Şunu rahatlıkla iddia edebilirim ki, Yılmaz Erdoğan'ın İnci Taneleri'ni yazma sürecinde bu belgeseli izlediğine yemin edebilirim ama kanıtlayamam. Yine de bir-iki kanıt denebilecek şeyim var. 2. sezonda Sincanlı Erkal'ın ve bugünlerde çok meşhur olan şarkısının da yer alması gibi. Veya…devamıŞunu rahatlıkla iddia edebilirim ki, Yılmaz Erdoğan'ın İnci Taneleri'ni yazma sürecinde bu belgeseli izlediğine yemin edebilirim ama kanıtlayamam. Yine de bir-iki kanıt denebilecek şeyim var. 2. sezonda Sincanlı Erkal'ın ve bugünlerde çok meşhur olan şarkısının da yer alması gibi. Veya belgeselin bir BluTV yapımı olması gibi. Bunun ne önemi var diyecek olursanız eğer açıklayayım. Yılmaz Erdoğan birçok kanalla çalışmıştır şimdiye kadar ama dikkat ederseniz önceliği hep Kanal D'dir. E geçtiğimiz yıla kadar BluTV'nin sahibi de bir kaç yıl öncesine kadar Kanal D'nin de sahibi olan Doğan Medya'ydı. Belki bazılarınıza saçma bir tez gibi gelebilir ama ben böyle hissediyorum.
Esas konuya geçmeden önce şuna değinmek istiyorum. Genel olarak belgesel çekme konusunda teknik yanları açısından çok kötü olduğumuzu düşünüyorum. O yüzden ben şahsen yerli belgeselleri konusundan bağımsız olarak çok sevmem. Ama bu Pavyon isimli belgesel'in yine konusundan bağımsız olarak teknik anlamda oldukça başarılı olduğunu düşünüyorum. Bu açıdan gerçekten çok hoşuma gitti bu yapım. Ama bilgi edinme konusuna geçersek, aynı şeyi söyleyemeyeceğim sanırım.
İstisnaları vardır elbette ama belgesel denilen şey genellikle bir grup insanın gerektiğinde deneysel, gerektiğinde gözlemsel vb. gibi birçok bilimsel metotla elde ettikleri bilgileri, elde etme süreçlerini görsel olarak seyirciye aktaran yapımlardır. Ya buna bakıyorsunuz arka fonda yapımcıların elde ettikleri bilgileri ya da en azından kendi görüşlerini akran bir ses yok mesela. Başka bir konu olsa bu rahatlıkla görmezden gelinebilirdi ve hatta gerek de olmayabilirdi belki buna ama konuştukları insanların tamamı yalanlar üzerine yaşayan insanlar. Dolayısıyla kim doğru söylüyor, kim yalan söylüyor, anlatılanların ne kadarı gerçek ne kadarı yalan çok da emin olamıyorsunuz. Buna istinaden de belgesel görevini yerine getiremiyor doğal olarak.
Yine de cam ekrandan da olsa o dünyanın insanlarını görüp dinlemek oldukça tatmin edici doğrusu. Kendilerine ait jargonlarına şahit olmak, bunu öğrenmek, o gerçek mekanları görmek, o insanlara seyir olarak tanık olmak gerçekten de çok tatmin edici. Yarım yamalak da olsa o insanların içsel ve dışsal hayatlarına dair bir fikir ediniyorsunuz çünkü.
Pavyonlara gelince... Bu bir kültürdür. Beğenenler olabilir, beğenmeyenler olabilir, çok kötü yanları vardır, belki iyi yanları da vardır. Bunların hepsi olabilir, doğaldır. Ama düşüncelerimiz ve duygularımız bunun bir kültür olduğu gerçeğini değiştirmez. Bunu anlamak için şöyle de düşünebilirsiniz. Ülkemizde var mıdır bilmiyorum ama Amerikan yapımlarından sıklıkla şahit olmuşuzdur çoğumuz. Striptiz kulüpleri vardır mesela. Ve eminim o kulüpler de içinde bir çok acı ve yine belki iyi hikayeler barındırıyordur. Ama siz hiç ülkemiz sınırları içerisinde bu kulüplerle ilgili bir görüş belirtildiğini duydunuz mu? Sanmıyorum. Çünkü striptiz kulüpleri bir batı kültürüdür. Tıpkı pavyonların anadolu kültürünün bir ürünü olduğu gibi. Kültür demek her zaman iyi demek değildir. Bunu da ayrı olarak unutmayalım lütfen.
Merak eden dostlar varsa tavsiye ederim belgeseli. Zaten bölüm süreleri çok kısa ve hemen bitiyor. Neyi nerden öğrenebileceğinizi asla bilemezsiniz... Şimdilik bu kadar efendim. Sevgiyle kalın...