Öncelikle sağlam bir psikolojiniz yoksa ve duygusal olarak belirsiz bir durumdaysanız bu kitabı okumanızı asla tavsiye etmiyorum. Çünkü içinde okuyacağınız şeyler gerçekten çok ama çok travmatik ve bazı yerlerde durup soluklanmanız, o kadar derdi tasayı hazmetmek için dinlenmeniz gerekiyor. Şimdi,…devamıÖncelikle sağlam bir psikolojiniz yoksa ve duygusal olarak belirsiz bir durumdaysanız bu kitabı okumanızı asla tavsiye etmiyorum. Çünkü içinde okuyacağınız şeyler gerçekten çok ama çok travmatik ve bazı yerlerde durup soluklanmanız, o kadar derdi tasayı hazmetmek için dinlenmeniz gerekiyor.
Şimdi, kitap ana karakterimiz Jude ve onun çevresindeki başlıca üç yakın arkadaşı- Willem, Malcolm, JB-, sonrasında diğer arkadaşları, üniversite hocası, doktoru ve tanıdıkları etrafında şekilleniyor. Jude geçmişte türlü travmaları olan ve sonucunda çok sıkıntılı bir psikolojiye sahip biri. Kendini her konuda eksik, değersiz, anlamsız hissediyor ama aslında çevresindeki herkesin hayatına bir yerlerden dokunmuş diyebiliriz. Kitapta geçen yıllarda Jude’un hayatındaki iyi ve kötü değişiklikleri, bu değişiklikleri etkileyen ve bunlardan etkilenen insanları çok akıcı ve gerçekçi betimlenmiş bir dille okuyoruz ki bence sıkıntı bu zaten. Bu kadar açık ve akıcı olması aslında çok güzel ama konuyu düşününce sayfalar ve bölümler ilerledikçe öğrendiğiniz şeyler o kadar gerçekçi hissettirdiği için çok daha fazla etkileniyorsunuz (anlayacağınız üzere iyi yönde değil).
Jude’dan biraz bahsetmek istiyorum. Hayatının ilk ve en güzel senelerini olmayacak, olamayacak ve kesinlikle olmaması gereken bir şekilde geçirmek zorunda kalmış, zorla çocukluğu elinden alınmış bir karakter. Kendisini yetiştiren insanların ona bu rezillikleri hak ettiğini her fırsatta söylemeleriyle kendini iyi hiçbir şeye layık görmemeye alışmış, kazandığı maddi şeylerin ve edindiği kıymetli ilişkilerin kendisi için fazla olduğunu düşünen biri. Sürekli kendini aşağılamasını, kendine nefretini, çevresindeki insanların bir gün kendisinin gerçek yüzünü görürlerse gideceğini düşünmesini, başına gelen güzellikleri kabul edemeyişini ve kendini sürekli zor durumlara layık olduğuna ikna etmesini okuyorsunuz ağırlıklı olarak. Bu gerçekten çok zor çünkü aslında başına gelenlerde kendisinin en ufak bir suçu olmadığını, gençliğinde yaşayabileceği bütün iyi tecrübelerin elinden sökülerek alındığını biliyorsunuz. Yazarın bunu aktarma biçimi gerçekten çok etkileyici çünkü okumayıp yaşıyorsunuz sanki kitabın içinde. Tabii ki tüm bu olumsuzluklara rağmen Jude’un otuzlu yaşlarının başında olan bir olayda ve “Mutluluk Yılları” bölümünde Jude’un hayatı yavaş yavaş sevdiğini, tutunabildiğini görüyorsunuz. Hatta aslında hayatının üniversiteden sonraki her evresinde yanında olan insanların Jude’u nasıl sevdiklerini ve korumaya çalıştıklarını görünce mutluluktan havalara uçuyorsunuz. Özellikle iki insan beni Jude’un iyi kötü bir şekilde hayatı sevebileceğine inandırdı ama yeterince spoiler verdim galiba. Her ne kadar “Mutluluk Yılları” bölümün sonu beni üzüntüden gebertse de şahsen kitap boyunca en sevdiğim bölüm bu oldu.
“Sevgili Yoldaş” bölümü ise beni en çok etkileyen bölüm oldu, ondan da kısaca bahsetmek istiyorum. Son derece üzüldüğüm ama önceki bölüm ve olayların aksine üzülürken ciddi bir rahatsızlık hissetmediğim tek bölümdü. Jude’un kaybını hayatımda bir dönemle bağdaştırdığım için çok derindi benim için. Jude’un hayatının gidişatını ve nasıl hayata tutunabileceğini özellikle sorguladım. Yani kelimelere dökmek çok güç ama kederle doluydu ve bu kederin altında resmen ezildim duygusal olarak.
Jude’un bahsettiğim arkadaşlarından Willem benim kesinlikle favori karakterim oldu. Jude’un üstüne titreyişiyle, Jude’a sevgisi ve saygısıyla, insanlığıyla, işiyle, geçmişiyle yani kısaca her şeyiyle açık ara Jude’un hayatındaki iyi kilerden biri. Hatta o kadar ki okurken bazen daha erken tanışmış olsalar Jude’un hayatı nasıl olurdu diye merak ettiğiniz karakterlerden biri bence. Bu sorunun sorulduğu özellikle iki kişi var ama ben Willem’ı da ekliyorum. Umarım hepimiz hayatlarımızda bizi böyle sorgusuz sualsiz, sonsuz bir sevgi, saygı ve gururla destekleyen Willemleri bulabiliriz.
Diğer karakterlerin etkileri de çok büyük işin aslı ama özellikle bahsetmeye değer iki karakterin Jude ve Willem olduğunu düşünüyorum. Biraz daha uzatırsam çok başınızı şişirmiş olacağım o yüzden sadece bu kitaba özel bir video yapacağım ve orada bahsedeceğim diğerlerinden de.
Kitabın sevmediğim, daha doğrusu benim için olayları karmaşıklaştıran ve anlamayı ilk etapta bir hayli zorlaştıran tek yönü yıldan yıla, olaydan olaya ve kişiden kişiye atlamasıydı. Başta gerçekten çok garip geliyor ama bir yüz elli-iki yüz sayfadan sonra alışıyorsunuz. Kitabın bu müthiş gerçekçiliğini de eleştirebilirim gibi hissediyorum biraz çünkü gerçekten korkunç derecede rahatsız edici.
Genel olarak baktığımızda gerçekten psikolojinize ve kaldırabileceğinize güvenmiyorsanız okumanızı tavsiye etmiyorum. Ben bir bakıma kendime işkence etmek için okudum zaten. Ama okumak istiyorsanız ve kendinize güveniyorsanız şunu kesinlikle söyleyebilirim, gerçekten iyi ve kötü anlamda (dürüst olmak gerekirse çoğunlukla da kötü anlamda) çok etkileyici, hatta çarpıcı bir kitaptı. Üzerine çok düşündüm ve düşüneceğim.