Fallout izleyince hissetiğim: The war, the war never changes... Aslında olan: Dı vor, dı vor nevır çeyncs... Son zamanlarda Raf'ta ciddi bi inceleme kıtlığı var kanımca. Raf günden güne film/dizi/kitap inceleme platformundan çok sosyal medya platformuna dönüşüyor. Artık millet incelemeler…devamıFallout izleyince hissetiğim: The war, the war never changes...
Aslında olan: Dı vor, dı vor nevır çeyncs...
Son zamanlarda Raf'ta ciddi bi inceleme kıtlığı var kanımca. Raf günden güne film/dizi/kitap inceleme platformundan çok sosyal medya platformuna dönüşüyor. Artık millet incelemeler yerine ya soru soruyor ya da bi anda Tanzimat dönemi yazarına dönüşüp efkarlı efkarlı paragraflar döşüyor. Yanlış anlamayın, bu çok güzel bir şey tabi, bi şikayetim yok, Raf'ın birbirini tanıyan küçük ama sadık kitlesi sayesinde gerçekten samimi bi ortam oluştu burda. Diğer sosyal medyalar gibi herkes rol model olmaya uğraşmıyor, herkes kendisi gibi davranıyor, seven hakiki sövüyor, söven hakiki sövüyor. Bunlar olsun, tabi ki olsun. Ama incelemeler de olsun be kardeşim be! Raf’ı benim için asıl çekici yapan yönü gerçekten tanıdığım ve zevklerini bildiğim insanların incelemelerini okuyabilmekti. Ruhsuz bir entellektüellik duvarının yazısındansa gerçekten bi insanın incelemesini okuyor gibi hissediyordum diğer dizi/film/kitap inceleme platformlarının aksine. Haliyle incelemelerin azalması benim için hep bir eksiydi.
"Hacı baba ne anlatıyon bunun Fallout'la ne alakası var" diyorsunuz farkındayım, bekleyin bağlicam oraya.
Bu inceleme kıtlığına sessiz kalamazdım, bir şeyler yapmak zorunda hissettim kendimi. Tam bunları düşünürken Fallout dizisi çıkageldi, izledim ve planı kafamda kurmuştum. Fallout dizisinin ve Fallout oyun serisinin 5 oyununun incelemesini içeren devasa bi yazı yazacak ve hem bu inceleme kıtlığına karşı mini minnacık bir şey yapacak hem de milleti incelemelere teşvik edecektim. Dizinin gazıyla oyunları indirimde görünce dolarlı fiyatlarına rağmen 5 oyunu da Steam kütüphaneme ekledim, Fallout New Vegas'ı oynamaya başladım. Her şey tıkırında ilerliyordu, ta ki benim max kararlılık seviyesi devreye girene kadar. Oyunlara olan hevesimi kısa sürede kaybettim ve oyunları kağnı hızında oynamaya başladım. Baktım ben bu incelemeyi yazana kadar hepimiz bastonlu dedeler nineler olacağız, en sonunda pes ettim ve o devasa incelemeyi parçalara bölmeye karar verdim.
Bu yazı Fallout dizisinin ve Fallout New Vegas oyununun incelemesini içermektedir. Her ne kadar New Vegas'ı henüz bitiremediğim için oyunun asıl olayı olan "yaptığınız eylemlere göre oyunun finalinin değişmesi" konusuna değinemeyecek olsam da oyunu 20-25 saat civarı oynadığım için fikir belirtecek düzeyde olduğumu düşünüyorum. Neyse çok boş yaptım, hadi incelemeye.
-DİZİ-
Fallout uzaktan hep ilgimi çeken ve girişmek istediğim bir seriydi fakat Bethesda'nın diyalog yazımı bana acayip ruhsuz geldiği ve oyunlara neredeyse tamamen diyaloğa girmekten oluştuğu için bir türlü elim gitmemişti. E haliyle dizi duyurusu benim için bulunmaz nimetti, direk yapıştım. Yani, gaza gelip oyunlara girişmemden anlamışsınızdır, dizi baya iyiydi.
Klasik post-apokaliptik ana karakter portresine (yıllardır o dünyada hayatta kalmış tecrübeli hayatta kalma uzmanı) kıyasla bu dizinin, o dünyayı bilmeyen acemi bir kızın gözünden hikayesini anlatması benim acayip hoşuma gitti. Tıpkı oyunları oynayan oyuncu gibi Lucy de Fallout çöllerine yabancıydı, tıpkı o dünyayı keşfeden oyuncular gibi Lucy de Fallout'u adım adım keşfediyordu. Bu etken hem keşif hissiyatını çok da iliklerimde hissetmeme hem de Lucy'nin başına bi olay geldiğine "bu herif tank yav hiçbişi olmaz buna" demek yerine onun için endişelenmeme, olaylara bağlanmama sebep oldu. Çok güzel tercih olmuş, beğendim.
Yine dizinin klasik post-apokaliptik senaryolardan farklı bir yönü kıyametin çıkış noktasıydı. Çoğu post-apokaliptik hikayede olayların başlayış günü ya gösterilmez, ya da açılış kısmında kısaca gösterilip bir daha değinilmez. Bu dizi farklı bir yola giderek bu konuyu bolca ve akıllıca işlemiş, hatta kıyamet sonrasındaki olaylara bağlanmasını sağlayarak boşa zaman kaybediyorsunuz gibi hissetmemenizi sağlamış.
Ha eksisi yok mu dizinin, var. Dizimiz sadece tek bir hikayeden değil pek çok farklı hikayeye atlamalar yaparak ilerliyor. Ki bu normalde bi artı olurdu, hani tempoyu diri tutup izleyici sıkmaz falan? Bu dizi de bunu başarıyor aslında ama her hikayede aynı kaliteyi sürdüremeyince gözünüz bazen sevdiğiniz o öbür hikayeleri arayabiliyor. Neyse ki hikayeler sıkça kesişiyor da bu sorunu çok sık yaşamıyorsunuz.
Uzun lafın kısası "doktor bana post-apokaliptik hiçbir şey izleme dedi, alerjim var" falan demiyorsanız Fallout size keyifli vakitler geçirtecektir. Diğer oyun uyarlamalarının aksine tamamen kendine has oyunlarla bağlantısı olmayan bir hikaye işlediği için "oyunlardan spoiler yer miyim acaba?" endişeniz de olmasın. İzlenir.
-OYUN (FALLOUT NEW VEGAS)-
Yıl 2008. Ben beşiğimde agu bugu yapmakla meşgulüm. Fallout 3 piyasaya çıkmış ve satış rakamlarıyla Bethesda'yı mutlu etmiş durumda fakat kendileri uzun zamandır üzerinde çalıştıkları Skyrim'i geliştirmekle meşguller. Bir yandan Skyrim'i geliştirmek fakat bir yandan da Fallout'un ekmeğini yemek istiyorlar. Çağırıyorlar o zamanlar henüz pek de popüler olmayan Obsidian Entertainment'ı, "yav olm maksat Fallout olsun, çok kasmayın takılın kafanıza göre" diyip azıcık da bütçe vererek yeni Fallout oyununun geliştirme sürecini başlatıyorlar. 2 yıllık geliştirme sürecinin ardından BUM. Bethesda'nın fındık fıstık diyip geçtiği Obsidian, herkesin en iyi Fallout oyunu olarak gördüğü Fallout New Vegas'ı yapıyor. Oyun öyle beğeniliyor ki Obsidian yine aynı tarzda kendi oyunları Outer Worlds'ü yapıyor.
Peki bunun incelemeyle ne alakası var? Eeee... Şey... Napiyim biraz Obsidian övesim geldi, seviyorum adamları.
Neyse, ben de diziden sonra seriye iyi bir giriş yapmak için ilk olarak en iyi oyunu oynamaya karar verdim ve başladım New Vegas'a. Yani... Beklentilerimi karşılamadı diyelim.
Öncelikle oyunun diziye kıyasla çok daha ciddi bi tona sahip olduğunu belirteyim. Dizideki gibi kakara kikiri bekliyorsanız bi tık avucunuzu yalarsınız. Koca oyunda bi Veronica mizah yapmaya çalışıyor heralde.
Eğer evreni sevdiyseniz bu oyunda bolca keşfedilecek farklı farklı hikaye sizi bekliyor. Elvis Presley'nin video kaydını görüp adını bile bilmemelerine rağmen ona özenen mafya grubu The Kings, bu vahşet dolu dünyada tek istediği kadın gibi hissetmek olan ve kendine giyecek elbise arayan Brotherhood Of Steel üyesi Veronica, yıllarca Vault 34'te yaşadıktan sonra dış dünyaya atılıp her yeri bombalak için kaynak toplayan The Boomers ve daha neler neler... Oyunun dünyası gerçekten keşfedilecek tonla bölge, tonla NPC, tonla düşmanla dolu. Altını çiziyorum "KEŞFEDİLECEK". Eğer siz bu hikayelerin peşinden gitmez, NPC'lerin anlattıklarını sabırla dinlemez ve sadece ana görevden yardırırsanız oldukça jenerik bi senaryo bekliyor sizi. Herkese gidebilecek bi oyun değil New Vegas. Ha bu benim için bi eksi mi, hayır, aksine artı. Severim böyle RPG'leri. Oyuna gösterdiğim emeğin böyle hikaye parçalarıyla ödüllendirilmesi hoşuma gidiyor. Ama dediğim gibi, "iki adam vurup çıkcam" oyunu değil New Vegas, sabır ve adanma istiyor.
Oynanışa gelirsek, eee... Hangi oynanış? Oyunda oynanış denen tek şey mouse'un sol tıkına basmak da ondan yani. Dizide Lucy'nin kolunda Pip-Boy vardı hatırlarsanız. Oyundaki karakterimizde de var Pip-Boy. İster sakince takılıyor olun ister combat'ın tam ortasında olun farketmez, Pip-Boy'u açtığınız anda zaman duruyor ve siz rahatça silah seçebiliyor, can yenileyebiliyorsunuz. Bu sistemi ilk gördüğümde "ooo, demek oyunda reflekslerden çok taktik önemli, hangi silahı hangi düşmana kullandığımız falan çok önemli olucak galiba" demiştim. Yok öyle bir şey. Oyun boyunca en güçlü silahınız neyse mermisi bitene kadar onunla oynamak daima en mantıklı hamle. Öyle yok efendim "benim ateş silahım güçsüz ama bu düşman ateşe karşı dayanıksız, ateş silahımı kullanayım" ya da "donmuş düşmanlara ekstra hasar veren sopa buldum ben en iyisi dondurucu silahımla bunu kombolayayım" falan yok. Ne öyle element hasarı alan düşmanlar ne de ekstra özelliğe sahip silahlar yok oyunda. E o zaman Pip-Boy'un mantığı ne? Hani en azından can doldurmak silah seçmek falan gerçek zamanlı olsun da combat sırasında stres kaynağı olsun falan, yok. Anlam veremedim gerçekten bu sisteme.
En azından o en güçlü silahınızla oynamak eğlenceli olsa bu eksiklikleri kapatır, dimi? Yok anam. Oynanış aşırı kütük. Zaten karakter kaplumbağadan hallice. Mobilite sıfır. Oyundaki her düşman sizden hızlı olduğu için kaçma gibi bi durum, söz konusu zaten değil, mermiler zaten gözle görülemeyecek kadar hızlı olduğu için mermilerden kaçmak da yok, kısacası combat esnasında hareket etmek için bi sebebiniz yok. Olduğunuz yerden sıkıyorsunuz sadece. Silah kullanımı da pırt. Düşmanın üstüne isterseniz el bombası atın, canı bitmediyse "ah" demekten başka tepki vermiyor. Kıyamet sonrası silahlar mı kullanıyorsunuz nerf tabancası mı belli değil.
Oynanışı azıcık olsun çekilebilir yapan tek şey bölüm tasarımları. Görünmez ve cüsseli Nightkin'lerle dolu bir binanın en üst katına çıkmaya çalışmak, bir yandan Mr. House'un robotlarıyla savaşırken bir yandan radyasyona dikkat ve daha pek çok farklı senaryo sağlıyor bölüm tasarımları ve o zattirik zuttirik mekaniklere rağmen sizi hayatta kalma temasına sokup moda girmenizi sağlamayı başarıyor.
Yukarıda oynanışa olan sinirimin hıncını çıkartmış olabilirim ama New Vegas kötü bi oyun değil kesinlikle. Bir shooter olarak değil de RPG olarak oynandığında oldukça iyi bir oyun. RPG kısmının tek kötü yanı ana görevlerin sakız gibi uzaması. Benim gibi oyunun sonunu merak edip bir süreden sonra sadece ana görevden yardırırsanız amelelik simülatörüne dönüyor oyun. Benim de hevesimi kıran bu oldu ama mutlaka bitireceğim oyunu bi ara.
"Uzun lafın kısası..." ile başlayan bi paragrafla kısa bi özet geçecektim ama nasıl yapacağımı bilemedim. Düşüncelerimi kustum resmen. Çok boş yapıp sizleri sıktıysam affola. Hepinizin bayramını kutluyor, dedelerinize acımayıp bolca harçlık toplamanızı tavsiye ediyorum. Mutlu bayramlar.