- 16.12.2024 - 20.12.2024 - Jack London, zamanının ötesinde bir yazar kesinlikle. Bu benim onun kaleminden okuduğum ikinci kitap, ilk okuduğum kitap Martin Eden’di ve hayran kalmıştım, hala işaretlediğim yerleri açar okurum. Jack London, hayatının neredeyse her anında çeşitli zorluklara…devamı- 16.12.2024 - 20.12.2024 -
Jack London, zamanının ötesinde bir yazar kesinlikle. Bu benim onun kaleminden okuduğum ikinci kitap, ilk okuduğum kitap Martin Eden’di ve hayran kalmıştım, hala işaretlediğim yerleri açar okurum. Jack London, hayatının neredeyse her anında çeşitli zorluklara maruz kalmış, bir ömründe yüzlerce ömür yaşamışçasına deneyimleri olduğu söylenen bir yazar. Kütüphanelerde uzun zamanlar geçirerek kendi kendini eğitmiş, hatta küçük yaşta okuduğu bir kitap sayesinde hayata dair direnme gücü bulmuş. Çok ağır şartlarda çalıştığından ve yoksullukla mücadele ettiğinden ötürü sosyalizmden etkilenmiştir. Hayatının bir döneminde de denizci olmuş, istiridye korsancılığı yapmıştır. Kendisi üniversite okumayı çok istemiş hatta kazanmış fakat maddi durumlardan dolayı bırakmak zorunda kalmış. Kendisi, Sanayi Devriminin etkisiyle tamamen vahşileşmiş ve baskılanmış zorlu iş hayatlarına, yoksul kesimin çektiği çilelere şahit olduğu için eserlerinde de bunlara sık sık rastlıyoruz. Jack London’ın gerek yazım diliyle gerek yaşamındaki zorluklara direnişiyle, gerek sosyal adalet kavramına gösterdiği özeniyle çok iyi bir yazar olduğunu düşünüyorum. İş Bankası Klasiklerinde 16 tane kitabı var, hepsini de okumak istiyorum.
Kitaplarının çevirmeni olan Levent Cinemre’nin sohbet videosunu izledim. Kendisi de Jack London’ın büyük hayranıymış. Jack London’ın 40 yaşında ölmesine rağmen 150 yaşında ölmüş kabul edilecek kadar çok deneyimi olduğunu söylüyor.
Bu kitapta, modern insan rüyalarında tarihöncesi çağdaki atasının maceralarını görüyor. Yani kitabın ana karakteri olan Kocadiş’in maceralarını okuyoruz aslında. Kitapta geçen çağda, insanı üç ayrı tür olarak ele almış; Ateş İnsanları, Ağaç İnsanları ve Halk. Kitabın ana karakteri Kocadiş de Halk türüne ait. Kitabın zemininin evrim konusunu ele almasının yanında dostluk nedir ve nasıl gelişmiştir? Aşk diye adlandırdığımız kavram nasıl ortaya çıkmıştır? Aile nedir? Bu sorulara cevap niteliğinde olduğunu düşünüyorum. Ayrıca uyurken boşluğa düşermiş gibi panikle uyanırız ya, bunun sebebinin de ağaçlardan ağaçlara gezen atalarımızın aşağıya düşme korkusunun bize genetik aktarım ile geçmesi olduğunu söylüyor. Bana oldukça mantıklı geldi, kanımda hala ilk atalarımızın izlerine rastlamak çok şaşırtıcı doğrusu.
Jack London, 1906 yılında henüz evrime dair geniş kapsamlı araştırmalar yapılmamasına rağmen bu kitabı yazabilmesi büyük bir nimet bence. Çevirmenin eklediği notlara göre kitapta doğru ve tutarlı bilgiler olduğu kadar yanlış olanlar da var. Mesela kitapta üç ayrı insan türünün aynı çağda yaşadığını anlatılsa da aslında o üç ayrı tür hiçbir zaman aynı çağda yaşamamışlar. Jack London, yine de bu kısıtlı imkanlara rağmen bilgileriyle hayal gücünü çok iyi harmanlamış.
Kitapta geçen bazı cümleler gerçekten çok hoşuma gitti. Bu kitap yayınladığında yıl 1906 yani 118 yıl öncesi olmasına rağmen günümüzde hala değiştirilememiş karanlıklara ışık tutan cümleleri var Jack London’ın. Kitapta Kızılgöz adında bir ağaç insanı var, kendisi tüm duygulardan yoksun, vahşet ve öfkeden beslenen biri. Dişilerinin çoğuna tecavüz edip sonra da öldürüyor. Bunun için Jack London, Kocadiş’in ağzından şöyle diyor; “Olup biten çoğu şeyi şaka gibi gören bizler, Kızılgöz’ün karılarını dövmesine asla gülmedik. Onların trajedilerini gayet iyi biliyorduk.” Ve yine aynı olay için bir başka cümlesi de şu; “Kızılgöz o kış, son karısını taciz ve sürekli dayakla öldürdü. Uzak atalarının zamanından ileri gidememiş, ilkel biri olduğunu söyleyip duruyorum ya, aslınsa bu olay daha da beterdi, çünkü daha aşağı seviyede olan hayvanlar bile dişilerine böyle kötü davranmaz, onları öldürmez. Bu açıdan baktığımda atalarının zamanından beri ilerleme kaydedemiş olmasına rağmen Kızılgöz’ü insanoğlunun habercisi olarak görüyorum çünkü sadece insan türünün erkeği dişisini öldürür.” Ah Jack London, ne güzel bir detaysın.
Ve bu kitaptan 118 yıl sonra, tam bu noktada, bizim ülkemizde her ay 20’den fazla kadın katlediliyor. O kadar acı verici ki, ne desem bilemiyorum. Eminim ki kadına olan şiddete değinen daha eski kaynaklar da vardır, sadece bu kitapta buna rastlamak çok hoşuma gitti.
Jack London okunması ve tanınması gereken, kendini aşmış bir yazardır. Okuyunuz efendim, onun kaleminden tanıyacağımız yüzlerce hayat var bana kalırsa.
“Korktuğumuz tek şey karanlıktı. İçimizde filizlenen bir din, kafamızda görülmeyen dünyaya dair bir fikir yoktu. Sadece gerçek dünyayı biliyorduk ve korktuğumuz şeyler gerçek şeyler, somut tehlikeler, kanlı canlı yırtıcı hayvanlardı.
Muhtemelen karanlığın gerçek sakinlerine karşı duyulan bu korkudan, zaman içinde gerçekdışı sakinlere duyulan korku gelişecek, görünmeyen sağlam ve güçlü bir dünyada doruğa çıkacaktı. Muhtemelen hayal gücü geliştikçe ölüm korkusu da artacak, sonunda Halk bu korkuyu karanlığa yansıtacak ve onu ruhlarla dolduracaktı. Sanırım Ateş İnsanları karanlıktan bu şekilde korkmaya başlamıştı bile.”
Puanım: 10/10