bir ömür nasıl yaşanır? hem de 60'lı yaşlarına gelmiş, birçok deneyim yaşamış, çalışmış çalışmış, birçok insanla tanışmış, evlenmiş, eşini kaybetmiş, evini kaybetmiş, köyünü kaybetmişken. yalnızlık, aidiyetsizlik, evsizlik, düzensizlik, her şeyin gelişigüzel oluşu ve sürekli gitmek. bir yerde durup, kalıp, oraya…devamıbir ömür nasıl yaşanır?
hem de 60'lı yaşlarına gelmiş, birçok deneyim yaşamış, çalışmış çalışmış, birçok insanla tanışmış, evlenmiş, eşini kaybetmiş, evini kaybetmiş, köyünü kaybetmişken.
yalnızlık, aidiyetsizlik, evsizlik, düzensizlik, her şeyin gelişigüzel oluşu ve sürekli gitmek. bir yerde durup, kalıp, oraya yerleşmemek. ölüm. yaşlıyken tek başına yaşamak. tek değil gerçi bir sürü hastalığın ve karavanında tuvalet yerine kullandığın bidonla beraber.
karavan hayali belki de evrensel bir şeydir ve tüm insanlarda vardır. ama bu filmle bütün o rüya gerçeğini acımadan vuruyor. sonuçta sıkışık, dar, küçük bir yer. yatağın, mutfağın, masan, tuvaletin aynı karenin içinde. soğuk gecede onun içindesin, sımsıcak sabahta onun içindesin. ve teksin.
kurak yollarda sürüyorsun karavanı, uçsuz bucaksız, upuzun yollarda. sessizlik. bir yere park ediyorsun. zamanı nasıl geçireceksin?
uzun uzun arabanın kaputunu inceliyor, biraz yürüyüş, günbatımını izleme. taş koleksiyonu yapma, varsa bir müzik aletini çalma.
taşrada zaman daha da genleşiyor, hele de yalnızsan.
ve gitmiş olanlar. çoktaan gitmiş olanlar. sürekli zihnindeler. hatıralarının içinde yaşıyorsun. hediye tabaklarını saklıyor, gözün gibi bakıyorsun onlara. "eğer her şeyi bırakıp gitseydim, o hiç var olmamış gibi olacaktı."
sürekli peşinde gezdiriyorsun, sürekli.
"bir mezarlık değilsin anıların gömüldüğü" diyor rıfat ılgaz kızına yazdığı şiirde. öyle mi gerçekten? fern için değil. birçokları için değil. "eğer oğlum yaşasaydı 33 yaşına girmiş olacaktı." , "kendime sordum, o yokken yaşıyor olmamın anlamı ne?" , "yeni aldığı yelkenlisi garajda bekliyordu, bir kez bile kullanamadı onu."
kapitalist sistemin bir diğer çarkı olarak yaşamış ve yaşlanmış insanlar gelecekleri hakkında konuşuyordu. bunca çalışmamız ne içindi? kapitalist sistemin yutmaya hazırlandığı ben izliyordum. ne için çalışacağım?
"böyle olsun istemiyorum. bu yüzden yelkenlimi dışarı çıkardım. benim yelkenlim burada, çölde. onu kullanıyorum."
"birbirimizi destekleyerek var olmaya devam edebiliriz."
"ama kimse gitmiyor. burada kimse gitmiyor. belki bir gün sonra, belki bir ay, belki bir yıl sonra onlarla yeniden karşılaşıyorum. bu yüzden her zaman "yolda görüşürüz" derim. bunun olacağını biliyorum."
babaannem hâlâ ruhumda yaşadığı için mutluyum.
kırlangıçlar hâlâ doğduğu, güneş hâlâ doğduğu, bebekler hâlâ doğduğu için, hayat yeniden yeniden taşların arasından yeşerdiği için, insanlar doğumunun üzerinden yarım asır geçse de bir şeyleri, birbirlerini sevebildikleri için, o şeyler, iki yavru köpek, onlar için yaşam ile ölüm arasındaki savaşta nefes almayı seçtikleri için.
babaannemin evini yıktılar. varsın öyle olsun. geçen gün rüyamda gördüm. holdeki koltukta, mutfak kapısının hemen yanındaki, uzanmış gazete okuyordum. bir şeyler ve birileri her zaman tahrip etmek için var olmaya devam edecekler. ama asla kalbimi bıçaklayıp içindekini öldüremeyecekler.