Kendimi bildim bileli şizofreni, bipolar, tabiri caizse ‘delilik’ gibi konulara, psikolojik rahatsızlıklara hep ilgi duymuşumdur. Akıl hastanesinde geçen filmler, kitaplar, gerçek deneyimler hep ilgimi çekmiştir ve bende tüketmişimdir. Bu kitabı da yine bu merakım vesilesiyle bulmuştum. İyi ki de bulmuşum.…devamıKendimi bildim bileli şizofreni, bipolar, tabiri caizse ‘delilik’ gibi konulara, psikolojik rahatsızlıklara hep ilgi duymuşumdur. Akıl hastanesinde geçen filmler, kitaplar, gerçek deneyimler hep ilgimi çekmiştir ve bende tüketmişimdir. Bu kitabı da yine bu merakım vesilesiyle bulmuştum. İyi ki de bulmuşum. Kitap yazarımızın kendi tecrübesine de dayanan yarı otobiyografik bir roman. Yani kitapta çoğunlukla yazarımızın gerçek tecrübelerini okuyoruz.
Kitapta karakterimiz Deborah, görsel ve işitsel halüsinasyonlardan muzdarip. Öyle ki kendine ait dili, zamanı, mantığı olan Yr Krallığı adını verdiği bir dünya inşa ediyor zihninde. Gerçeklerle hayalleri ayırt edemediği için de henüz 16 yaşındayken şizofreni tanısı konuyor ve akıl hastanesinde tedavi süreci başlıyor. Freud’ un özel öğrencisi olan (Erich Fromm beyefendi ile de bir süre evlilermiş, bunlar hep bilgi) ve uzun yıllar psikoterapi üzerine çalışmış Frieda Fromm Reichmann -karakterimizin deyişiyle Furi- ile burada tanışıyor. Kitabımızın esas hikayesi de burada başlıyor. İkisi arasındaki diyalogları ve tedavi sürecini okuyoruz. Yr krallığındaki unsurların nasıl oluştuğunu öğrenirken krallığı devirip karakterimizin gerçek dünyaya adım adım gelişini okuyoruz. Kitap aynı zamanda kabullenilmiş değer yargılarını ve ‘normalliği’ başka bir deyişle ‘uyumlularla uyumsuzları’ mizahi ve yer yer iğneleyici bir dille ele alıyor.
Okuduktan sonra kitapta geçen insanları biraz araştırdım. Psikiyatristimizin Freud’un öğrencisi olduğu ve eşi hakkındaki bilgileri böyle öğrendim. Bunun yanında bu iki kadın psikiyatri dünyasında çığır açan bir ilke imza atmışlar. Şizofreniye ‘beyin kanseri’ de deniyormuş. Ne kadar azalsa da bitmediği biliniyormuş. Yani şizofreni tanısı konmuş birine kesin anlamda normal denemezmiş. Ancak bu kitapta da okuduğumuz gibi Joanne (Deborah) hastalığını yeniyor ve ‘normal’ insanlar gibi yaşayabiliyor. Bilim camiasında buna karşı çıkanlar olmuş ve ne yazık ki Frieda da psikanalizini bitiremeden vefat etmiş. Ancak bu esnada Joanne çoktan üniversite eğitimine başlamış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışıyormuş. Bilim dünyası ne der ne olur bilemem ama öyle ya da böyle bu Joanne’ in hikayeyi okumak kesinlikle umut verici.
Ben kitabı sevdim. Yr Krallığını anlamak ve bu hayali dünyanın gerçek hayattaki kesişimlerini çözümlenmesine şahit olmak benim için inanılmaz ve ufuk açıcı bir tecrübeydi. Bunu bana şimdiye dek tükettiğim hiçbir içerik sağlayamazdı bu kitap gerçeğe dayanan çok büyük bir uzantıya sahip o yüzden okuduklarım çarpıcıydı. Tam olarak bir roman gözüyle bakıldığında çok güzel bir kitap diyemem ki bence böyle demek de eksik bir tanım olur. Çünkü kitap romandan öte şeyler anlatıyor ve bence dili bir romanın kurgusundan biraz aşağıda yinede çok akıcı özellikle bu konular ilginizi çekiyorsa kesinlikle okumanızı tavsiye ederim.