Her zaman ateş istersiniz siz, oysa ateş bir işe yaramaz. Parlar, tüter ve sönüp gider. Dünyevi şeylerin değişmesine herkes içten içe şaşırır. Astların yanında son derece kayıtsız bir kişinin üstlerinin yanında hiç de öyle olmadığını fark ettiniz mi? Çünkü onun…devamıHer zaman ateş istersiniz siz, oysa ateş bir işe yaramaz. Parlar, tüter ve sönüp gider.
Dünyevi şeylerin değişmesine herkes içten içe şaşırır.
Astların yanında son derece kayıtsız bir kişinin üstlerinin yanında hiç de öyle olmadığını fark ettiniz mi?
Çünkü onun inancına göre, her üzücü olayın suçlusu bir kadındı.
-Siz kadınlarınsa neredeyse uyurken bile inmedikleri üç at vardır.
-Nelermiş bu üç at?
-Serzeniş, ima, sitem…
-Anneniz mi? Anneniz nasıl küçük düşürmüş olabilir sizi?
-Doğurmakla
-Üç çeşit bencil insan olduğunu düşünüyorum, diye başladı: Kendileri yaşayan, başkalarının yaşamasına da izin veren benciller; kendileri yaşayan, ama başkalarının yaşamasına engel olan benciller ve nihayet, kendileri de yaşamayan, başkalarının yaşamasına da izin vermeyen benciller… Kadınların çoğunluğu üçüncü tür benciller grubundandır.
-Felsefe, düşüncenin en yüksek noktasıdır!
Hangi soylu ruh küçük düşme özlemi duymamıştır ki?
-Bencillik intihardır. Bencil insan yapayalnız, meyvesiz bir ağaç gibi kurur gider: Ama gurur tutkuyla mükemmelliğe yönelmedir, her çeşit büyüklüğün kaynağıdır... Evet! İnsan, kişiliğini ortaya çıkarabilmek için, önce içindeki inatçı bencilliğini kırmak zorundadır!
hasta hastanın... sağlığına kadeh kaldırıyor
Zaten çok az anne anlar kızını.
Şiir tanrıların dilidir. Ben de çok severim şiiri. Ama yalnız mısralarda değildir şiir, her yere yayılmıştır, çevremizdedir... Şu ağaçlara bakın, şu gökyüzüne... Her yerden güzelliğinin, yaşamın esintisi geliyor; nerede güzellik ve yaşam varsa, orada şiir vardır.
Ama bir insanın sözünü ettiğiniz desteği bulabilmesi o kadar kolay değildir.
Bence aşkta trajik olan karşılıksız sevgidir, dedi.
Aşk! Bütün sır bu sözcüktedir: Nasıl doğar, nasıl gelişir, nasıl kaybolur? Bazen birden çıkar ortaya, gün gibi aşikar bir mutlulukla doludur; bazen külün altındaki ateş gibi uzun süre tüter ve her şey bitti derken aleviyle ruhu sarar; bazen bir yılan gibi sokulur kalbe, bazen de kayar gider oradan... Evet, evet; çok önemli şeydir aşk. İyi ama günümüzde kim seviyor? Kim göze alıyor sevmeyi?
Fark ettiniz mi? dedi. Meşe ağacıki sağlam bir ağaçtır kuru yapraklarını ancak yerlerine yenileri çıktığı zaman döker.
Natalya durgun bir tavırla,
Evet, dedi, fark ettim.
Güçlü bir yürekteki eski aşka da öyle olur: Ölmüştür artık, ama gene de orada tutunmaya çalışır. Ancak yeni bir aşk söküp atabilir onu olduğu yerden.
Yoo, hayır!.. Kişiliğinize gelince, bereket versin hiç yok kişiliğiniz.
Bir ara insanların da köpekler gibi kesik kuyruklu ve uzun kuyruklu diye ikiye ayrılabileceğini kanıtlamaya başladı. Şöyle diyordu: "Kuyruksuz insanlar ya doğuştan böyledirler ya da sonradan, kendi hataları nedeniyle kuyruksuz kalmışlardır. Durumları hiç iyi değildir kuyruksuzların: Her zaman başarısızdırlar, özgüvenleri yoktur. Ama uzun, tüylü kuyruklu insanlar mutludur. Kuyruksuzlara oranla daha aşağı, daha güçsüz olabilirler, ama özgüvenleri vardır. Kuyruklarını şöyle bir savurdular mı herkes hayran olur onlara. Ama şaşılacak şey de şudur: Kabul edersiniz ki, kuyruk bedenin hiçbir işe yaramayan bir bölümüdür; ne işe yarar kuyruk? Oysa herkes sizi meziyetlerinizi kuyruğunuza göre değerlendirir."
Bir kadına peş peşe on gün, cennetin dudaklarında, mutluluğunsa gözlerinde olduğunu, öteki kadınların onun yanında basit birer bez parçası bile etmeyeceğini söylerseniz, on birinci gün kadın cennetin dudaklarında, mutluluğunsa gözlerinde olduğuna inanarak, sizi sevmeye başlarmış.
"Az evvel yaptığın aptallığın farkına varmaktan daha acı bir şey yoktur."
"Ne mutlu gençliğinde genç olana..."
İlk hayal kırıklığı herkese ağır gelir, ama içten, kendini aldatmak istemeyen, havailik ve mübalağadan uzak bir ruh için dayanılmaz ölçüde ağırdır.
Natalya çok acı çekivordu; ilk kez acı çekiyordu... Ama ilk acılar da ilk aşk gibidir, tekrarlanmazlar bir daha, iyi ki de öyledir!
Hiçbirşey, çok geç gelen mutluluktan daha kötü ve incitici olamaz.
Evet hanımefendi, geç gelen mutluluk incitir insanı...
"Ey benim gençliğim, nerelere getirdin beni, ne duruma soktun, adımımı atacak yer bırakmadın..."
-Evet, ama iyi konuşmak da bir iştir.
Ölüm yatıştırır, diyorsun, peki yaşam yatıştırmaz mi sence? Yaşayıp da başkalarına hoşgörülü olmayan insan kendi de hoşgörüyü hak etmez. Peki hoşgörüye gereksinimi olmadığımı kim söyleyebilir?
Her insan doğanın onu yarattığı gibi kalır, ondan daha çoğunu beklemek olmaz!