Şşşşşş.. SESSİZ! YAKLAŞ. SANA BİR SIR VERECEĞİM. SAKIN, KİMSEYE SÖYLEME. GEL BENİMLE, BİRAZ SABRET VE OKU. EĞER BİR ŞEY SÖYLEMEK İSTİYORSAN SON NOKTAYI BEKLE. Başlayalım mı, neden gerçekle başlamıyoruz? Gerçek mi? Gerçek müthiş bir şey. Şimdi farkına vardım. O kadar…devamıŞşşşşş.. SESSİZ! YAKLAŞ. SANA BİR SIR VERECEĞİM. SAKIN, KİMSEYE SÖYLEME. GEL BENİMLE, BİRAZ SABRET VE OKU. EĞER BİR ŞEY SÖYLEMEK İSTİYORSAN SON NOKTAYI BEKLE.
Başlayalım mı, neden gerçekle başlamıyoruz?
Gerçek mi? Gerçek müthiş bir şey. Şimdi farkına vardım. O kadar çok gerçek var ki, nerden başlayalım?
Gerçek şu ki; sen, pek zeki biri değilsin. Gerçek şu ki, kimsenin izlemediğini düşündüğünde, haftada 9 sigara içiyorsun. Gerçek şu ki; tanrı 22 yaşında ve Ocak 2002 de Manhattan’da doğdu. Ve gerçek şu ki; o bizi seçti ve nedenini hala bilmiyorum. Ama hayatımda ilk kez olacaklardan korkuyorum. Ve tekrar gerçek şu ki, şuan da burada sıkıştım kaldım ve endişelenmen gereken tek diyalog “o”nunla benim aramda ki, bu yüzden yeniden düşünmek isteyebilirsin. Çünkü şu an da tartışıyoruz. Ve sen arkadaşım, gerçeği bilmek ister misin? O’NUNLA NEYİ TARTIŞTIĞIMIZI..
Dışarısı ne kadar sessiz duyuyor musun? Vakit yaklaşmış olmalı. Sen de benim kadar heyecanlı mısın?
Akıl sağlığım işin endişelendiğini seziyorum, endişelenme. Ben senin için endişeleniyorum. Gelecek olanı durduramazsın ve ben de öyle. Nihayet değişmeye başlayan şeyleri anlamak için fırsatımız var. Gelecek yaklaşıyor. Bunu biz başlattık.
Bir yere ayrılma arkadaşım, hemen dönüyorum. (küçük bir dizi arası).
Dizi, kaybettiği bir arkadaşının anısına hitaben “radikal” bir şey yapan bir arkadaşın hayatını anlatıyor.
En iyisi size dizinin jeneriğinde geçen kelimeleri yazayım. -mesele biraz da orda gizli-
“İzleniyorsunuz. Devletin, sizi her günün, her saati izleyen gizli bir sistemi, makinesi var. Biliyorum, çünkü onu ben yaptım. Makineyi terör olaylarını fark edebilmesi için tasarladım, ancak, o her şeyi görebiliyor. Sıradan insanların içinde bulundukları şiddetli suçları, yani sizin gibi insanların...
Devletin bunları "alakasız-önemsiz" suçları olarak görüyor biz öyle görmüyoruz... Devlet harekete geçmeyecekti, bu yüzden ben harekete geçmeye karar verdim. Fakat bir ortağa ihtiyacım vardı, müdahale etme yeteneğine sahip olan birisine. Yetkililer tarafından aranmakta olduğumuzdan, gizlice çalışıyoruz.
Bizi asla bulamazsınız.
Fakat kurban veya suçlu olun, eğer sıranız gelmişse... biz, sizi buluruz.”
Dizi, bu makine-yapay zeka etrafında yaşanan olaylarla şekilleniyor. 11 eylül saldırıları sonrası teknolojiniin geldiği nokta ve Yapay zeka-hayatımız.
Heyyy, orda mısın? (geldim)
Sana da aynısı oldu mu bilmem ama, hani bazen bir şeyi çok uçuk-saçma ya da imkansız bulursun da, sonra gerçek olabileceği üzerine güçlü şeyler fark edersin ya, öyle bir şeyden bahsediyorum. Komplo teorileri gibi. Ve biliyorum ki; paranoyak olman takip edilmediğin anlamına gelmiyor. Bizler farkında olmadan yaşam bir bütün olarak dijital-sanal dünyada metalaştırılıp pazarlanıyor.
-Peki, sen bu durumun neresinde yer alıyorsun?
Sana soruyorum, bilmiyormuş gibi okumaya devam etme.
-Acaba sen siber casus musun?
Peki, olmadığını varsayıyorum.
Bir gün biri karşına çıkıp yaşamına dair senden daha çok bilgiye sahip olduğunu söyleseydi ne yapardın?
Veya bir iş başvurusu sırasında karşındaki kişi sana… neyse sadede geleyim. Asıl soru şu? “Herkesin casus olduğu bir dünya nasıl olurdu?”
Sen bunları düşünürken ben bi dizi arasına daha gideyim. (ayrılma, hemen sana geri döneceğim.)
Evet, dizi jeneriğinden de anlaşılacağı gibi, ortada bir yapay zeka-makine var. Bu makinenin yapılma nedeni 11 eylül saldırılarından sonra, yaşanacak benzeri olayları önlemek. Bu yüzden herkesi, her şeyi izliyor, e-postaları, mesajları, oyunları, internet aramalarını, paylaşılan hisler, duygular veya fotoğraflar. Bir bütün olarak her şeyi izliyor ve karşılaştırmalı algoritmaları sayesinde, ne-nerde- ne zaman-nasıl-neden-kim gibi soruları cevaplarını önceden bilebiliyor. Ve dolayısıyla, insanların işleyeceği suçu önceden tespit ediyor. Devlet ise; bu suçlar henüz gerçekleşmeden müdahale ediyor. Ancak, devlet bu makineyi yalnızca terör suçları için kullanıyor. Ancak, makine güçlü, makine her şeyi görüyor, makine biraz da ahlak edinmiş ve tüm insanları da izliyor. “Sıradan insanların sıradan suçlarını(cinayet, tecavüz, saldırı, dolandırıcılık vs.)” da görüyor. Bu yüzden, kimsenin kim olduğunu bilmediği makinenin asıl yaratıcısı da bir ekip oluşturarak “sıradan insanları” kurtarmaya çalışıyor. Başrolün de 1. sezon 2. bölüm de de dediği gibi, “Biz bu makineyi öylesine birilerini kurtarmak için inşa etmedik. Herkesi kurtarmak için inşa ettik.”5 sezonluk dizinin ilk 2 sezonu bu durum üzerinden ilerlerken, flash back sahneleriyle makinenin asıl hikayesini de bize gösteriyor. “Asıl mesele bundan sonrasında başlıyor işte. İkinci bir makine ikinci bir tanrı gibi…”
Heyy geldim. Haydi devam edelim arkadaşım.
Son çıkan casus yazılımlardan bahsediyorum. Biraz daha ileri giderek söylemeliyim ki, artık bu durum, sadece devletlerin değil, ulus-üstü küresel şirketlerin kontrolünde. Yüksek casusluk teknikleriyle, “ONLİNE DÜNYADA MAHREMİYETLERİMİZE MEYDAN OKUNUYOR.” Ve bahsettiğim bu teknikler öyle daha önce filmlerde izlediğimi ya da bildiğimiz, duyduğumuz gibi; dinlenme cihazları, fiziksel olarak takip etme, ya da telefon görüşmelerini dinlemekten bahsetmiyorum. Yeni değişkenlikte, bu teknolojiyle; “bilmek istedikleri hemen her şey, ne söylediğimiz, nerelerde bulunduğumuz, kimlerle buluştuğumuz, nasıl düşündüğümüz ve hatta nelere ilgi duyduğumuz” bir bütün olarak “HER ŞEYİMİZ” bir küçük cep cihazının içerisinde. Birkaç yıl öncesine kadar, cep telefonlarına sızabilmek ya da cihazlarımıza uzaktan erişebilmek zor olmakla birlikte devletlerin sahip olduğu bir yetenekti. Fakat, böylesi yüksek teknolojili casusluklar artık şirketleri, bireylerin, mobil uygulama (yemek sepeti veya benzeri uygulamalar) veya mobil oyun şirketlerinin eline geçmiş durumda. Ve bu durum tahmin edilemeyecek düzeyde büyümeye ve ilginçleşmeye devam ediyor.
NSO şirktinin geliştirdiği Pegasus yazılımı veya Wikileaks belgeleri ve benzeri onlarca olayı birleştirdiğinde ortaya çıkan korkunçluk seviyesine bakar mısın.
-Tüm bunları düşündüğünde bana hak verdin mi?
Evet, her birimiz birer casus muyuz? Ve evet, facebook, instagram, x(twitter), tiktok ve youtube başta olmak üzere, bu sisteme hizmet etsinler diye geliştirilip “ÜCRETSİZ OLARAK KULLANIMLARIMIZA SUNULDU.”
Bir zamanlar şirketler veya kamu kuruluşları özel erişim ve yetki gerektiren konum bilgisi yanı sıra, insanların faaliyetleri ve davranışları, profil özellikleri doğrultusunda bilgi satın alınabilmeye başlanmıştı. Ancak şimdi ise, bizim oluşturduğumuz profillerden bizi sadece öğrenmeye kalmıyor, “bizlere yön vermeye”, seçimlerimize müdahale etmeye ve onun-onların seçtiklerini bizimde gönüllü seçimlerimiz olarak görmemizi mümkün kıldılar.
Sahi ya, hey sen, karşımdaki, sen gerçek misin? Yanii, bir özgür iradeden bahsediyorum. Var mı sende o şeyden? Çok soru gevezeliği yaptım farkındayım. Sen biraz dinlen ben diziye döneyim.
Evet, tüm bu konuların gayet güzel işlendiği, anlatıldığı bir dizi. Eğer her diyaloğu, özellikle başrol karakterinin diyaloglarını detaylıca dinlerseniz, tüm bu sanal oyun-uygulamaların asıl amacını, güvenli internet kullanımını, ahlak yapısının özünü, bizden istenen ve bizim tavırlarımızı bir bütün olarak açıklıyor. Üçüncü sezondan sonra başka bir makinenin daha varlığını görüyoruz. Ve bu sezonla birlikte, bu savaşın anlatımı ve ilerleyişi büyük bir sanat halini anımsatmaya başlıyor. Tıpkı, neolitik ve Yunan aydınlanmasına bir de rönesans eklenmiş ve bir bütün olarak tanrıların yaradılışı oyununu izledim gibi oldu. Hele ki, dördüncü sezon finalinde.
Neyse çok karıştırdım sanırım. Yavaş yavaş sadede gelelim. Dizide çok çarpıcı birkaç nokta var. Bazı “KÖRELMİŞ KAYGILARIMIZI” yeniden canlandıran türden;
ben bunları uzun-uzun yazmaktansa, küçük-küçük sorularla sorayım.
Ha, sorulara geçmeden önce biraz arabeski çokça gerçekçi bir replik ekleyeyim öyle sorulara geçeyim.
“-Yıllarca onca insanı gözetledin; peki bir şey öğrendin mi?
+Öğrendim… Herkesin tek başına öldüğünü öğrendim.”
Evet sorular demiştik;
• Özgürlüğümüz mü yoksa güvenliğimiz mi daha önemli?
• İyi insan var mıdır? yoksa biz iyi kararları verenlere iyi insan mı diyoruz?
• Bir katili yakalamak için başka bir katil yollayamayız.
• Bir yalanın içinde yaşamak nasıldır bilir misin, uzun süre o şekilde yaşanır mı, hiç çıkışın yokmuş gibi?
• Değişim kapına ulaştığı zaman uyum sağlamalı mısın?
• Bir şeyin mümkün olması onun muhtemel olduğunu gösterir mi?
• Bilmek, her zaman en iyisi mi?
Daha çok soru sorabilabilirdik ancak dediğim gibi, uzatmaya gerek yok sanırım. Bertolt Brecht’in de dediği gibi, “İşte bir sürü olay sana. Ve bir sürü soru.” Tek fark, benim cevaplarım yok. O yüzden sana soruyorum. Evet, senin var mı?
Bu dizi biraz da başrol Herold Finch’in, “Ben size bir iş teklif ettim bay Reese, hiçbir zaman bunun kolay olacağını söylemedim.” Sözleriyle başlayan 100 bölümlük macera…
Ve sen arkadaşım, ben de sana kafamı kurcalayan bir sır vermeyi teklif ettim, cevabını bulamadığım.
Ha bizim şu sır vardı değil mi? Yaklaş kulağına söyleyeyim, “İZLENİYORSUN-İZLENİYORUZ!”
Nereye öyle? Dur, son olarak sana bir tavsiyem var, “Ne aradığına dikkat et yoksa aradığını gerçekten de bulursun.”
Aslında bu dizi yorumu böyle olmayacaktı. Çok daha farklı olması gerekiyordu sanırım. Ve biliyorum ki, daha sonra, “niye bundan veya bu konudan da bahsetmedim” gibi onlarca şeyi kendi kendime sıralayacam. Öylesine bir dizi ki, bugüne kadar izlediğim çoğu şeyi öyle bir seviyeye çıkardı ki ben bile ne yazacağımı biledim.