Cinsellik, şiddet ve mizah kavramları bir arada bulundukları vakit genellikle düşük zeka, ilkellik veyahut çöküşe geçmiş bir kültürün işaretleri olarak görülmektedirler. Ancak bu tür uygulamalar, güçlü bir ekonomiye ve sağlam bir alt sınıfa sahip ülkeler dahilinde eğlenceli bir bağlam halini…devamıCinsellik, şiddet ve mizah kavramları bir arada bulundukları vakit genellikle düşük zeka, ilkellik veyahut çöküşe geçmiş bir kültürün işaretleri olarak görülmektedirler. Ancak bu tür uygulamalar, güçlü bir ekonomiye ve sağlam bir alt sınıfa sahip ülkeler dahilinde eğlenceli bir bağlam halini alabilmektedirler. Benim okuduğum baskının çevirmeni Knox'un da giriş bölümünde belirttiği gibi, Ovidius'un dönemi, yaygın boşanmaların, görece hoşgörülü yasaların ve alenen aldatmaların bulunduğu bir dönemdir ve mütevazı yazarımız bunların hepsine içtenlikle katılmıştır. Fakat kulağa hayal ürünü gibi gelen bu dönem, dönemin büyük diktatörü Augustus'un üst sınıflar üzerinde kontrolü ele alışı, sosyal kontroller uygulayışı ve rakiplerini itibarsızlaştırmak için hayali bir "altın çağ"ın ahlaki standartlarını hemen herkese dayatışı ile sona ermiştir. Dolayısıyla, zaten popüler ve etkili bir yazar ve konuşmacı olan Ovidius, zeki ve biraz da "tuhaf" bir adam olduğu gerekçesiyle sürgün edilmiştir.
Ovidius ve Virgilius, Augustus tarafından imparatorluğun uç noktalarına gönderilmişler ve her ikisi de Homeros'a eşit denebilecek kalitede destanlar yazmışlardır. Virgilius'unkiler imparatora boyun eğme, soyunu onurlandırma ve kahramanlığını görevlerle eşitleme çabası içerisindeyken, Ovidius'inkiler klasik hikayelerin kurnaz, labirentvari bir yeniden tasavvuru haline gelmiş; Olympus'un kaşındaki altından, bir hayat kadınının ayak parmakları arasındaki çamura kadar her şeyden esinlenmiştir.
Ovidius, Apuleius veya Seneca'dan daha alaycı davranmış, okuyucusuna, ironi ve örtük anlamlarla dolu karmaşık eseri boyunca makul bir inkar durumu sağlamıştır. Karakterleri, çevrelerindeki tanıdık efsanenin altını oyan, her biri olağanüstü yaratımlardır. Elbette bu noktada birçoğumuz Ovidius'un versiyonlarını, diğer birçok versiyondan çok daha iyi tanımaktayız.
Virgilius; Dante, Tasso ve Milton gibi gururlu ve erdemli adamların hepsine ilham vermiştir. Ovidius ise Petrarch, Donne, Shakespeare, Ariosto ve Rabelais gibi hilebazlar ve çatışanlar için sıradışı bir tarz yaratmıştır. Ovidius'un her bir miti, sadece olay örgüsüyle değil, temasıyla da apayrı bir vizyondur. Hikayeleri sadece fikirlerinin güzel bir sunumu değil, temalarını tekrar tekrar analiz eden keşiflerdir. Metafizik şairler bu stili benimseyerek, kendi temalarını keşfeden kısa eserler ortaya koymuşlar, hatta sonenin volta'sında sunulan fikirlerin tam tersine dönmeleri durumunu ritüelleştirmişlerdir. Ovidius'un aktif, görsel doğası, filozofların genişletilmiş metaforlarından gerçek bir özdeyişe, yani taşıdığı fikirle aynı anda destekleyen ve çatışan sembolik bir temsile doğru bir ilerlemiştir.
Virgilius'un kahramanlık akan tonunda, bir adam mutlaka kazanmakta ve felsefesini bu şekilde doğrulamaktadır. Ovidius ise okuyucusuna yüzlerce zafer ve yenilgi göstermekte, toplu bir anlam yaratmaktadır. Virgilius, bir bireyin ne olması gerektiğini yazarken sadık, dindar, erdemli, güçlü ve asil gibi tanımlar yapmış, Ovidius ise bir bireyin gerçekte ne olabileceğini sorgulamak ile ilgilenmiştir. Sahi, zihnin sınırları nedir?
Yunan mitleri genel olaral zihni ve zihnin kapasitesini anlamaya yönelik bir girişimdir. Ne yaptığımızı gözlemleyip yeni türler yaratmak, insan doğasını anlamak adına bir sistem geliştirmektir. İşte Ovidius da bu mitleri ve hikayeleri bir araya getirirlen, DSM'nin atası olan ilk psikolojik tanı kılavuzunu oluşturmuştur. Sonuçta hepimizin bildiği üzere, Yunan insanı birçok şeyi icat ettmiş, burada da Freud'dan birkaç bin yıl önce, zihnin ve zihin bozukluklarının son derece tutarlı bir resmini çizmiştir.
Araştırmalara göre Freud, Yunan sistemini yeniden tanıtmaktan başka pek bir şey yapmamıştır, bu yüzden teorileri (Psişe, Oedipus Kompleksi, Narsisizm) doğrudan bu kaynaktan alınmıştır. Büyük eserlerin hemen hemen hepsi buradaki Yunan fikirlerine atıfta bulunmuştur çünkü bu eser, zihin hakkında merkezi bir bilgi koleksiyonudur; zihinle ilgili herhangi bir tartışmanın temelini oluşturan terimler, ifadeler ve örneklerdir.
İşin özüne inersek, Yunanlılar bu konuda Freud'dan çok daha iyi olmuşlardır. Çünkü Freud, en iyi bilinen teorisi olan Oedipus Kompleksini bile eksik anlamıştır. Oysa Yunanlılar en başından beri doğruydular.
Freud'un hastaları, orta sınıf Avrupalılar, belirli bir yaşa gelene kadar dadılar ve bakıcılar tarafından yetiştirilmiş ve ebeveynleriyle oldukça az etkileşimde bulunmuşlardır. İnsanlar, altı yaşından önce çevresinde sıkça bulunan kişileri 'aile' olarak kabul ederler ve bu bireyleri cinsel olarak sınırların dışında tutarlar. Freud'un hastaları ise bu yaşa kadar ebeveynleriden uzak oldukları için doğru şekilde damgalanmamışlardır. Peki hikayede Oedipus'un başına gelen ilk şey nedir? Kendisi, ebeveynlerinden uzakta, başka bir yerde büyütülür. Sebep, bozukluk, belirti – bütün bu kavramlar hikaye içerisinde bile gözler önündedir ancak Freud bir şekilde göz ardı etmeyi başarmıştır.
Dolayısıyla, Ovidius hikayelerinde gerçekten büyük bir temayı ele almıştır: Yunan ve Roma tarafında iyi bilinen insan zihninin haritalandırılması mevzusu. Virgilius'un karakterler ve fikirler arasındaki derinlik ve çatışma eksikliği Ovidius'ta yoktur, ancak merkezi, politik teması onu bir fikirden diğerine geçme özgürlüğünden mahrum bırakmıştır. Bu özgürlük eksikliği çoğu yazar için bir nimettir: yapı, somut sınırlar ve sürekli üretmek için birtakım araçlar sunar. Sınır olmadan, yazarın başlayacağı bir yer ve ona yol gösterecek işaretler yoktur.
Rastgele bir kişiye herhangi bir çim biçme makinesinin tüm parçalarının verildiğini hayal edin. Yeni bir çim biçme makinesi yapma şansı oldukça yüksektir fakat yapabileceği tek şey budur. Şimdi aynı adama bir atölyedeki tüm malzemeleri ve aletleri verin. Yine yeni bir çim biçme makinesi veya neredeyse herhangi bir başka makine yapabilir, ancak bu oldukça fazla zaman alacaktır. Bu tür bir özgürlük, yani gerçek özgürlük, çoğu insanı neredeyse felç eder niteliktedir. Benzer şekilde, uyak düzeni, ölçü ve ritim önceden belirlenmiş olduğunda iyi şiir yazmak, serbest ölçüde güzellik ve akış yaratmaktan daha kolaydır. Ancak Ovidius, kitaplar arasında hikayelerini başlatıp durdurarak ve ileri geri hareket ederek hikayelerini yapıbozuma uğramıştır. Gelenekleri, dayanağı olmadan bile akışını ve ilerlemesini sürdürmüştür. Kendisinin ironi ve hiciv yeteneklerinin o olağanüstü zihninin en belirgin işaretleri olmasına rağmen, muhtemelen aralarında en etkileyici olanı, geleneği, stili ve biçimi hiçe saymış olsa da en büyük eserinde asla ama asla tökezlememiş olmasıdır.
Virgilius, Augustus'un yoluna bağlandığında ne yaptığını bilen bir vaziyettedir; benzer şekilde Ovidius, Augustus'un mirasını eşzamanlı olarak övüp altüst etmenin nasıl olacağını tahmin edebilmiştir. Böyle bir durumda hiç kimse onu açıkça ihanetle suçlayamaz, ancak sağlam bir zihne sahip olan herkes Ovidius'un kralı ile oynadığı tehlikeli oyunu görebilirdi. O, ulusu ve tarihi için yazarken Augustus'u eleştirmekten çekinmemiştir. Öyle ki, Ovidius'un veda sözleri, Roma'nın adı yüksek sesle söylendiği sürece Ovidius'un da adının anılacağı iddiasından oluşmaktadır. Bu durum, Chaucer, Shakespeare ve Milton tarafından defalarca kez tekrar edilmiş ve Ovidius'un o gün fark ettiği, bugün asla şüphe etmeyeceğimiz bir şey haline gelmiştir.
Vahşi doğaya gözden düşmüş bir biçimde sürgün edilse bile, sanatçıyı susturmanın tek yolu onu öldürmektir ve bu, bir dinleyici kitlesi oluşturmadan çok, çok önce yapılmalıdır. Augustus istediğini yapmış, ancak imparatorluğu yine de çökmüştür. Ovidius'un imparatorluğu ise her yıl kitaplar ve düşünen zihinler aracılığı ile büyümekte ve başkenti de hâlâ "Dönüşümler"dir.
Bu kitabı okumadan önce uzun süre doğru düzgün bir çeviri seçmeye çalıştım. Pek çok yetkin versiyon olmasına rağmen Martin'i seçtim ve çevirisini, yine Fagles'ı takdir ettiğim sebeplerden ötürü beğendim: Dilin canlılığı, zekası ve gücü. Her ikisi de şiirsel ve heyecan vericiydi. Her çeviri kendi başına yeni bir sanat eseri olup, başka türlü davranmayan çevirmenlere de saygı duyarım.
Ellili yılların çevirmenleri daha akademiktir, anlam ve kesinliği yakalamışlardır, ancak klasiklere taparken bir eseri cesur ve sanatsal kılan türde riskler almaktan kaçımışlardır. Buna karşılık, Pope gibi erken dönem çevirmenler eseri, sadece bir çeviri olarak değil, tamamen yeni bir vizyon olarak, Shakespeare'in oyunlarının Plutarch'ın "Lives"ında olduğu gibi, kendi dilinde yeniden yaratmışlardır.
Martin (ve Fagles), T.S. Eliot ve James Joyce'un edebi tarzı tarafından savunulan daha modern bir yaklaşımı benimsemişler, eserleri geleneklerine sağlam bir şekilde dayalı, ancak ikonoklastın canlılığı ve yeniliğiyle kasıtlı ve bilgili bir şekilde çizilmişlerdir. Bu nitelikler durumumuza ekstra uygun çünkü Ovidius'un kendisi formalize edilmiş geleneği altüst eden ve ironi ile harmanlayan bir ikonoklasttır.
Ayrıca Martin ve Fagles'ın eserlerinde yer alan Knox'un giriş bölümünü de beğendim, ancak Knox'un Homeros geçmişi açıkça daha güçlüdür. Dipnotları oldukça faydalı ve bilgilendirici buldum fakat asla yeterli değillerdi. Elbette bu, bir eseri çevirisi aracılığı ile okumanın doğasında vardır.
Yazım hatam varsa affola. Saygılar.