Spoiler içeriyor
"Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum." Kitabın ilk cümlesi, nerede gördüğümü hatırlamıyorum ama gördüğüm andan itibaren içimde hep okuma isteği oluşturmuştu. İçinde "en" geçen cümleleri pek iddialı bulduğum için o mutlu anı hep merak etmiştim. Birkaç ay önce kitabı alma fırsatım…devamı"Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum."
Kitabın ilk cümlesi, nerede gördüğümü hatırlamıyorum ama gördüğüm andan itibaren içimde hep okuma isteği oluşturmuştu. İçinde "en" geçen cümleleri pek iddialı bulduğum için o mutlu anı hep merak etmiştim. Birkaç ay önce kitabı alma fırsatım oldu, isminin de Masumiyet Müzesi olması gerçekten masum bir aşk hikayesi okuyacağımı düşündürdü ama aslında olay bambaşkaymış.
Kitap o zamanların zengin ailelerinden biri olan Kemal'in, şans eseri uzaktan akrabalarının kızı Füsun'la tanıştığı andan itibaren ona olan aşkını(ki bazen hatta çoğu zaman takıntı derecesinde olduğunu düşündüğüm bir aşk bu) anlatıyor. O yıllarda Kemal, Amerikalarda okumuş, modern diyebileceğimiz ve kendine yakışan bir hanımefendi ile (Sibel) nişanlı. Her şey yolunda giderken, bi gün Sibel'in vitrinde beğendiği çantayı ertesi gün Kemal almak için gittiğinde Füsun'u gördüğü andan itibaren başlıyor. İlk andan itibaren Kemal ona tutkuyla çekildiğini hissediyor, bahaneler bulup sürekli görmeye çalışıyor ve Füsun da bunların farkında olup kayıtsız kalamıyor. Beraber sürekli Masumiyet Apartmanında vakit geçiriyorlar, beraber oluyorlar. İlk önce Füsun Kemal'e onu sevdiğini söylüyor(erkek karakterimiz buna bile cesaret edemiyor, nişanlısı olmasına rağmen ondan ayrılamayıp gayrimeşru bir ilişki yaşamasından pek de cesaretli olmadığını anlayabilirsiniz). Füsun ve Kemal bu şekilde yaşarken Kemal'in nişan günü geliyor, tabii ki Füsun da orada. Kemal Bey, kendi nişanında olmasına rağmen hâlâ gözüyle Füsun'u arıyor, diğer erkeklerden onu kıskanıyor, dans etmek için fırsat kolluyor. Bunun adına da aşk diyor. (Bu satırları okurken gerçekten çok kızdığım, tiksindiğim zamanlar oldu o yüzden hislerimi buraya aktarmakta da güçlük çekiyorum ki muhtemelen düşündüğüm çoğu şeyi de aktaramayacağım.) Dans edebildiği fırsatta Füsun'a ertesi gün onu Masumiyet Apartmanında bekleyeceğini söylüyor ve geleceğine dair söz alıyor. Fakat ertesi gün Füsun gelmiyor. Hatta ondan sonraki günler de gelmiyor, ona rağmen Kemal her seferinde Füsun'u bekliyor. Nişandan sonra yıllarca Kemal Füsun'u göremiyor.
Özeti bırakıp kitabın bende hissettirdiklerinden bahsedeceğim. Kemal'e çoğu zaman kızdım, çünkü Füsun tamamen gitmese hiçbir zaman nişanlısından ayrılmazdı. O çok değer verdiği aşkını sahiplenmezdi yeteri kadar, Füsunla gizli bir yerde sevişmeye devam edip adına aşk derdi. Ne zaman ki Füsun'u görmemek onun için hayatın tadını kaçıran bir şey oldu, işte o zaman nişanlısından ayrılmaya cesaret edebildi. Çünkü Kemal için hayatın bir anlamı kalmamıştı. Füsun'u görebilmek en büyük ihtiyacıydı. Kitapta Kemal'in Füsun'u düşündüğü çoğu yerde olaya birden Füsun'un güzel vücudu, memeleri, boynu... dahil ediliyor ve Kemal'in sürekli bunlara vurgu yapması beni delirtiyordu gerçekten. İnsan aşık olduğu kişiyi arzular elbette, ama bu şekilde mi arzular emin olamıyorum. Kemal aşık mıydı değil miydi diye düşünüyorum, Füsun'u tam 8 yılı aşkın bekledi. O sırada Füsun da evliydi bu arada. Onu görebilmek için haftanın çoğu günü evlerine gitti. Etik değerleri göz ardı ederek yazıyorum, birini çok fazla istemeyen biri bu şekilde dayanamazdı bence. Çünkü 8 yıl boyunca Füsun'la herhangi bir teması olmadı. Birbirlerine bir bakışı yetti, sesini duyabilmesi hatta sadece karşısında oturuyor olması yetti. Masumlaştırdığım bir şey gibi görünmesin bu, hatta zaman zaman takıntılı bulduğumu da söyledim ama bu çabasına da saygı duyduğumu belirtmek isterim. Füsun'u o kadar istedi ki onun dokunduğu eşyaları alıp biriktirmeye başladı, o yokken eşyalarıyla teselli buldu. Eğer aşk buysa, hastalıklı bi aşktı bu ama belki de diğer aşk hikayelerinden sıyrılmasını sağlayan da bu olaylardı. Füsun ve Kemal birbirlerini çok bekledi, çok istediler. Ama kitap mutlu sonla bitmedi. Füsun öldü, ben ölmesin isterdim ama ölmesi Kemal için çok bir şey değiştirmedi çünkü o zaten gittiği her yere Füsun'u içinde taşıyordu,Füsun onun aklıydı, fikriydi artık. Füsun'un bedeni yanında olsaydı daha da iyi olabilirdi ama olmaması aşkından bir şey eksiltmedi.
Kemal Füsun'un eşyalarını, onunla olan anılarını bir müzeye dönüştürdü, kitap adını ondan alıyor zaten. Bu fikir çok hoşuma gitti ve bu aşka, takıntıya ya da her neyeyse saygı duydum. Birini bu şekilde sevmek kolay olmamalı.
Kitap hakkında söyleyeceğim şeyler bitmiyor çünkü çok yoğun bi kitaptı ve dün bitirdim tam olarak sindirebildiğimi düşünmüyorum ama yine de unutmamak adına yazmak istedim, eklemek istediğim bir şey olursa güncellerim. Zaman zaman gerçekten inanılmaz yoruldum Kemal'in bu depresif, aşka bağımlı hallerini okurken. Özellikle 8 yıl boyunca Füsunlar'ın evine gittiği ve geldiği kısımları anlattığı yerde(yaklaşık 120 sayfa) zaman geçmedi. Yine de kitabın devamını getirdiğim için mutluyum. Masumiyet Müzesine gitmeyi de çok isterim. Bu kitap uzun zamandır benimle ve ben de bu hikayeyi yaşamış gibi oldum, yabancı sayılmam yani. Orhan Pamuk'un bu şekilde bi Müze kurup kitap karakterleriyle ilişkilendirme fikrini de gerçekten sevdim.
"Herkes bilsin ki, çok mutlu bir hayat yaşadım."
Kemal'in son sözü bu. Aşkı iyiydi, kötüydü, belki hayatını mahvetti ya da her neyse. Büyük bir şey yaşadı ve onu her haliyle kabul etti. Her şeye rağmen saygı duyarak bitiriyorum cümlemi.