Eric Rohmer’in Ahlak Altılısı serisinin bir bölümü olan Yaz Öyküsü, diğer öyküler gibi ilişkileri merkeze alan öykülerden bir tanesi. Ahlak Altılısı’nın her bir serisi merkeze aşk ve sevgi ilişkisini alsa da, bilhassa bunlar birbirinden birçok konuda farklılık arz eder. Marcel…devamıEric Rohmer’in Ahlak Altılısı serisinin bir bölümü olan Yaz Öyküsü, diğer öyküler gibi ilişkileri merkeze alan öykülerden bir tanesi. Ahlak Altılısı’nın her bir serisi merkeze aşk ve sevgi ilişkisini alsa da, bilhassa bunlar birbirinden birçok konuda farklılık arz eder. Marcel Proust’un edebiyatta ortaya koyduğu zaman ve aşk mefhumların iç içeliği ve kayıp olarak görülen ya da merkeze yerleştirilen bir bireyin bizde bıraktığı derin hissiyatı, “Kayıp Zamanın İzinde” eseriyle ortaya konarken; Rohmer’in yaptığı ise- bundan biraz farklı olarak- aşkın insan doğasıyla olan seremonisini birçok perspektiften göstermektir.
Rohmer’in Yaz Öyküsü adlı filminde işlenen konu, genç bir matematikçi ve müzisyen olan Gaspard’ın kadınlarla olan ilişkisini ve onun kafa karışıklığı dolayısıyla ne istediğini bilemez halde oluşudur. Öyküde işlenen konu çok basit gibi görünürken Rohmer bize başka bir perspektiften bakmamız da gerektiğini fısıldar sanki. Çünkü ahlaki bir noktadan Gaspard’ın yaşantısına bakarsak elde edeceğimiz hiçbir şey yoktur. Yalnızca onu yargılamak için klişelere başvururuz. Ahlaki yargı noktası da dolayısıyla insana hiçbir şey katmadan öylece ortalıkta yargı dağıtıcı bir bekçi rolüne büründürür bizi. Gaspard’ın kadınlarla olan ilişkisi, ihtimaller ve olasılıkların insan arzusuyla olan kesişimlerini ortaya koyar. Rene Girard’ın “arzu üçgeni” tarifi, Gaspard ve diğer üç kadın üzerinden ele alınabilir. Rene Girard, Don Quijote’nin idealist arzusunun dolayımlayıcı olarak Amadis’i örnek olarak verirken, biz de Gaspard’ın arzu üçgeni arasında bocalamasını, dolayımlayıcısı salt başkasının arzusudur. Lacan’ın ifadesiyle dile getirirsek Arzu, başkasının arzusudur. Gaspard’ı dolayımlayan, yani kışkırtan, öteki kadınlar tarafından arzulanmaktır ve onların arzusuna sahip olmaktır. Bu nedenle diğer kadınları da elemek istemez, onların arzusunun gerilimini sağlayan şey, onun başka kadınları diğer sevdiğini düşündüğü kadınlar karşısında merkeze koymaktır. Tüm bunlar diğer kadınlar arasında da bir ikiliği oluşturan nokta olabilir. Tabi ki kadınların arasında yalnızca Margot işin gerçeğini bilir. Diğerleri de tıpkı Gaspard gibi kafası karışıktır. Gaspard, Margot, Solene ve Lena arasında gidip gelir. Lena ona göre sevdiği kadındır ne var ki Margot ve Solene’yi de bırakmaz istemez çünkü Lena olumsuz yanıt verdiğinde soluğu diğerlerinde alır. Burada dolayımlayıcı olarak ifade edebileceğimiz nokta, Gaspard’ın Lena’ya duyduğunu düşündüğü arzudur. Bu arzu gerçekleşirse Gaspard mutlu olacağını düşünür ne var ki bunda da gerçekten istekli olduğunu görmeyiz. Çünkü ne istediğini bilmemektedir; daima başkasının arzu üçgenleri arasında savrulup durur ve en sonda Margot da Solene de onu terk eder. Her şeyi isteyen, her şeyden olur, ifadesi bu ilişkiyi tanımlamak için yeterli görülebilir.
Gaspard karakteri, tercihlerini keyfi seçimlere bırakan ve bu keyfi seçimler arasında bocalayıp duran, birçok şeye sahip olmanın hiçbir şeye sahip olmamakla eş değer olduğunu göstermek açısından önemli bir noktada durur. Gençlik arzusu olarak da tabir edersek, kaybedilen bütünlüğün yerine başkalarını koyarak, eksik olarak görülen kaybın yerinin dolacağı düşünülür. Ne var ki eksik, doğarken bütünlüğün kaybolmasıyla yeri dolduramayan bir travma biçimidir. Dolayısıyla onun yerini doldurmak delik olan kovaya su koymaya benzer.