Hayat dediğimiz şey sonsuz değil; filmdeki tüpler gibi bir sınırı var. Geçmişte takılı kalmanın yalnızca bugünden değil, yarından da çaldığını, sadece film üzerinden değil, çoğumuz bizzat hayatın içinden de tecrübe ediyoruz. İnsanın kendisiyle barışık olup, kendini olduğu gibi sevebilmesi gerçekten…devamıHayat dediğimiz şey sonsuz değil; filmdeki tüpler gibi bir sınırı var. Geçmişte takılı kalmanın yalnızca bugünden değil, yarından da çaldığını, sadece film üzerinden değil, çoğumuz bizzat hayatın içinden de tecrübe ediyoruz. İnsanın kendisiyle barışık olup, kendini olduğu gibi sevebilmesi gerçekten zor işte film bu zorluğu aşamayan bizlerin suratına, aslında ne kadar yanlış yaptığımızı "iğrenç” bir şekilde vuruyor.
Eğer filmdeki ana karakterin yaşadıklarını "ben böyle değilim" diye izleyenlerdenseniz, film size “belki o kadar değilsin, ama sen de öylesin” demeyi de ihmal etmiyor. Örneğin, filmin finalinde, seçmelerde jüriden duyduğumuz "her şeyi mükemmel, ama o burun neydi öyle?" cümlesini bir kez daha duyuyoruz. Bunu, yönetmenin yargılayıcı izleyicisine, "kendine bu kadar kör olma" deme şekli olarak yorumladım. Hepimizin mutlaka bedeninde beğenmediği bir yer var. Çoğumuz bu “kusurlarımız” yüzünden sevilmeyeceğimizden endişe ediyoruz. Filmin çiçeğin üstündeki not ile finalde vermek istediği en önemli mesajlardan biri de bu: "Sana bayılacaklar." Başkalarının bizi sevip sevmemesine öylesine odaklanıyoruz ki asıl sorunu görmezden geliyoruz, aslında kendimizi sevmiyor olduğumuz gerçeğini. Kendini sadece başkalarının sevgisi üzerinden değerli hisseden, ötekiden kaynaklı sevgiyle kendini sevebilen biri için sevgi: tıpkı o tüpler gibi, tıpkı hayat gibi; sınırlı, vadesi olan, geçici bir şeydir. Oysa insanın kendini bizzat kendisi üzerinden sevebilmesi kadar güçlü ve kalıcı bir şey yoktur.
Sonuçta bırak başka insanları, sen geçmişteki halini özleyebilir ve beğenebilirsin ama geçmişteki halin, senin şu an olduğun kişiyi sever miydi? beğenir miydi? yoksa onu dönüştürdüğün bu versiyonun yüzünden seni öldürecek kadar senden nefret mi ederdi? kendi "kötü" versiyonumuzu zaman içerisinde sinsice, yavaşça, kendi içimizde yaratıyor ve yarattığımız bu kötü versiyonumuza kör oluyoruz. Günlük hayatta bize gerçekte olduğumuz bu şeyi hatırlatan ne varsa görmezden geliyoruz. Bunu unutuyoruz... ancak film bunu unutuyor olduğumuz gerçeğini "sen birsin, aynı kişisin" cümlesini tekrar tekrar söyleyerek defalarca kez hatırlatıyor, bizi bizden iyi biliyor. Gerilim gibi başlayan bir dram filmi izliyoruz aslında.
Filmde daha çok alt metin, daha farklı çıkarımlar mutlaka vardır. Ben daha kişisel ve insanın kendisiyle olan mücadelesini temel alan bir açıdan bakmaktan zevk aldım ve böyle değerlendirdim. Filmimizin bir başyapıt olduğunu düşünmüyorum ama sunumuyla, oyunculuklarıyla, geçişleriyle ve kurgusuyla farklı olduğunu ve bu farklılığın ihtiyaç duyulan cinsten, nadir bulunur cinsten olduğunu düşünüyorum.