"Decameron"daki üçüncü gün, "Fiammetta", Boccaccio'nun "Hitopadeşa"nın Latince versiyonundan aldığı bir hikayeyi anlatır. Hikayede bir adam, tutkuyla bağlı olduğu evli bir kadını kamu hamamında onunla buluşması için kandırır ve karanlıkta kocasını taklit ederek kadına tecavüz eder. Kadın kandırıldığını anladığın zaman da…devamı"Decameron"daki üçüncü gün, "Fiammetta", Boccaccio'nun "Hitopadeşa"nın Latince versiyonundan aldığı bir hikayeyi anlatır. Hikayede bir adam, tutkuyla bağlı olduğu evli bir kadını kamu hamamında onunla buluşması için kandırır ve karanlıkta kocasını taklit ederek kadına tecavüz eder. Kadın kandırıldığını anladığın zaman da durumuna bir çare bulamaz fakat "utanç ve aşağılanma tecavüzcüye değil, kadına aittir". Bugün herhangi bir haber kanalını izlemeye kalksak, aynı hikayeyi 650 yıl sonra yine ve yeniden görebiliriz (ya da Hitopadeşa'nın on ikinci yüzyıldan kaldığı düşünülürse, 900 yıl sonra). Ancak "aldatan" kadın Catella'nın da, tecavüzcüsünün de bildiği bir gerçek vardır ki, o da: Catella, tıpkı bugün gördüğümüz genç kadınlar gibi, niyetleri ne olursa olsun, "aldatıldığı" için cezalandırılacak veya öldürülecektir. Ancak ne olmuş canım? Plus ça change, plus c’est la même chose,* diyip geçebiliriz değil mi? Değil.
Günümüz tartışmaları için en önemli sorulardan biri olarak görülen o soru, 1540'larda Navarre’lı Marguerite tarafından muhtemelen Lourdes’un güneyindeki Pyrenees’teki favori termal kaplıcası Cauterets’te sorulmuştu. Soru, “Bir kadın gerçek aşkı bilip erdemini koruyabilir mi?” idi. Marguerite, Fransa Kralı I. François'nın kız kardeşi ve kendisinden çok daha genç olan Navarre Kralı'nın eşiydi. Şair, reformist ve bir entelektüeldi. "Decameron"u çok severdi, ki belki de bu sevgisi ona, "Gurur ve Önyargı"nın bize göründüğü kadar eski moda görünüyordu ve yeniden yazılması gereken bir geçmiş zaman eseriydi. Ailesi ve arkadaşlarıyla oturup yeni 100 hikaye oluşturmaya başladığı süreçte iki kural koymuştu: Hikayeler gerçek olmalıydı ve bu bahsettiğimiz en önemli soruya cevap vermeliydi. Marguerite, 100 hikayeyi derleyemeden 1549'da öldü. Derleyebildiği yaklaşık 70 hikaye ölümünden sonra "Heptameron" ismi adı altında toplandı. Bu hikayeler kendi tarzlarında "Decameron"daki hikayelerden biraz daha ilginçtirler çünkü her hikaye hakkında yapılan sohbetler daha uzun ve daha derinlemesine olup, "Decameron"daki anlatıcıların hikayelere verdikleri tepkilerden daha da fazla sorgulayıcıdırlar. Marguerite’in hikaye anlatıcılarının sonunda vardıkları cevabın özeti “hayır”dır: Bir kadın gerçek aşkı bilip erdemini koruyamaz.
Ancak bu soru, on yedinci yüzyılın sonlarında, bu kez Madame de Lafayette tarafından "Cleves Prensesi" adlı eserinde yeniden ele alınmıştır. Cleves Prensesi, benzer bir sorunla karşı karşıyadır. Uygun bir şekilde, sadık bir adamla evlenmiştir fakat başka bir adam Prenses'e aşık olmuştur. Hikaye ilerledikçe Prenses'in de sevgilisinin duygularını karşılıksız bırakmadığı ortaya çıkar. Hissettiklerini eyleme dökemez veya gösteremez (Birinci François'nın sarayında yaşadığı için gözler her zaman onun üzerindedir). Marguerite'in sorusu aniden parçalara ayrılır. Bilmek ne anlama gelir? Gerçek aşk nedir? Erdem nedir? Ve belki de bizim açımızdan en ilginci, kadın nedir?
Bu bilmecenin çözümü için, Madame de Lafayette, oyun yazarlarının kullanamayacağı bir edebi araç kullanmıştır: serbest dolaylı anlatım. Üç karakterinin de zihinlerine girer (karı, koca ve sevgili). Duygularını ve bu duygular hakkında nasıl düşündüklerini ikna edici bir şekilde tasvir eder. Ancak duygularını gizli tutmalarına izin verir ve bu gizliliğin acısını ve zevkini okuyucusuna detayları ile gösterir. Prenses gerçek aşkı bilir (duyguları ikna edicidir) ve erdemini korur (kocasına sadık kalır ve sevgilisine karşı duyduğu erotik hislerle kocasına karşı duyduğu şefkatli hisler arasındaki farkı anlar). En önemlisi, Madame de Lafayette, okuyucusunun bu ikileme sempati duymasını sağlamıştır çünkü zaten okuyucusunun empatisini başarıyla kazanmış, bizi Prenses'in bakış açısından görmeye ikna etmiştir. Prenses'in ataerkil çizgileri aşan duyguları bizleri rahatsız etmez, çünkü bu duyguları bir kez deneyimlediğimizde bir daha görmezden gelemeyiz. Prenses ile çoktan bağlantı kurmuşuzdur.
Şimdi bu deneyimi "Othello"daki Desdemona ile kıyaslayalım (çok severim). Shakespeare bir anlamda Marguerite'in sorusuna cevap vermiştir, ancak kendisinin cevabı diğerlerine kıyasla çok daha sınırlıdır. Çünkü Desdemona gerçek aşkı ancak bir süreliğine bilebilir. Othello'yu, Iago ve savaşçı erkeklerle çevrili olmasına rağmen sever. Ancak okuyucunun bildikleri Othello için önemli değildir, yine de onu öldürür. Desdemona ile empati kurmak, "Cleves Prensesi" ile empati kurmaktan daha basit ve doğrudandır.
Daha önce de bahsettiğimiz bu en önemli sorunun dört parçasına geri dönelim. Bilmek ne anlama gelir? Gerçek aşk nedir? Erdem nedir? Kadın nedir? Diğer yazarlar bu soruları ataerkil sistemi yıkmadan, hatta ve hatta sorgulamadan ele almışlardır. 1665'ten sonra bu soruların hayata geçişi, bugün bizim sahip olduğumuz dünyayı yaratmıştır.
İlginç bir şekilde, bir sorunun sorulması, kurulu bir düzeni değiştirmeye başlar. Bu tanım, bizim sorumuzun kadınlar arasında da sorulduğu anlamına gelmektedir. Genç yaşta okuma alışkanlığı edinmiş ve iyi eğitim almış kadınlar bu soruları kendi başlarına sormaya başlamışlar, ardından yazmaya, arkadaşlarıyla tartışmaya ve sonunda seslerini kamusal alanda duyurmaya başlamışlardır. Bu konuya çok kapsamlı olduğu için şimdi girmeyeceğim ancak talep olursa incelemeye ve birlikte üzerinden geçmeye hazırım.
Toparlamak gerekirse, kadınların tarih boyunca ve günümüzde sordukları sorular, toplumsal dönüşümün ve gelişimin bir anahtarıdır. Bu sorular sadece geçmişte yapılan hatalardan ders çıkarmakla kalmaz, aynı zamanda daha iyi bir gelecek için gerekli olan değişimleri de tetikler. Kadınların sesini dinlemek ve onların deneyimlerinden öğrenmek, hepimiz için daha adil, eşit ve kapsayıcı bir dünya inşa etmenin güzel ve etkili bir yoludur.
Bağlamdan koptum ise affola, ancak yararlı bir yazı olduğunu düşündüğüm için spesifik olarak Heptameron başlığı altında paylaşmak istedim. Saygılar.