Günlük 1 Frank Sinatra çalıyor kulaklığımda, my way athena da seslendirmisti bu benim hayatım şarkısıyla değil mi aynı müziği. Bilmem ki... İşte benim yolum, işte benim hayatım. Her şey değişiyor, hepimizinki gibi. Hayatıma giren o beyaz tenli, kumral saçlı kız…devamıGünlük 1
Frank Sinatra çalıyor kulaklığımda, my way athena da seslendirmisti bu benim hayatım şarkısıyla değil mi aynı müziği. Bilmem ki... İşte benim yolum, işte benim hayatım. Her şey değişiyor, hepimizinki gibi. Hayatıma giren o beyaz tenli, kumral saçlı kız yok artık, hayatıma giren o esmer, hafif benim gibi kırık ve bazı sorunları olan şu an duyduğuma göre piyano çalmakta olan kız da yok, o somurtkan herif de aramıyor beni. Güler yüzlü bir kadınla beraber yaşıyorum. Mutlu muyum emin değilim ama bazen mutlu olduğumu sanıyorum. Cebimde mi? Cebimde 5 kuruş desen yok. Bir lahmacun yemek istedim. Doymadım tabii 50 TL verdim. İkinci 50 TL çıkmadı cebimden... Dostoyevski de okuyorum ecinnilerini, budalasını. Bazen diyorum kendi kendime niye daha erken hatim etmedin bu herifin tüm kitaplarını. Sonra diyorum kendime vakit mi vardı. Öyle işte. Vakitsizim... Sanki harcadığım vakit bana bir şey kazandırıyormuş gibi.
Gece vakti oldu işte, hardal vardı dinlediğim. Onun gibi. Şimdi şu satırları yazarken kendime soruyorum, niçin yazıyorsun ve niçin paylaşmak istiyorsun bunu? İçimi dökmek ve anlaşılmak için galiba. Her insan gibi anlaşılmak için başka bir arzum yok. Eski sevgililerim gibi. Onlar da anlaşılmak isterdi değil mi? Pek anlayamadım galiba. Onlar da beni anlamadı ki o yüzden bitti demek ki... İlginçtir önümdeki kitaba da odaklanamiyorum. Budala yazıyor kitabın üzerinde, sanki bana diyor. İyi niyetliymiş prens miskin, ben de öyle takıldım şu yaşıma kadar. Rol mü oynadım, yoksa gerçekten öyle miydim? Hiç bilmiyorum ki... Karşımdakini üzmemek için bile onun hayatından çıkmazdım, onun çıkmasını beklerdim. Ama derler ya her şeyi düzeltmeye çalışmanın yok ettiği. Öyle işte. O zaman da öz saygın yokmuş gibi oluyormuş falanmış fistanmis karşındakini düşünmek enayilikmis, empati değilmiş, söyle davranman gerekliymiş, mesafe koyman gerekliymiş hep miş... Şimdi bu paragrafı okuyan kişi aklımın birinde olduğunu düşünür, hayır öyle değil. Aklım kimsede değil. Sadece yaptıklarımı sorguluyorum. Belki bir Hitit almanağı gibi içimi döküyorum, tüm günahlarımı kibeleye sunuyorum. Af diliyorum belki de. Belki de yine diyeceğim sadece anlaşılmak istiyorum. Öyle işte kısacası ben de bilmiyorum günlük işte, kendinden geçme yıpranmış bir günlük. Burada paylaştığım şey yazıya da geçmiş olacak bir defterin arasına, ben ölene kadar okuyucusunu beklicek ya çantamda ya cebimde ya da evimin (muhtemelen küçük bir karavanim olacak - ne yani hayal kuramaz mıyım sevgili okuyucu, lennie ve George küçük bir köy isterken iyiydi de Credo isteyince mi sıkıntı -) bir köşesinde öyle bir günlük o da.
" I've loved, I've laughed, and cried"