Nereden başlasam tam olarak bilemiyorum. Sanırım kafamda hala soru işaretleri olduğu için kelimelere dökmekte zorlanıyorum. İlk olarak, filmdeki nesnelerde hatta genel olarak filmde çarpıklıklar çok yoğundu fakat bu beni hiç rahatsız etmedi. Hatta bu şekliyle çok uyumluydu bile diyebilirim. Müzikler…devamıNereden başlasam tam olarak bilemiyorum. Sanırım kafamda hala soru işaretleri olduğu için kelimelere dökmekte zorlanıyorum. İlk olarak, filmdeki nesnelerde hatta genel olarak filmde çarpıklıklar çok yoğundu fakat bu beni hiç rahatsız etmedi. Hatta bu şekliyle çok uyumluydu bile diyebilirim. Müzikler zaten çok iyiydi. Hikâye anlatıcısı tarzı bu filme çok oturmuştu diye düşünüyorum.
! Dikkat bundan sonra biraz ayrıntıya giriyorum ! İstenenden fazla mı anlam yükledim bilmiyorum ama bence çok yoğun bir filmdi. Evet ana bir tema var, aşk var ama çok daha fazlasıydı bence. Söylemeden geçemeyeceğim, girişteki kuşların sahnesiyle bile film kendine çekiyor insanı. Çok ama çok soğuk bir günde kalbi donan bir bebek... Kalp yerine tercih edilen nesne ise guguklu bir saat... Oynanmaya, kurcalanmaya, bozulmaya en müsait nesnelerden ve zaten geçen her dakikası ile istisnasız her insandan bir şeyler alıp bir şeyler veren zamanın simgesi. Filmde de böyle olduğunu düşünüyorum. Sadece aşk değil, hayatına giren her insan bir şekilde dokundu o saate. İzinsiz, bozguncu, tamir için, merak için, sevdiği için... Bir şekilde herkes bir ucundan tuttu. Öyle değil mi zaten? Kullanılmaya müsait hale getirdiğimiz anda neler olabileceğini tahmin dahi edemiyoruz. Ve acıdan yaptığımız şeyler hem karşımızdakine hem de bize zarar verebiliyor.
Soğuk geceye dönecek olursak, onun bile boş olduğunu sanmıyorum. İnsanın kalbini soğutan şeyler var, donduran, buz kestiren adeta. O çocuk için soğuktu hayat. Soğuk başlamıştı ve sevgiyle ısınan kalbi donmuyordu artık ama özgür de değildi. En fazla, saatindeki kuş kadar.
Bir sahnesinde saat olan bir kalbin insanın güçlü yanı olabileceğinden bahsediliyordu. Buna inanarak izledim devamını da. Ve hayatta kalmasına değil umutlara bağladım saat figürünü. O yüzden sonu benim için daha üzücü oldu. Yine de tebessümle bitirdim filmi. Yaşama değil de umutlara başladığım içinse soru işaretlerimle baş başa kaldım ister istemez. Ve diyorum ki, telafisi yok mu bazı şeylerin? Bir şeyler ölmeden başka bir şey yeşeremiyor mu?
Belki izleyenler daha kolay anlayacaktır neler demek istediğimi. İzleyin derim. Her insan kendinden bir şeyler bulacaktır eminim. Etkilendiğim diğer şeylerdense kısaca bahsedeyim:
- Madeline !!! (Anne figürü)
- Kızın sarmaşıkları (bence bu da anlamlıydı)
- Trene ilk bindiğinde korkularıyla baş başa kalması(Karındeşen Jack) solucan da hoştu 😅
- Sinemacı bey net! (ona öyle diyorum😶)
- Kukla gösterisinin kullanılması çok hoşuma gitti. Seviyorum çünkü 😊
- Sondaki, artık bundan sonrası benim tercihim deyip kendi eline alması. Ama bunun getirisi üzmedi değil tabi.
- Çokmuuuuşşşş daha yazmasam iyi olacak😅 En iyisi sizde 😉