Spoiler içeriyor
Anime izlerken bazen bir yapım öyle bir etki bırakır ki bitirdiğinizde kendinizi boşlukta hissedersiniz. İşte Tokyo Ghoul tam da böyle bir anime. Hikayesi, karakterleri, müzikleri ve o karanlık atmosferiyle bir kez izlemeye başladığınızda bırakmanız zor. Tokyo Ghoul, Tokyo’da geçiyor ama…devamıAnime izlerken bazen bir yapım öyle bir etki bırakır ki bitirdiğinizde kendinizi boşlukta hissedersiniz. İşte Tokyo Ghoul tam da böyle bir anime. Hikayesi, karakterleri, müzikleri ve o karanlık atmosferiyle bir kez izlemeye başladığınızda bırakmanız zor.
Tokyo Ghoul, Tokyo’da geçiyor ama bu bildiğimiz Tokyo değil. İnsanların arasında ghoul adı verilen, insan etiyle beslenmek zorunda olan varlıklar yaşıyor. Ve tahmin edeceğiniz gibi, insanlar ghoulları canavar olarak görüyor ve onları ortadan kaldırmaya çalışıyor.
Hikayenin merkezinde ise Kaneki Ken var. Sıradan bir üniversite öğrencisiyken bir kaza sonucu hem insan hem ghoul oluyor. Artık ne tam bir insan ne de tam bir ghoul… İşte Kaneki’nin bu yeni hayatı kabullenme süreci, hem psikolojik hem de duygusal anlamda insanı içine çeken bir yolculuk.
Aslında bu animeye Jujutsu Kaisen’i bitirdikten sonra “Şimdi ne izlesem?” diye araştırırken denk geldim. Konusu o kadar ilgimi çekti ki hemen bir şans vermek istedim. İyi ki de öyle yapmışım çünkü öyle güzeldi ki tüm sezonu üç günde bitirdim.
İlk sezon, Kaneki’nin ghoul dünyasına adım atmasını ve bu yeni gerçekliği kabullenmeye çalışmasını anlatıyor. Anteiku’daki sıcak ortam, Kaneki’nin kendi içindeki savaşına bir nebze huzur oluyor. Ama en unutulmaz an kesinlikle Jason ile olan o ikonik sahneydi. Kaneki, burada fiziksel ve zihinsel anlamda yepyeni birine dönüşüyor.
İlk sezondan sonra hikaye daha da karmaşıklaşıyor. Açıkçası, ikinci sezon için söyleyebileceğim tek kelime: yoğun. Kaneki’nin kendini bulmaya çalıştığı, karanlık tarafa adım attığı bu sezon beni en çok etkileyen sezonlardan biri oldu. Aogiri Tree’ye katılması ve Anteiku’daki dostlarından uzaklaşması, Touka’nın onun için endişelenmesi… İnsanlar ve ghoullar arasındaki çatışmanın daha da derinleştiği bu sezon, sadece Kaneki’nin değil, diğer karakterlerin de içsel savaşlarını gözler önüne seriyor.
Ve Hide… İşte o başka bir seviye. ❤️🌟 Hide’e hayran olmamak mümkün değil. Bir insan bu kadar nasıl sevebilir, bu kadar değer verebilir? Bence Hide, anime dünyasında dostluğun ve arkadaşlığın en güzel örneklerinden biri. Kaneki’nin en zor zamanlarında yanında olabilmek için her şeyi göze alan ve onun için kendi kimliğini bile tehlikeye atan bir arkadaş… Onun için yaptığı fedakarlıklar ve Kaneki’ye olan sevgisi, beni derinden etkiledi. Hide, sadece bir arkadaş değil, Kaneki’nin bu karmaşık dünyasında kendisini bulabilmesi için bir yol arkadaşıydı. Kesinlikle, anime boyunca en sevdiğim karakter Hide oldu.
Üçüncü sezona geldiğimizde ise işler biraz değişiyor. Kaneki artık hafızasını kaybetmiş ve Haise Sasaki kimliğiyle karşımıza çıkıyor. Başta bu değişiklik beni biraz şaşırttı. Quinx Takımı ile olan ilişkisi, geçmişini hatırlamaya çalışması ve kendini yeniden bulma çabası oldukça ilgi çekiciydi. Özellikle Takizawa’nın dönüşümü ve yaşadığı travmalar hikayeyi daha karanlık ama bir o kadar da derin hale getirdi.
Son sezona geldiğimizde ise hikaye yavaş yavaş toparlanmaya başlıyor. Kaneki artık insanların ve ghoulların arasındaki dengeyi sağlamaya çalışıyor. Akira ve Touka arasındaki empati dolu anlar, Hide’nin beklenmedik dönüşü… Bu sezon, gerçekten duygusal bir final havasında geçti. Arima’nın kendini öldürmesi ise oldukça çarpıcı bir sahneydi. Ama en çok sevindiğim şey, Kaneki’nin onca acıdan sonra nihayet huzura kavuşması oldu.
Final, benim için oldukça tatmin ediciydi. Üzücü bir son olsaydı, belki daha fazla konuşulurdu ama dürüst olmak gerekirse, böyle mutlu bir sonla bitmesi beni çok sevindirdi. Kaneki’nin insanlarla ghoullar arasında bir köprü kurmaya çalışması, hikayeye çok anlamlı bir mesaj kattı.
Ve müzikler… Tokyo Ghoul'un müzikleri gerçekten ayrı bir dünyaya açılıyor. Özellikle ilk sezonun opening şarkısı Unravel, animeye o karanlık ama bir o kadar da duygusal atmosferi katıyor. Bu şarkıyı dinlerken, hem Kaneki'nin içsel çatışmalarını hem de ghoulların dünyasındaki kaosu hissediyorsunuz.
Sezonlar arasında ise en çok birinci sezonun openingini sevdim. Diğer sezonlar arasında ise, açıkçası 2. sezonun openingi bence biraz zayıftı. Melodi ve söyleniş tarzı itibariyle, diğerlerinden geride kalıyor gibi hissettirdi. Ama bunun dışında, özellikle sezonlar arasında arada çalan ara müzikler bayağı iyiydi. Onlar da animeye ciddi bir atmosfer katıyordu.
Animeyi bitirdiğimde içimde kocaman bir boşluk hissettim. İnsanı hem düşündüren hem de duygusal olarak etkileyen bir yapımdı kesinlikle.