suç işlemiş olmalarıdır. Başka bir hayat formu görürler, kendi hayatlarından tamamen farklıdır bu, Kan Soyu kadar belirsizdir ama cinsiyette farklılık gösterir ve derler ki: 'Bu bizim formumuzdan daha iyi bir form.' İşte bu yüzden erkekler onları bilinçsizce aşağılarlar, bilinçli olarak ise değersizliklerini kabul etmelerini isterler. Ne Alman ne de İngiliz olan, korkak birer geri zekâlıdan başka bir şey olmayan o faydasız İngilizler gibi, kadınlar da ne erkek ne de kadındır; karışık bir türdürler."
-------------------------------------------
"Ama neden, Alfred? Üstün olduğundan eminim, ama ya o Nazi Kan Soyu meselesinde haklıysa?"
"Çünkü ortada gerçek bir fark varsa, kendiniz olmanız en iyisidir. Bir erkek, fil ya da tavşan olmak istemez. Düşünebilseydi fil de bir tavşan ya da bir erkek olmak istemezdi. Kendisi olmak isterdi çünkü dünyadaki en iyi şeyin kendisi olduğuna inanırdı. Bir bakıma kendisinin dünya ve tüm bir hayat olduğuna. Kendiniz olduğunuz hayat saf hayattır. Başka bir hayata imrenerek, özlemle bakıyorsanız, hayatınızı, kendinizi kaybetmişsiniz demektir. O halde, bir Alman başka bir hayatsa, gerçekten farklı türden bir hayatsa, kendini üstün hissedecektir; ben de öyle. Temel değersizliğimin bir bölümündeki kabulleniş, sadece erkekliğime değil, hayatın kendisine karşı da işlenmiş bir günahtır. Alman olduğu sanılsın diye çabalayan ve kendi dilini hiç konuşmayan İngilizlere rastladınız mı?"
-------------------------------------------
"Bir de hacılar, bir sureligine de olsa. Efendim, kadınlar hakkında bir şeyler düşündüm. Cesaretlerinin kırıldığını ve üremeyeceklerini söylüyorsunuz."
"Bundan emin değilim. Kız çocuk doğmamasının tuhaf, fiziksel bir sebebi de olabilir. Von Hess'in dediği gibi, cinsiyet biyolojisi araştırmaları onun zamanında bile teşvik edilmiyordu."
"Neden?"
"Biyologların, doğacak çocuğun cinsiyetini erkeğin belirlediğini kanıtlamalarından korkuyorlardı. Böylece kimse kadınları erkek doğurmadı diye suçlayamayacaktı. Bu hiç yakışık almayan bir durumdu. Ayrıca, daha karmaşık ve gelişmiş fiziksel bir makine olan kadınların gebe kalma ve gebelik sürecinde daha canlı ve zinde olduklarının anlaşılmasından da endişeleniyorlardı. Bu da kadınların fiziksel olarak daha iyi bir cins olmaları ve yorgun ebeveynlerin oğlan doğurmaları demek oluyordu."
"Bunu destekleyecek bir kanıt var mı?"
"Kıtlık, kuşatma ve savaş zamanlarında oran olarak daha çok erkek çocuk doğar; ebeveynler stresli ve yorgundur, yeterince beslenememişlerdir. Bunun resmi açıklaması, doğanın erkeklerin yok olmasından endişe ettiği ve dengeyi yeniden kurduğudur. Ben doğanın böyle hemencecik müdahale ettiğine ya da erkeklerin azalmasından endişe duyduğuna inanmıyorum. Bir erkek yüzlerce kadını dölleyebilir. Kadınların azalması doğal olarak ciddi bir sorundur."
-------------------------------------------
"Evet, Kan soyu gizemli bir konu olmaya devam ettikçe, siz de erkek olamayacaksınız. Kanın ardına saklanıyorsunuz çünkü aslında kendinizi sevmiyorsunuz; kendinizi sevmiyorsunuz çünkü erkek olamazsınız. İçinizden bazıları erkek olabilseydi eğer, diğerleri de kendilerini daha çok sevecekti. Ama bu bir kısır döngü. Kan meselesi oldukça, erkek falan olmayacak –asla. Siz hâlâ oğlan çocuğusunuz ve şiddetin, gaddarlığın ve fiziksel cesaretin sizi erkek yapacağını sanıyorsunuz. Ruhunuz yok, sadece bedenleriniz var. Ancak erkeklerin ruhu olur.”
-------------------------------------------
“Tanrı bir yana, kadınlar -her neye dönüşmüşlerse- asker olamazken, kendilerini nasıl üstün görebilirler? Diyelim ki olabilirler, von Hess’in kitabında da okuyacağın gibi sadece Doğa’nın verdiği yeteneklerle olmuşlardır da. Bir kanunu desteklemek için daima bir kuvvet olmak zorundadır. Kadınlar kuvvet uygulayamazlar.”
“Bu dünyanın insani değerleri erildir. Dişil değerler yoktur çünkü kadınlar yoktur. Yarı-kadınlar yerine kadınlar olsaydı, kimse bize neye hayran olmamız, ne yapmamız, nasıl davranmamız gerektiğini söyleyemezdi. Bu durum tasavvur edilemez.”
-------------------------------------------
“Kargaşa için doğan erkeklere göre hiçbir şey düşünülmeyecek değildir. Pek çok kötülük erkek ve kadınların oğullarına göre düşünülmeyecek olabilir.”
“Senin çözümün nedir, Alfred?” dedi Şövalye kinayeli bir tavırla.
“Teorik olarak çözüm, önermenin kendisi kadar basittir. Mümkün olabilecek en yüksek eril yaşam biçimi kadınlara dayatılmalı ve biraz anlayış sahibi olduklarında, onlara bir zamanlar işlemiş oldukları suç anlatılmalıdır. Erkeklerin bu yüzden onlara hayran olmadıkları, içten içe bu yüzden kendilerinden nefret ettikleri, artık kendilerini üstün görebilecekleri, görmeleri gerektiği ve kızlarını da böyle yetiştirmek zorunda oldukları anlatılmalıdır. Kadınlara, kendileri olmayı öğretmeden okumayı öğretebilir miyiz? Olabilecekleri ya da sonrasında yapabilecekleri şeylerin bir sınırı yoktur.”
-------------------------------------------
“Alfred, sen gerçekten akıl almaz bir düşünürsün. Kadınların okuyabildiklerini bile bilmiyorsun daha. Okur, yazar, kitap yazar, müzik ve resim yapar, evler inşa eder (erkeklerden daha kötü, elbette), avukat, doktor, vali, asker olur, uçak uçururlardı…”
“Tanrım, öyle mi!” Alfred şaşkına dönmüş, bir anda kıskançlığa kapılmıştı. “Ve bize izin vermiyorsunuz! Çok güzel!”
“Anladığım kadarıyla, tüm bu günahların telafisi için, kadınların kendilerini bizden üstün görmeleri gerektiğini söylüyorsun.”
“Diğer bütün yaşam formlarından da,” dedi Alfred, teselli eder gibi."
-------------------------------------------
8.25/10
(Cyclous N. Sollum T.A.P) 17.12.23