Başlamadan önce söylemeliyim ki, "American Psycho"yu bir kadının yönetmesi tam anlamıyla inanılmaz bir fikir olmuş. Uyarlamasının alındığı, filmin orijinali olan Bret Easton Ellis'in eserini adım gibi ezbere bildiğim için söyleyebilirim ki, kendisi kan ve vahşet arzusuyla ilgili bir romanı alıp,…devamıBaşlamadan önce söylemeliyim ki, "American Psycho"yu bir kadının yönetmesi tam anlamıyla inanılmaz bir fikir olmuş. Uyarlamasının alındığı, filmin orijinali olan Bret Easton Ellis'in eserini adım gibi ezbere bildiğim için söyleyebilirim ki, kendisi kan ve vahşet arzusuyla ilgili bir romanı alıp, "bir kesim" erkeğin muazzam kibriyle ilgili gerçekten sürükleyici bir filme dönüştürmüş. Lütfen yanlış anlamayın, projenin başında erkek bir yönetmene sahip olsaydık muhtemelen ana karakterimiz Patrick Bateman'ın psikolojik geçmişi nedeniyle bir seri katile dönüştüğü bilgisi zihinlerimize yerleşmiş olurdu. (Bu çıkarımı yapmamı sağlayacak onlarca Hollywood yapımı sayabilirim.) Ancak Mary Harron onu kalıplaşmış ve klişeleşmiş Hollywood dürtülerinin kurbanı olmuş bir adam olarak görmüş ve öyle de servis etmiştir.
Çoğu erkek testereli bir katil değildir; sadece iş dünyasında bu şekilde davranırlar. Örnek isterseniz, borsa zemininde birbirlerini yerden yere vuran tüccarları ya da "In the Company of Men", "Glengarry Glen Ross" "Boiler Room" ve yeni "The Big Kahuna" gibi yapımları inceleyin. Bu tarz, tabiri caizse, it dalaşlarının olduğu dünyalarda hayatta kalmak için "White Fang" olmanız gerekir.
Bret Easton Ellis'in 1991'deki en çok satan romanı, bir yayıncıdan diğerine peynir ekmek gibi dağılmış, senaryo olarak ise yıllarca yönetmenler ve yıldızlar arasında dolaşmıştır. Projesinde Leonardo DiCaprio'yu oynatmayı planlayan Oliver Stone, bu fikirden bir süre sonra vazgeçmiş ve hemen ardından Harron ile Bale'ın kollarına geri dönerek en iyi seçimi yapmıştır. (Bu materyali Stone'un elinden çıkmış olarak hayal etmek için, Ken Russell'ın "The Music Lovers" filmindeki "1812 Uvertürü" sırasında Tchaikovsky'nin kafasının patladığı ve hemen ardından uzun metrajlı bir filme uyarlandığı sahneyi hatırlayın.)
Harron, belki de kadın bir yönetmen olarak sinema dünyasında bulunduğu ve (vücut ölçüleri dışında) her gün Bateman'a benzeyen adamlarla uğraştığı için Bateman karakterinden, erkeklerin ondan etkilendiği kadar etkilenmemiştir. Bateman, egosu tarafından yönlendirilen ve açgözlülükle beslenen, narsisist bir adamdır. Kurbanlarının çoğu (her zamanki gibi) kadın olsa da zor durumda kaldığında erkekler ya da hayvanlar da iş görür.
Film, erkek yönetici yaşam tarzını bir fetişistin bağlılığıyla ele almaktadır. Bir grup işadamının kartvizitlerini karşılaştırdığı, kelimeler, kağıt kalınlığı, bitiş, kabartma, gravür ve yazı tipleri hakkında tartıştıkları ve falluslarını yarıştırdıkları sahneler de bulunmaktadır. (Elbette bu tür cinsel güvensizlikler karşılarına kart kıskançlıkları gibi eften püften meseleler olarak tekrar tekrar çıkmaktadır.) Bu adamlar giysiler, ofisler, maaşlar ve önemli restoranlarda iyi masalar rezerve edebilme konusunda acımasız rekabetler sürdürmekte, önemli biri gibi gözükecek kadar para kazandıkları (böyle söylüyorum çünkü tek yaptıkları aylaklık), ancak zerre kadar önemli olmadıkları küçük dünyalarında seri katil oldukları gibi rahatsız edici sırlar da saklamaktadırlar. Filmin sürekli olarak devam eden, benim de en sevdiğim yönü ve esprilerinden biri, Bateman'ın, meslektaşlarından birine (Jared Leto) ikiziymişçesine benzemesi ve dolayısıyla herkes tarafından karıştırılmaları. İşte burada konu tam olarak 80'lerin Yuppie Kültürü ve Tüketim Toplumu kavramlarına yönelmektedir, ancak bunları burada değil, kitap incelememde detaylı bir şekilde anlatacağım.
Film de kitap da, Bateman'ın çok sayıda insanı tuhaf şekillerde öldürmesi sebebiyle kötü bir şöhrete sahiptir. Bazı cinayetlerin bir tür fantezi olup olmadığı ile ilgili tartışmalar bile bulunmaktadır ("bir adam elektrikli bir testereyle bu kadar iyi nişan alabilir mi?" gibi). Tüm cinayetler eşit derecede gerçek veya gerçek dışıdır fakat asıl mesele bu değildir. Cinayetlerin işlevi, bölgeci bir erkeğin iradesi engellendiğinde yaşadığı çılgınlık halini görünür kılmaktır. Film, yol öfkesine, golf sahası öfkesine, aile içi şiddete ve spor hayranlarının daha korkutucu davranış kalıplarına şekil ve biçim vermektedir.
Harron'ın bu filme neden "feminist" dediğini artık anlamışsınızdır. Mevcuttaki birçok farklı yaklaşıma rağmen kendisi ilk yaklaşımına sadık kalmıştır. Christian Bale ise hayat verdiği karakterin neşeyle ve aşağılık kompleksiyle bir oraya bir buraya sıçramasına izin vermiş, kendini koruma içgüdüsünü bir kenara bırakmıştır ve bu açıdan iyi bir oyuncuda bulunması gereken en önemli özelliğe sahiptir.
Bateman ne zaman yeni birini öldürürse öldürsün, bunu "slasher" filmlerindeki kötü adamların içinde bulunan bir tür şevkle değil, adeta bir hobicinin titizliğiyle yapar. Bateman'a yüksek bir binada lükse bandırılmış bir hayat yerine bodrum katında bir stüdyo, bir çalışma tezgahı ve çakması için bir sürü çivi verilseymiş birçok hayat kurtarabilirmiş.
FAVORİ ALINTILARIM:
Patrick Bateman: İçimde korkunç bir şey oluyor ve nedenini bilmiyorum.
Luis Carruthers: Patrick, o valizi nereden aldın?
Patrick Bateman: [Cesedi bagaja atar] Jean Paul Gaultier.
Patrick Bateman: Evelyn, sanırım aramızdaki iletişim koptu.
Evelyn Williams: Neden? Neyin var?
Patrick Bateman: Büyük ölçekte cinayet işlemeye yönelik ihtiyacım giderilemiyor ama ihtiyaçlarımı karşılamanın başka bir yolu da yok.
Evelyn Williams: Sen insan değilsin!
Patrick Bateman: Hayır... Ben insanlıkla temas halindeyim.
Garson: Bugünün spesiyallerini duymak ister misiniz?
Patrick Bateman: Dalağınız yerinde kalsın istiyorsanız hayır.
Patrick Bateman: Bir insanın tüm özelliklerine sahibim: kan, et, ten, saç; ama açgözlülük ve iğrenme dışında tek bir net, tanımlanabilir duygum yok. İçimde korkunç bir şeyler oluyor ve nedenini bilmiyorum. Geceleri ortaya çıkan kana susamışlığım gündüzlerime de taştı. Kendimi ölümcül hissediyorum, deliliğin eşiğindeyim. Sanırım maskem düşmek üzere.
Patrick Bateman: Howard, ben Bateman, Patrick Bateman. Sen benim avukatımsın, bu yüzden bilmen gerektiğini düşünüyorum: Bir sürü insan öldürdüm. Şehir merkezindeki apartmanda birkaç kız, belki 5 veya 10 tane evsiz insan, Central Park'ta tanıştığım New York'lu bir kız. Onu bir donut dükkanının arkasındaki otoparkta bıraktım. Eski kız arkadaşım Bethany'yi çivi tabancasıyla ve geçen hafta bir adamı, köpeği olan yaşlı bir ibneyi öldürdüm. Bir kızı da testereyle öldürdüm, yapmak zorundaydım, neredeyse kaçıyordu ve orada bir başkası vardı, hatırlayamıyorum belki bir modeldi ama o da öldü. Ve Paul Allen. Paul Allen'ı yüzüne balta saplayarak öldürdüm, vücudu Hell's Kitchen'daki bir küvette eriyor. Burada hiçbir şey bırakmak istemiyorum. Sanırım belki 20 kişi öldürdüm, belki 40. Bunların çoğunun kayıtları var, kızların bazıları kayıtları izlemiştir. Hatta, şey... Beyinlerinden bazılarını yedim ve birazını pişirmeye çalıştım. Bu gece, şey, bir sürü insanı öldürmek zorundaydım. Ve bu sefer bundan sıyrılabileceğimden emin değilim. Sanırım, şey, yani, ah, sanırım oldukça şey, yani sanırım oldukça hasta bir adamım. Yani, yarın geri dönersen, Harry's Bar'a gelebilirim, yani bilirsin, gözlerini açık tut.
Patrick Bateman: [seslendirme] Paul'ün dairesinin parka baktığını ve benimkinden açıkça daha pahalı olduğunu fark ettiğimde anlık büyük bir panik yaşadım.
Patrick Bateman: Bana bir soru sor.
Kulüp Patronu: Peki sen ne yapıyorsun?
Patrick Bateman: Ben daha çok cinayet ve infazlarla ilgileniyorum.
Patrick Batemen: Bir Patrick Bateman fikri var; bir tür soyutlama. Ama gerçek ben bir diye bir şey yok: sadece bir varlık, yanıltıcı bir şey var. Soğuk bakışlarımı gizleyebiliyor olsam da, elimi sıktığında etimin elini kavradığını hissedebilsen de, hatta belki de yaşam tarzlarımızın benzer olduğunu düşünsen de, ben yokum.
Patrick Bateman: Aşılması gereken hiçbir engel kalmadı. Kontrol edilemeyen, çılgın, vahşi ve kötü olanla ortak olduğum her şey, yarattığım tüm kargaşa ve bunlara karşı olan tam ilgisizliğim artık aşıldı. Acım sürekli, keskin ve hiç kimse için daha iyi bir dünya ummuyorum. Aslında, acımın başkalarına verilmesini istiyorum. Kimsenin kaçmasını istemiyorum. Fakat bunu itiraf ettikten sonra bile hiçbir rahatlama hissetmiyorum; cezam benden kaçmaya devam ediyor ve kendim hakkında daha derin bir bilgi edinemiyorum. Anlattıklarımdan hiçbir yeni bilgi çıkarılamıyor. Bu itiraf hiçbir şey ifade etmiyor.