Bazı kitaplar vardır, bitirdiğinizde hem büyülenir hem de garip bir boşluk hissine kapılırsınız. İşte Stephen King'in 11/22/63 romanı benim için tam da böyle bir deneyimdi. 816 sayfalık bu devasa eserin içine dalıp, sayfaları çevirdikçe ne kadar ilerlediğimin farkına bile varmadım.…devamıBazı kitaplar vardır, bitirdiğinizde hem büyülenir hem de garip bir boşluk hissine kapılırsınız. İşte Stephen King'in 11/22/63 romanı benim için tam da böyle bir deneyimdi. 816 sayfalık bu devasa eserin içine dalıp, sayfaları çevirdikçe ne kadar ilerlediğimin farkına bile varmadım. Bitirdiğimde, "Bu kadar uzun muydu?" diye şaşıracak kadar akıcı bir kitaptı.
King, bu kez klasik korku ya da gerilim unsurlarıyla değil, zaman yolculuğu, tarih ve aşk gibi temalarla karşımıza çıkıyor. Ancak onun kaleminden çıkan her hikaye gibi, bu da benzersiz bir şekilde işlenmiş. Kitabın merkezinde, 22 Kasım 1963'te gerçekleşen ve ABD Başkanı John F. Kennedy'nin öldürülmesiyle sonuçlanan o meşum gün var. Ama hikaye bundan çok daha fazlası… Zaman yolculuğu yapabilme fırsatı elinize geçse, tarihin akışını değiştirerek daha iyi bir dünya yaratmak ister miydiniz? Peki ya geçmişin size direnmesi? King’in bu sorulara verdiği cevaplar, kitabı unutulmaz kılan unsurların başında geliyor.
Ana karakterimiz Jake Epping, sıradan bir İngilizce öğretmeni. Ancak kaderi, çalıştığı kasabanın sıradan bir lokantasından bir kapıdan geçerek geçmişe, 1958 yılına dönmesiyle değişiyor. Zaman yolculuğu teması her ne kadar bilimkurguya göz kırpsa da, King burada meseleyi insani boyutlara indirerek geçmişin karanlık sokaklarında adeta bir dedektif gibi dolaştırıyor bizi. Bu yolculuk, yalnızca Kennedy suikastını önlemekle ilgili değil; aynı zamanda Jake’in kendini bulması, bir aşk hikayesinin içine düşmesi ve "Geçmiş değiştirilebilir mi?" sorusuna yanıt aramasıyla ilgili.
Kitabın en etkileyici yanlarından biri, geçmişin adeta bir karakter gibi işlenmesi. King, "geçmiş dirençlidir" diyor ve gerçekten de öyle. Jake’in her müdahalesi, zamanın dokusundaki bir düğümü çözmeye çalışmak gibi. Bu süreçte yaşadığı zorluklar, okuyucuyu hem geriyor hem de düşündürüyor. Zamanın her şeye rağmen kendi akışına dönmek için çabalaması, kitabın ana gerilim unsurlarından biri.
Tabii ki sadece gerilim yok. Bu hikayede bir aşk var ki, kalbinize dokunacak cinsten. Jake’in Sadie ile olan ilişkisi, zamanın ve tarihin sınırlarını aşan bir aşk hikayesi. King, iki karakter arasındaki bağın derinliğini öyle ustalıkla işlemiş ki, kendinizi Jake’in seçimlerinin ağırlığı altında ezilirken buluyorsunuz. Tarihi değiştirmek mi, yoksa sevdiği kadının yanında kalmak mı? İşte King’in bu ikilemi anlatışı, kitabı unutulmaz kılıyor.
Kitabı okurken kendime sık sık şu soruyu sordum: "Eğer geçmişi değiştirebilseydim, buna cesaret edebilir miydim?" Jake’in başından geçenler, bizi hem bu soruya hem de yaptığımız seçimlerin sonuçlarına dair derin bir sorgulamaya itiyor.
Bir alıntıyla bu duyguyu anlatmak isterim: "Geçmiş her zaman orada bekler, ama onu ziyaret ettiğinizde sizi yalnız bırakmaz. Çünkü geçmiş, sizden geriye hiçbir şeyi olduğu gibi bırakmaz." İşte bu cümle, kitabın ruhunu özetliyor.
11/22/63, yalnızca bir zaman yolculuğu hikayesi değil; aynı zamanda insanların pişmanlıklarıyla, hatalarıyla, özlemleriyle ve aşklarıyla hesaplaşma hikayesi. King, bu kitapta insan olmanın derinliklerini öyle bir işlemiş ki, sizi hem tarihin hem de Jake’in yolculuğunun bir parçası yapıyor.
Eğer kitabı hala okumadıysanız, kendinizi bu büyüleyici yolculuktan mahrum bırakmayın derim. Stephen King’in dediği gibi, "Bazı şeyler unutulmazdır ve bazı seçimler, tüm zamanların akışını değiştirir."
Şimdi dizisine başladım diziyi de izledikten sonra burada görüşlerimi paylaşacağım.