Spoiler içeriyor
Eski Yunan tiyatro geleneğinde, Aeschylus’un "Zincire Vurulmuş Prometheus"u gibi bir eseri görmezden gelmek neredeyse bir suçtur. İnsanoğlunun bilgiye olan açlığını, tanrılara karşı başkaldırısını ve nihayetinde trajik bir yüceliğe doğru ilerleyişini bu denli etkileyici bir şekilde anlatan başka bir eser bulmak…devamıEski Yunan tiyatro geleneğinde, Aeschylus’un "Zincire Vurulmuş Prometheus"u gibi bir eseri görmezden gelmek neredeyse bir suçtur. İnsanoğlunun bilgiye olan açlığını, tanrılara karşı başkaldırısını ve nihayetinde trajik bir yüceliğe doğru ilerleyişini bu denli etkileyici bir şekilde anlatan başka bir eser bulmak biraz zordur. "Zincire Vurulmuş Prometheus" yalnızca mitolojik bir hikaye değil, derin bir okumaya tabi tutulduğunda, insan doğasının en temel paradokslarını açığa çıkaran felsefi bir incelemedir de. Bu gerçeği idrak etmek adına metni ince eleyip sık dokumak gerekir; ancak o zaman, eserin alt metinleri gerçek anlamda kavranabilir.
Prometheus’un hikayesi, bir yandan bilgiyle ilgili bir alegoriyi, diğer yandan da otoriteye karşı yapılan bir meydan okumayı anlatır. Tanrılar arasında bir titan olan Prometheus, Zeus’un mutlak egemenliği altındaki düzeni sorgular ve insanlığa ateşi vererek kaderlerini değiştirmeye karar verir. Ateş burada fiziksel bir unsur olmanın yanında bilginin, bilinçlenmenin ve gelişimin sembolüdür. Prometheus’un bu eylemi onu Zeus’un gazabına uğratsa da, insanlık için yeni bir dönemin başlamasını sağlar. Bu noktada, Prometheus’un trajik figürü, bilginin bedelini ödeyen her gerçek düşünürü ve devrimciyi andırır. Bu eylemi klasik trajedinin ışığında yorumlarsak şayet, Prometheus’un Zeus’a karşı direnişi, bireyin mutlak iktidara karşı olan kaçınılmaz mücadelesinin bir simgesi haline gelir. İnsanlar tanrılara karşı başkaldırırsa, kaderleri kaçınılmaz bir şekilde acı ve ıstırap ile dolacaktır. Ancak bu acı hiç de anlamsız değildir. Aksine, Aeschylus, Prometheus’un acısını yücelterek onu tanrısal iradeye karşı bir direnç noktasına dönüştürür. Zeus’un temsil ettiği otorite, Prometheus’un temsil ettiği bilgiye karşıdır. Bu husus, bilginin, otorite tarafından tehlikeli görülmesi, esasen insanlık tarihinde sıkça karşılaştığımız bir çatışmadır.
Bütün bunları düşündüğümüzde, "Zincire Vurulmuş Prometheus"un insanlık tarihindeki en eski lakin en anlamlı meseleleri ele aldığını fark ederiz. Otorite, bilgiyi her daim kontrol altına almak istemiştir. Bu mücadele, tarihte sayısız kez tekrarlanmıştır: Galileo’nun Engizisyon tarafından yargılanması, Sokrates’in Atina devleti tarafından idam edilmesi, modern çağda sansür ve baskıcı rejimlerin entelektüel üretimi susturma girişimleri gibi, gibi, gibi. Prometheus’un hikayesi, zamanlar ve mekânlar üstü bir evrenselliğe sahiptir. Misal, Prometheus "insanlara düşünmeyi öğrettim" derken, sadece fiziki gelişimi değil, entelektüel ve kültürel evrimi de vurgular. İnsanlar artık tanrılara ihtiyaç duymadan kendi kaderlerini belirleyebilecek duruma gelirler. Bu sahne, Galileo’nun Kilise’ye karşı yaptığı bilimsel keşifleriyle kıyaslanabilir. Galileo da, tıpkı Prometheus gibi, otoritenin tekelindeki bilgiyi halkla paylaşmış ve bu yüzden baskıya uğramıştır. Prometheus, ateşi verirken insanlara bilinçli bir devrim yolu açmıştır, tıpkı Galileo’nun bilimsel devrim başlatması gibi...
Lakin Prometheus’un acısının kökeninde yalnızca tanrılara karşı giriştiği başkaldırı değil, insanlığa duyduğu derin sevgi de yatar. Bilgiyi insanlara verme isteği, insanın sınırlı varoluşuna bir umut getirme arzusu ziyadesiyle derindir. Tanrılar dünyasında ise insana yaklaşan, öteki tarafta yer alan bir figürdür. Bu açıdan bakıldığında trajedisi, bir tür fedakarlık anlatısı olarak da okunabilir. İnsanlığa getirdiği bilgi, hem gelişimlerini sağlar, hem de tanrıların gazabına karşı savunmasız bırakır onları.
İnsanoğlunun kaderiyle ilgili derin sorular sorar bu oyun. İnsanlar "ateş"e kavuştuklarında kaderleri gerçekten değişti mi, yoksa bu sadece çok daha büyük acıların başlangıcı mıydı? Prometheus’un insanlara verdiği ateşin, onları tanrılarla aynı seviyeye getirmediğini biliyoruz gayet tabii. Hatta insanlık bu ateşe kavuştuktan sonra bile zayıflıkları ve sınırlamalarıyla baş başa kalmıştır. Bu bağlamda, Prometheus’un eylemi, trajik bir ironiyle yüklüdür. O, insanlığa bir umut ışığı vermiştir lakin bu ışık, onları nihai özgürlüğe ulaştırmak yerine daha büyük bir ıstıraba sürüklemiştir.
Bu durum, modern zamanların trajedisinin bir yansıması olarak da görülebilir. Teknolojinin ilerlemesi ve bilgiye olan erişimin artması, insanın özgürlüğe yaklaştığı izlenimini verse de, bizi şimdi olduğundan da fazla bağımlı kılmaktadır. Bilgiye sahip olmak, daha büyük bir sorumluluğu da beraberinde getirir. Aeschylus’un "Zincire Vurulmuş Prometheus"u bu ikilemi olağanüstü bir biçimde işler: Bilginin bedeli nedir ve bu bedeli ödemeye gerçekten hazır mıyız? Bu kısım bana Faust’un şeytanla yaptığı anlaşmayı andırır. Faust, sonsuz bilgiye ulaşmak için ruhunu satarken, bilgi ona nihai mutluluğu getirmez. Aksine, bu bilgi onu daha büyük bir felakete sürükler. Faust’un trajedisi, Prometheus’un insanlara verdiği ateşin de bir ironisini temsil eder: Bilgi, özgürlükle birlikte acıyı da beraberinde getirir.
Prometheus, mitolojik bir anlatının ötesinde, insan varoluşunun temel meselelerine dokunan, her çağda yankı bulan evrensel bir eserdir. Aeschylus, bize Prometheus’un hikayesinin yanında bilgi, özgürlük ve otorite arasındaki ebedi çatışmayı en derin düzeyde yansıtır. Bu açıdan bakıldığında Prometheus’un hikayesi, trajedinin özünde yatan derin paradoksu açığa çıkarır: Bilgi, her zaman için bir bedel ile birlikte gelir; bu bedel ise çoğu zaman başkaldıran bireyin omuzlarına yüklenir. Ve belki de insanlık tarihindeki en büyük ironi budur: Bilgiye ulaşma durumu bizi özgür kılmak yerine daha fazla sorumluluk, acı ve daha büyük bir trajediyle baş başa bırakır.