Spoiler içeriyor
• Bitti. ( ağlamicam,ağlamicam. ) • Hayatımda izlediğim en iyi diziydi. Üstü gelene kadar favori türk yapımı dizimsin artık. Bi' kere oyuncu kadrosu ve oyunculuklar mükemmel. Herkes birbirine o kadar uyuyor ki yani, diyecek laf yok. Uzun bir yazı olacak,…devamı• Bitti. ( ağlamicam,ağlamicam. )
• Hayatımda izlediğim en iyi diziydi. Üstü gelene kadar favori türk yapımı dizimsin artık. Bi' kere oyuncu kadrosu ve oyunculuklar mükemmel. Herkes birbirine o kadar uyuyor ki yani, diyecek laf yok. Uzun bir yazı olacak, dizinin ne kadar mükemmel olduğundan bahsedip durmyacağım tabii ki. Konusu ve karakterleri hakkında düşüncelerimi belirtmek istiyorum.
• Hasibe karakterinden başlamak istiyorum. Üzümlü kekim Hasibe her ne kadar sinirli, laf anlamaz, kafadan çatlak biri olsa da annesinin saçma sapan tavırları ve sevememesi yüzünden bu hâle geldi. Eminim doğru kişilere denk gelseydi çok sevgi dolu, neşeli bir anne olurdu. Hasibe'nin tek hatası zinciri kıramamış olması. Eğer o zinciri kırabilseydi, kendini iyileştirebilseydi belki de bunlar olmazdı.
• Bununda bir aması var. Hasibe'nin yaşadığı şartlarda zinciri kırmaya elverişli değildi ki çevresinden sürekli kötü yorumlar alıyodu. Bu yüzden güzel olmadığına bile inanmıştı. Hasibe annesinden sonra Hikmet'e bel bağladı ama Hikmet yanlış kişiydi. İlk karısı ve çocuğunun ölümünü bir türlü aşamadığı için Hasibeyi de sevemedi. Çünkü onları sevmek ona Perihanı ve oğlu Ömer'i hatırlatıyordu. Onları hatırlamak istemeyip yarasını küçük bir yara bandıyla kapatmayı tercih etti ve hem kendine hem de hasibeye büyük bir bencillik yapmış oldu. Sevmediğini göstermemesine rağmen dört çocuk yapması da cabası. Hikmetinde bir noktada hakkı var o da şu; anne ve babası eşiyle çocuğunu kaybettiğinde ona acısını yaşama ve onu kabul etme fırsatı vermediler, hemen evlendirdiler. Aslında Hasibe'de Hikmet'te kurban, çocuklar da kubanların kahramanı.
Kendi hayatlarını kendileri yönetemedikleri için başkalarının seçimleriyle yaşadılar ve ne yaşadılarsa aynısını yapıp başkalarının hayatını yönlendirdiler.
• Değinmek istediğim en değerli mesele İnci. Kendisinin Han'ın Ceylan'ı unutamamış olması uğruna kullanılmış bir yara bandı olup olmadığından hâlâ emin değilim. Evet, o Han'ı seviyodu ama Han onu mu seviyodu yoksa onu sevmeyi mi seviyodu?
Birini sevmekle, birini sevmeyi sevmek farkşı şeylerdir. İlkinde karşınızdakini ne yaparsa yapsın affeder, her hâliyle kabul edersiniz ama ikincisinde o kişiyi sevebileceğiniz birisi olması, değişmesi için zorlarsınız. Onu değilde sadece onun size verdiği sevgiyi ve ilgiyi seversiniz. Han İnci öldükten sonra beş ay akıl hastenisinde kaldı. Bildiğiniz delirdi, her gün İnci'nin kolyesine baktı. Onunla yaşadığı anıları düşündü, zihnin de tekrar tekrar yaşadı. Bu da onu aslında sevdiğini düşünmeme itti beni. Ama akıl hastanesinden sonra Ceylan geri döndüğünde - belki de verilen ilaçlardan - İnciyi unuttu. Tekrar Ceylan'ı kontrol etmekten aldığı keyfe daldı. Zaten ondan sonrasında İnciyi hatırlayan kişiler de Esra, Ege ve Memduh'dan ibaret oldu.
• Han hiç değişmedi. Ceylanda da İncide de. İkisine de aynı davrandı, oldukları gibi kabul etmedi ki kendisi narsistti. Küçükken kimse onu sevmediği ve sevmeyi öğretmediği için o sadece korumayı bildi ve bunu sevgi sandı. Paylaşamamayı, bütün kötülükleri karşısında ki kişi için iyilik yaptığını söyleyerek yaptı. O kendine zarar vermeyi bile durduramadı. Hayatı boyunca hep birilerini kontrol etmeye çalıştı. Bunu ilk başta sadece ablalarına yapıyordu, çünkü mecburdu. İnciyle evlendiğinde bunu yapmaktan çok yorulduğunu ve artık yapmak istemediğini söylüyordu ama o ilk başta Ceylan da zaten bundan keyif almaya başlamıştı. Onun bunu ablalarına yapmak istememesinin sebebi ise onları gerçekten sevdiği içindi.
• Safiye'nin nasıl olduğunu biliyoruz zaten. Kendisi kurban yapılmaya çalışılan bir kahramandı. Annesi onu kendisi gibi olmaya zorladı, belki de güzelliğini kıskandı. Naci'nin onu sevmesini kıskandı.
• Naci hakkında bir yorum okumuştum. Yazan kişi tamamen Naciyi suçluyordu. Safiye'den olmadığı belli olan bir nota hemen kızı terk edip en yakın arkadaşıyla evlenmesi, çocuk yapması ve her gün Safiye'ye mektup yazmakla yetinmesinin haksızlık olduğunu yazıyordu ki bence de haklı. Safiye, Naci geldi diye delirdi bi' keresinde. Safiye ve Naci'ninki aşk onu anladıkta bu ilişki de en çok acıyı çeken Safiye oldu.
• Ve Gülben. Bu hikaye de kendimi en çok benzettiğim ve yakın hissettiğim kişi Gülben oldu. Eğer o hayatı yaşayacak olsaydınız kim olurdunuz deselerdi Gülben derdim. Ortanca çocuk kendisi zaten, ben de öyleyim. Gülben evde görülmeyen çocuktu. Neriman da öyleydi ama Gülben annesi ve babası tarafından görülmüyordu. Kimse onunla ilgilenmiyor, yapması gereken tek şey ayaj altında dolaşmamaktı. Gülben altına kaçırdığında annesi onu kâle aldığı için buna pişman hissetmediğini söylüyordu. Stres ve endişe anlarında oluyordu ama belki de Gülben için sadeca annesi onu görsün, muhattabına alsın diye bi' sebebti.
• Dizinin son bölümünde bir yıl atlattılar ve hepsinin en yeni halini, Hikmetin ölmeden önce hayalinde ki hallerinde bıraktılar. Daha fazla uzatılabilirdi diye düşünüyorum. Safiye ve Gülben'in iyileşme sürecini gördük ama ne bileyim keşke biraz daha uzun olsaydı diyorum. Bunu derken de daha nasıl ilerletebilirlerdi ki diye de düşünüyorum. Her şey tam olması gerektiği gibi oldu sanırım.
• Çok fazla alıntı vardı ama ben not almadım. Üç damla göz yaşıyla bitirdim diziyi. En güzel sahne Gülben'in düğünüydü. O kadar güzeldi ki. Bir daha böyle bi' dizi gelmez, dizinin yaşanmış bir hikaye olması da güzelliğine güzellik katıyor. Eh, n'apalım başka diziye kapılma vakti.
:)