This is cinema! Bir yere kadar spoilersız bir yazı olacak. Spoiler olan yerde uyarısını yaparım, spoiler yemek istemeyenler dikkatli okusun. Damien Chazelle sanki sinemayla ilgili bir hile bulmuş ama kimseye söylemiyor gibi. Görkemli, büyüleyici, kaotik ve bir o kadar da…devamıThis is cinema!
Bir yere kadar spoilersız bir yazı olacak. Spoiler olan yerde uyarısını yaparım, spoiler yemek istemeyenler dikkatli okusun.
Damien Chazelle sanki sinemayla ilgili bir hile bulmuş ama kimseye söylemiyor gibi. Görkemli, büyüleyici, kaotik ve bir o kadar da estetik bir sinema şöleni yaratmış. 50 yıl sonra efsane yönetmenler arasında anılacağına (ben şimdi bile öyle görüyorum) eminim.
Babil filmi görsel bir şölen. Baktığınız şey size orgazmik anlar yaşatıyor. En azından bana yaşattı. Tekrar La La Land izliyormuş gibi hissettim. Kamera kullanımı, renk tercihleri, ışıklandırma o kadar tatmin edici ki…
En güçlü yanlardan biri de elbette kurgu. Whiplash izlediyseniz çok benzer bir kurgu stili olduğunu söyleyebilirim ki bu harika bir şey. Hatta bir örnek vereyim, Bir yerde Manny’nin kamera bulması gerekiyor ve harika bir sekans izliyoruz. Orada sanki ben gidip kamerayı bulmuş ve işi tamamlamış gibi hissettim. Müziğin kullanımı, sahne geçişleri, uzun ve aralıksız sahneler, müziğin kullanımı, müziğin kullanımı, müziğin kullanımı… İddia ediyorum filmlerinde en iyi müzik kullanan yönetmen Damien Chazelle olabilir. Caz müziğe büyük bir takıntısı var bunu diğer filmlerinden de biliyoruz. Justin Hurwitz ise onun müzik ihtiyacını mükemmel tamamlıyor. İnanılmaz cidden inanılmaz…
Spoilerlı paragraf burası olacak. Spoiler istemeyenler son kısma bakabilir. Evet, devam edelim. Elbette senaryodan bahsedeceğim. Temel olarak 3 karakter üzerinden onların gelişimini ve çöküşünü anlatıyor. Bir noktada Margot Robbie’nin ve Brad Pitt’in karakteri çaresiz duruma düşüyorlar. Burdan sonra o karakterlerin devam eden hikayesini, özellikle de Tobey Maguire’ın olduğu kısımları pek sevemedim. Film orada sanki bir anda Tarantino filmlerine dönüşüyor gibi. Bu filmden de öyle bir beklentim yoktu açıkçası. Aslında şöyle bir tahminim vardı buradan sonrası ile ilgili: üç karakter de buhrana düştüklerinde finalde ikisini öldürüp biriyle filmi bitirmek yerine, ikisinin başrol olduğu, Meksikalının da yapımcılığını üstlendiği bir film yapıp köşeyi dönmeyi çalışacaklar gibi düşünüyordum. Mutlu sonla bitecekse film iş yapar amaçlarına ulaşırlardı. Kötü sonla bitecekse de filmi eleştirmenler çok beğenir ama gişede iş yapmaz amaçlarına ulaşamazlardı. Böyle olmalıydı demiyorum tabi tahminin bu yöndeydi ama çok farklı bitti. Bu sona da kötü demiyorum tabi ama daha iyi yapılıp benim için tam puanlık bir film de olabilirdi. Neyse artık yapacak bir şey yok.
Filmi aşırı uzun bulan insanlar olmuş ki çok normal. Benim içinse film su gibi aktı. Ve en en son 10 dakika ise mükemmeldi. Sonunu kurtarmış diyebilirim filmin. Son olarak ekleyeceğim şey ise bazı yerlerden bu filmin konusunun “sessiz sinemadan sesliye geçiş” olduğunu duymuştum. Elbette bunu da anlatıyor ama filme bu kadar dar bakılıp izlenirse filmin ne kadar geniş ve görkemli olduğunun kaçırılacağını düşünüyorum. Kesinlikle bundan çok daha fazlasını anlatıyor. Bu başyapıttan sonra yönetmenin diğer filmlerininde sabırsızlıkla bekleyeceğim.
9/10