Tüm Eserleri, Alfred Lord Tennyson Lord Alfred Tennyson, neredeyse tanrıların soyundan gelen, efsaneleri gerçeğe dönüştürmüş olan en yüksek kalibreli şairlerden biridir. Şiiri hem kendi kategorisini oluşturmuş, hem de kendi döneminin edebiyatının önemli bir parçası olmuştur (1800'lerin ortası). Etik, aydınlık, mitolojik…devamıTüm Eserleri, Alfred Lord Tennyson
Lord Alfred Tennyson, neredeyse tanrıların soyundan gelen, efsaneleri gerçeğe dönüştürmüş olan en yüksek kalibreli şairlerden biridir. Şiiri hem kendi kategorisini oluşturmuş, hem de kendi döneminin edebiyatının önemli bir parçası olmuştur (1800'lerin ortası). Etik, aydınlık, mitolojik ve sanatsal bir tarza sahiptir. Üstelik T.S. Eliot'ın, sadece usta şairlerin sahip olduğunu belirttiği üç özellik olan, "esneklik, çeşitlilik ve yeterlilik"e uyduğunu gördüğüm nadir şairlerden biridir.
Bu baskıda derlenmiş tüm bu şiirler, Tennyson'ın bazı temel fikirlerini ortaya koymaktadır. Kendisi doğanın veya çevrenin sanatsal, romantik bir tasviri yoluyla duygunun gücünü uyandırmaya inanmıştır. Şiirlerinin tümü, her biri kendilerine bağlı belirli bir duyguya sahip olan doğanın temel somutlaşmaları etrafında toplanmıştır. Tennyson her zaman için doğayı, güzelliği ve ruhu bir araya getirmeyi amaçlamıştır. Eserleri, barındırdıkları derinlik bakımından da oldukça dikkat çekicilerdir. Kendisi, hayatı boyunca zarif şiirler, soneler, anlatı şiirleri ve çok çeşitli ritmik eserler kaleme almış, denemediği tek şiir biçimi ise, "haiku" olmuştur.
Böylelikle, birkaç küçük ön bilgiden sonra, asıl bahsetmek istediğim konuya geçebiliriz: "Ulysses" ve bünyesinde barındırdığı metafiziksel şölen.
Kahramanlık, yazılı ve sözlü edebiyat tarihindeki tartışmasız bir şekilde en eski mecazdır. Kahramanlık teması etrafında dönen söylemlere muhtelemen herkes yeterince aşinadır fakat bilgilendirmekte fayda var: Bu söylem türü, kahraman karakterleri yüceltmekte ve "büyük adamlar" için bir tür hiyerarşik düzen ortaya koymaktadır. Sıradan bir insan için kahramanlık edebiyatı tek boyutludur, ancak modernitenin "kahraman"ları nasıl gözlemlediğini kavrayabilmemiz için kahraman karakterlere ilişkin anlayışımız hususunda radikal bir revizyona gitmemiz gerekmektedir. Bu çok yönlü, metakurgusal yaklaşım, yüceltilmiş olan figürleri parçalar ve böylece altta yatan insani kaygılar açığa çıkartılabilir.
Viktorya dönemi, insan merkezli bir makrokozmos arayışında, insan yerine insan yapımı olana odaklanmayı başarmıştır. Dolayısıyla kahramanlar, makinelerin görece daha verimli olduğu bir dünyada gerekli karakterler değillerdir. İnsan türünün faaliyetleri giderek kısıtlanmıştır ve bireyselliğin parçalanması, insanlığı on dokuzuncu yüzyıldan beri rahatsız etmektedir. Kahramanlık, Ernest Becker'ın da belirttiği gibi, kahramanın ölümü durumunda bile ölümsüzlük yanılsaması yaratan bir adet,"causa-sui projesi"dir. Dolayısıyla, yenice keşfedilen bir kaygının, Viktorya dönemi kahramanının bedenini etkilediğini anlatmak oldukça ilginçtir. Bu kaygı, kahramanın ölümlü bedeninin mimarisinin entropik bir geçiciliğe tabi olduğu, Sanayi Devrimi'nin mekanik devlerinin ise kalıcı olacak şekilde inşa edildiği gerçeğinden kaynaklanmaktadır. Robert Browning'in kahramanı "Sordello", 1840'ta yazılmış aynı ismi taşıyan şiirinde yine bu kaygıları paylaşmaktadır:
"Beden, İradeyi Harekete Geçiren Makine
Uygunsuz olduğu ortaya çıkmıştı başlangıçta;
Göstermek, Yansıtmak adına,
İnsanlık da daha uyumlu değildi: İradenin kendisi mi
hatalıydı yoksa?"
Kahramanlık ve ölümlülüğün içsel ikilemlerinin Viktorya döneminin yerleşik ve baskın bir söylemi olduğu açıktır. Gerard Manley Hopkins ve Charles Algernon Swinburne gibi şairler de bu ideolojik konuları kendi eserlerinde araştımışlardır. Ancak Sir Alfred Lord Tennyson'ın "Ulysses"i Viktorya Kahramanlık Edebiyatı ve Kahramanlık geleneğinin tamamında benzersiz bir yer kaplamaktadır. Tennyson'ın kahramanı "Odysseus", dramatik bir monolog biçiminde, yerleşik bir yönetici olmaktan ziyade bir savaşçı ve maceracı olma eğiliminden bahseder. Şiirin son dizeleri, İngilizce konuşulan dünyada iyice bilinmekte ve saygı görmektedir:
"Kahraman yüreklerin benzer karakterleri,
Zaman ve kader tarafından zayıflatılmış, ancak iradesi güçlü,
Çabalamak, aramak, bulmak ve pes etmemek için."
"Kahraman" ön ekini eklemek bir şekilde ölümlü olanı yenilmez bir hale getiriyor ve onu bir tür "ölümsüzlük sembolü"ne dönüştürüyor. Odysseus'un genellikle baskın olan bireyselliği, eleştirmenlerin insanlığın ruhuna bir tanıklık olarak yaydığı bu edebi mecazın en önemli özelliklerinden biridir: Beden ölür, ancak irade hem yaşam hem de ölüm boyunca sabit kalır. Büyük deneyimler yaşayan kişi sonunda büyük Aşil'i bulacaktır. Charles Mitchell'in belirttiği gibi, Aşil ve Ulysses "kahraman kalplerin eşit mizacı"na sahiptir: Aşil, bir eş olarak, Ulysses'in olduğu ve olacağı şeydir.
Odysseus, efsanevi bir suçlu olma arzusuyla silahlanmış, dünyayı fethetmeye koyulan arketipsell erkeksi kahraman figürü olarak görülmektedir. Mitchell'e göre Odysseus, hümanizm ruhunu benimsemekte ve irademizin önündeki en büyük engeli, yani ölümlülüğümüzü aşmaktadır. Fakat bu kolayca tersi kanıtlanabilecek bir sonuçtur, çünkü "vahşi bir ırk" üzerinde hükmetmeye dayanamayan ancak hayal kırıklığını da çözemeyen Odysseus'un o bariz hayal kırıklığını açıklamaz.
Barthes şunu belirtir: "Bir metne Yazar tanımlamak, o metne bir sınır koymaktır." Edebi eserleri ölmüş yazarların biyografik ayrıntılarıyla uyumlu hale getirmek doğrudur, ancak bu kendini tebrik etme sürecinde, şu sorunun zorunluluğunu hepimiz unuturuz: Metin okuyucuya mı yoksa yazara mı aittir? Akademisyenlere göre, okuyucunun dönemine ait olmayan herhangi bir metin yine okuyucuya ait olmak zorundadır. Tennyson'ın "Ulysses"i de farklı değildir. Kahramanlar, insanlığın yarattığı yapılar (edebi veya teknolojik) tarafından kuşatıldığında, insanlığın büyüklüğü konusunu dayatmak uygulanabilir bir yöntem olmaktan çıkmıştır. Geriye sadece edebiyattaki savaş çığlığını kahramanca canlandırmaya yönelik boş girişimlerin çatlaklarından sızan antropolojik bir acizlik kalmıştır:
"Biz, eskiden yeri ve göğü hareket ettiren o güç değiliz artık; biz, biziz."
"Ulysses"in son dizelerinde sayısız kez tekrarlanan o kahramanca duygusallık, kendinden önceki dizeleri sıklıkla unutturmaktadır: Odysseus, tehlikeli bir duruma yerleştirilmediği sürece öznellik kazanamaz.
Bir kahraman, destansı bir ortam olmadan nasıl var olabilir? Bu şiirin bazı okumaları, Odysseus'un sürekli macera arayışında oluşunu, Robert Langbaum'un da belirttiği gibi, kasıtlı bir intihar görevi olarak yorumlamıştır: "Ölüm kasıtlı olarak aranır". Langbaum gözleminde haklıdır ancak burada durmak yeterli değildir. Tennyson'ın şiirindeki bariz metakurgusal unsurlara değinmek de gerekir.
Odysseus miti, edebi gelenekte oldukça geniş bir kökene sahiptir. Odysseus, Homeros'un destanında tasarlandığı andan itibaren, türün klişesi altında gömülü kalmış ve Kahraman'ın anıtsal beklentilerini taşımıştır. Fakat metakurgusal farkındalığın geçici anları, bu önemli edebi başarılarda yüzeye çıkmıştır. Ronald Richardson gibi bazı eleştirmenler Homeros'un eserlerinde, "eserlerini anlatan, eserin kendi içinde nasıl sunulduğunun metakurgusal bir sunumu" olan ozan figürlerinde metakurgusal unsurlar fark etmişlerdir. Şunu söyleyen hakikaten de Telemakhos mudur?:
"neden reddediyorsunuz
sadık ozanımızın
ruhun onu harekete geçirdiği her bir formunda bizi eğlendirme şansını?
Ozanlar suçlanamaz —"
Homeros, Yunan toplumundaki konumu hakkında politik ve metakurgusal bir açıklama mı yapmaktadır? Odysseus'un kendisi, Gregory Dobrov'un gözlemlediği gibi, bir ozanın metakurgusal rolüne sahiptir: "paradoksal bir figür (edebi anlamda) ve taklitçi (mitolojik anlamda) bir rol". Virgilius'un Aeneid'inde Cretheus'un ölümü, biyolojik olduğu kadar sembolik bir ölümdür. Savaşta öldürülür ve bu da çoklu göndermelere olanak tanımaktadır. Bir ozanın (çoğunlukla kahramanca mücadelelerden söz eden birinin) bir savaşta ölmesinin acımasızca yazılmış ironisi, Virgilius tarafından ele alınmıştır:
"Cretheus, şarkı ve lirle ilgilenir,
bir kıtayı o gergin tele göre akort eder,
süvarilerden, silahlardan, savaşlardan ve onlarla savaşanlardan söz ederdi."
Bu metakurgusal öğeler, Odysseus'un mirasının en başından beri bir parçasıyken; Tennyson'ın şiirinde Odysseus'un sesinin varoluş nedeni (raison d’être) haline gelmektedirler. Odysseus'un, "Ben bir isme dönüştüm" ifadesi sıklıkla şöhretinin kabulü olarak okunmaktadır. Fakat metni yapıbozuma uğratma sürecinde bu durumun, kurgusallığın ironik farkındalığı, kahramanlığın geçici yapısı olduğu anlaşılmaktadır. O, failliği olan bir birey değildir ve yalnızca adıyla ilişkilendirildiğinde öznellik kazanmaktadır. Ona ödünç verilen öznellik, var olduğu bu edebi mikrokozmosun bir yapısıdır. Akademik söylem, Joyce'un "Ulysses"indeki meta-kurgusallık bağlamında da benzer bir öz-yansıtıcı fenomeni (neredeyse obsesif bir şekilde) gözlemlemiştir. Joyce'un evreni karmaşıktır çünkü kendi yaratımlarını Odysseus mitinin halihazırda var olan çerçevesi ile yan yana koymaktadır. Bu durum, Odysseus'un mirasının aşinalığı ile Joyce'un dehasının uzaklığı arasında bir arayüz yaratmaktadır. Ezra Pound'un da belirttiği gibi: "Bu yazışmalar Joyce'un ortaçağcılığının bir parçasıdır ve esas olarak onun kendi meselesidir, bir iskele, bir inşa aracıdır, yalnızca ve yalnızca bununla haklı çıkarılabilir".
Benzer bir çatışma Tennyson'ın "Ulysses"inde de bulunmaktadır. Odysseus kendini, savaş alanından edilmiş yaşlı bir kral olarak buluşu ile hayal kırıklığına uğramıştır. Bu durumda Tennyson'ın yolculuğu değil, yolculuktan önceki anı tasvir etmeyi seçmesi ilginçtir çünkü Michael Shapiro'nun da belirttiği gibi: "Ulysses'i, bir düzende tutarlılık elde etmek için benliğin katlanmak zorunda olduğu fedakarlıkların anlatısından çıkarmak, kişinin benlik ve düzen anlayışını metinsizleştirmek ve dolayısıyla da siyasallaştırmamaktır".
+
Sığmadığı için devamı yorumlarda.