Seni GÖRÜYORUM.. (biraz da “GÖRME”nin hikayesi) Sanırsın James Cameron Ahmed Arif’in şiiriyle Yunan Mitolojisini harmanlamış. “Seni kaburgamın altın parçası Seni dişlerinde elma kokusu Bir daha hangi ana doğurur bizi” diyordu Ahmed Arif. Avatar evreninde dünya 2154 yılında, Jake Sully’nin de…devamıSeni GÖRÜYORUM.. (biraz da “GÖRME”nin hikayesi)
Sanırsın James Cameron Ahmed Arif’in şiiriyle Yunan Mitolojisini harmanlamış.
“Seni kaburgamın altın parçası
Seni dişlerinde elma kokusu
Bir daha hangi ana doğurur bizi” diyordu Ahmed Arif.
Avatar evreninde dünya 2154 yılında, Jake Sully’nin de dediği gibi, insanların "annelerini öldürdüğü" ve eğer varsa, çok az işleyen doğal ekosistemin kaldığı, "ölmekte olan bir dünya" dır.
Havva, kaburga kemiğinden - Pandora balçıktan yapılmıştır.
İkisi de(kadın); patriyarkal akla göre, kötülüğün, lanetin, cehennemin şeytanın-çıbanın başı olarak kodlandı. Neyse sonuçta bir Lilith etmiyorlar. Erkek dinleri, inançları ya da bir bütün aklı. Hiş şaşırmadan devam. (Filmin bu alt-metni ayrı bir eleştiri konusu. Oldukça ideolojik-eski ve arkaik bir mesele)
Tanrı, cennetinde var kıldığı kulluk itaat sisteminde Adem’i (toprağı) yaratır. Lilit’ten(ateş-şeytan) Adem’e secde etmesini ister, Lilith itaate isyan eder. Tanrı ve kadın arasında büyük düello başlar. Tanrı, kadını itaatkar olsun diye Adem’in kaburga kemiğinden yaratır. Sorun o ki, Lilit Havva’ya elma şahsında bilgeliği öğretir, Havva da Adem’e. Tanrı, cennetinden ikisini de kovar.
Zeus, insanlıktan bilgiyi-ateşi saklamıştır. Prometheus, tanrılardan ateşi çalar insanlığa getirir. Zeus, Prometheus’u Kafkas dağına zincirlere vurur. Bir Kartala da ciğerini yemesi görevi verir. Ciğer bittikçe yeniden oluşur ve bu durum, Prometheus’un ordan kurtulmasına kadar devam eder. Ancak zeus, bu durumu hazmedemez. İlk defa bir kadın yaratır ancak, balçıktan. Ona bir kavanoz gönderir, bu kavanozu hiç açmaması gerektiğini tembihler. Gel gelelim Pandora kavanozu açar, kötülük sonsuza kadar yayılır. Suçlu Havva gibi Pandoradır.
Film, bu mitolojik anlatıları daha flu işlemiş gibi. Bu defa belirgin olarak -kadın, erkek, tanrı, ateş ve bilgi- değil. Ölüm ve yaşam arasında bir bağ kurulmuş gibi.
Filmin motivasyonu önemli bir konu üzerine kurulmuş. İnsan yine insanlığa yakışır bir şekilde dünyayı talan etmiş, alt kimlik - üst kimlik savaşları kıtalar arası savaşa evrilmiş, tabii bunun sonucunda kaynak kısıtlı. Ne yapılması lazım? Kendi dünyamızı mahvettik, sıra başka canlı yaşam formlarında. Sömürgecilik-işgal çok güzel işlenmiş.
Söz konusu insan ise, her kim ve nasıl olursa olsun, kaçınılmaz olarak işin sonunda savaş ve kaos çıkacaktır. (Nitekim ikinci filmde de öyle oldu)
Film; görsel, kurgusal, sinematik olarak gerçekten de çok güzel işlenmiş. Oturup bayıla bayıla, heyecana, şölene doyarak izleniyor. Ancak, biz yine de mitolojik anlatımlar ve Pandora’ya dönelim.
Pandora ırkları; hava, su, ateş ve toprak.
Tıpkı hayat ağacı gibi. Avatar evreni tüm kaynağını o ağaçtan alıyor. O yüzden, dünyalılar Navilere diz çöktürmek için ağacı (yaşamın simgesini) bombardımana tutmaya çalışıyorlar. “Canlı doğayı sömürmek, kötülüğü yaymak.” Tıpkı, bilginin sembolü olan elma ağacı gibi.
Birinde köleci kodlara sahip insanlar.
Diğerinde ise, kulluk-itaat bekleyen tanrı.
Daha çok şey söylenebilir. Hele ki söz konusu yaradılış-ateş ve bilgi ise. En iyisi biraz arkaya yaslanmalı; bugünümüzde geçmişi irdelemeli yarını belirlemeye çalışmalı..