Ölüm meleği olarak adlandırılan ve tarihin en yüksek sayıda kurbana sahip seri katillerinden biri olan erkek hemşire Charlie Cullen’in, gerçek öyküsünün anlatıldığı kitaptan uyarlanan, biyografik bir suç draması. Netflix'in yayın hakları için 25 milyon dolarlık bir anlaşma imzaladığı söylenen filmin…devamıÖlüm meleği olarak adlandırılan ve tarihin en yüksek sayıda kurbana sahip seri katillerinden biri olan erkek hemşire Charlie Cullen’in, gerçek öyküsünün anlatıldığı kitaptan uyarlanan, biyografik bir suç draması. Netflix'in yayın hakları için 25 milyon dolarlık bir anlaşma imzaladığı söylenen filmin işlenişinde tekdüzelik hâkim, Eddie Redmayne ve Jessica Chastain performansları ise filmi izlenir kılıyor. I can't do it. I can't do it. I can't do it. I can't do it. Ican't do it. türkçe meali "yapamam" lafını derken ki vücut dili ve bu olumsuz cümleyi kurarken ki mimikleri, arka arkaya her deyişindeki desibelinin bir tık üste çıkması baya etkileyiciydi. Hastane yönetimlerinin sosyal görevlerini gerçekleştirmek yerine para odaklı düşünüp sorumluların ayni isi yapmalarına göz yummaları, skandalları örtbas etmelerine dolayısıyla kapitalizm eleştirisine de yer verilir hikayede tek başına bir seri katil hemşireden daha fazlası sunulur, öyle ki kendi sağlık sigortası olmayan bir hemşire çalıştırılır sistemde. Film bir yaşam öyküsü anlatmıyor ya da Charlie'nin ruh sağlığını incelemiyor. Hatta diyebiliriz ki esas eleştirisi, Charlie'nin ilaçlara kolay erişmesini ve durumu fark edip de charlie'ye karşı işlem başlatmayan ve hatta sorumluluğu üstünden atmak için cinayetlerin üstünü kapatıp Charlie'yi önemsiz bir bahane ile hastaneden atan ancak başka bir hastaneye girmesine engel olmayan sağlık sistemini eleştiriyor. Bu yönüyle film, Charlie'nin bu cinayetleri neden işlediğini anlamamıza yardımcı olmasa da yıllar boyu yakalanmadan nasıl bu kadar çok cinayet isleyebildiğini anlamamızı sağlıyor. Gerçek yaşamda da bu cinayetleri neden işlediği ile ilgili net bir bilgi vermemiş ama filmde Amy'nin sorduğu neden sorusuna, "çünkü, beni hiçkimse durdurmadı." yanıtı ile filmin esas sorusunun neden değil nasıl olduğunu daha da vurguluyor.
Yalın bir anlatımla, ses ve efektlere boğulmadan, Eddie Reymound'un olağanüstü oyunculuğu ile filmde olağanüstü bir gerilim unsuru oluşturduğu anlatımı ile seyirciyi gerim gerim germeyi başarıyor.
Filmin hiç değinmediği seri katilin yaşam öyküsünden de söz etmek isterim. 8 çocukluklu işçi sınıfı, katolik bir ailenin en küçük çocuğu olarak doğmuş Charlie Cullen ve daha 7 yaşında babası ölmüş. Ablaları da o da okul yaşamı boyunca zorbalığa ve tacize uğramış. Daha 9 yaşındayken okulun kimya laboratuvarındaki kimyasallarından içerek ilk intihar girişimini gerçekleştirmiş. Yaşam böyle sürerken lise sonda da annesi ölmüş. Sonrasında, deniz astsubaylık sınavlarını başarı ile geçmiş ve ruh sağlığının bozuk olduğu burada fark edilmiş. 1 yılın sonunda cerrah giysileri ile oturur görülmüş, bu davranışını açıklamasa da disiplin cezası almış ve derecesi düşürülmüş. Bundan sonra depresyon tanısı ile defalarca tedavi görmüş ve asker arkadaşları tarafından ise zorbalık ve taciz... tıbbi nedenlerle görevden alınmış ve hemşire olmuş. Bu sırada evlenmiş ve 2 çocuk babası ölmüş ancak eşi boşanmış ve ona uzaklaştırma cezası aldırmış. Ruh hastası olduğunu söylemiş, insanların içeceğine çakmak gazı kattığını, çocuklara ve köpeklerine işkence ettiğini söylemiş. Eddie'nin intihar girişimleri ve psikiyatri kliniğine yatışları sürerken, hemşirelik görevinde hastalara enjekte ettiği renksiz ve fark edilmeyecek ancak kana yavaşça karışırken olağanüstü bir durum yaratmayarak mavi kod uyarısı vermeden kimsenin müdahale etmemesini sağlayarak yavaş ve kesin bir ölüme mahkum etmiş hastaları. İlaçları şırınga ile doğrudan bedene ya da serumlara vermiş. Mahkemede, acı içinde ölmelerine dayanamadığını söylemiş olsa da öldürdüğü bütün hastalar iyileşme aşamasında olan, ölüm riskini atlatmış hastalar olduğundan, bu savunması reddedilmiş. İdam cezasından kurtulmak için işbirliği yapmış ve öldürdüğü 40 hastanın adını vermiş, bunların 29'u doğrulanmış, oysa 400'den fazla insan öldürdüğü düşünülüyor ve bu sayı onu, en çok insan öldüren seri katil yapıyor. Bu seri katilimiz de beyaz amerikalı, evet. 18 ayrı müebbet cezası ile hüküm giymiş ve aftan yararlanması mümkün değil, hala tutuklu bulunuyor. Filmin 400'den fazla insanı yıllar boyu öldüren kişinin ruh sağlığına değil de bu ruh hastasını fark edip de sorumluluktan kurtulmak için ona karşı işlem başlatmayan hastaneler odağında sağlık sistemini eleştirmesini kutluyorum. İlk hastane bunu fark ettiğinde cinayetlerin üstünü kapatmak yerinde işlem başlatsaydı, bu sayı çok daha az olacaktı. Üstelik, ilk cinayeti bizzat mağdur hasta tarafından dile getirilmiş, Charlie Cullen'ın ona iğne yaptığını gören hasta direnmiş ve kolu kırılmış ancak engel olamamış ve ölmüş, oğlu ise ısrarla bunun bir cinayet olduğunu dile getirmiş. Hastane reddetmiş ve katil görevde kalmış. manyak insanlar her zaman olacak, sistem doğru işlerse manyaklıkları ile verdikleri zarar az olacak. Abartıya kaçmadan, uzatmadan, gerilimi, düğümü, çözümüyle sade, net bir film olmuş. Slow burning yani ağır ilerleyen bir yapısı olduğu için herkese göre değil, ama ben çok sevdim.