Esere dair hiçbir bilgim yoktu ve aynı şekilde beklenti de yapmamıştım, bir şeye bilginiz olmayınca beklenti de oluşmuyor hâliyle. Ve sevdim. Şiirsel dille yazılması, beni cezbeden bir noktasıdır. 1923 yılında yazılmasına rağmen bu kadar güncelliğini koruması da cabası elbet. Kitaba…devamıEsere dair hiçbir bilgim yoktu ve aynı şekilde beklenti de yapmamıştım, bir şeye bilginiz olmayınca beklenti de oluşmuyor hâliyle.
Ve sevdim.
Şiirsel dille yazılması, beni cezbeden bir noktasıdır.
1923 yılında yazılmasına rağmen bu kadar güncelliğini koruması da cabası elbet.
Kitaba gönderi yazma isteğim de alıntılarımı bir yerde toplamak, onlar hakkında düşüncelerimi paylaşmak amacı...
Aşk'tan başlamak istiyorum öncelikle,
❃"Ne sahip olur aşk ne de sahip olunmak ister. Çünkü aşka aşk yeter."
❃"Sanmayın aşkın rotasını çizebileceğinizi, çünkü aşk sizin rotanızı çizer, sizi buna layık bulursa eğer."
❃"Birbirinizi sevin ama aşkı pranga eylemeyin: Bırakın ruhlarınızın kıyıları arasında dalgalanan bir deniz olsun aşk."
Bu alıntıyla ölçüyü çizmeye başlıyor Halil Cibran. Aşk dediğimiz kavram şu zamanda yanlış algılanan ve yaşatılan en büyük şeylerin başında gelir benim nezdimde. İnsanlar birbirine huzur vermek yerine aşk adı altında zulüm olmuş, hayatı beraber yaşayalım derken omuzlara onlarca yük kondurmuş. Pranga yapmamaktır asıl mesele, sürekli varlığını hissettiren ve huzuru içinde yaşatan bir olgudur özünde aşk.
Ve aşkı evlilikle taçlandırarak devam eder,
❃"Birbirinizin tasını doldurun ama aynı tastan içmeyin. Birbirinize ekmeğinizden verin ama aynı somundan yemeyin.."
diyerek evlilikteki sınırların ehemmiyetine de dikkat çekiyor yazarımız. Sınırlar olmazsa birliktelik olmaz, ortak yaşamak tek bir yaşamda birleşmek değil buluşmaktır. Bunu anlamalı eşler, ki anlaşmalı.
Evlilikten sonrası çocuktur isteyene, buraya da bir dipnot ekler
❃"Onlar gibi olmaya çabalayabilirsiniz, ama onları kendinize benzetmeye çalışmayın."
Çocuk yetiştirmede yapılan en büyük yanlışların başını çeken bu durumda atlanan nokta şudur, evladını yetiştirmek istiyorsan kendini yetiştir, o zaten sana benzer. Benzetmeye çalışırsan bozarsın, zorlarsan yıkarsın... Ve çocuklar aslında en hayalperest, en olunmadık şeyleri akleden ve saflığıyla güzelliği temsil eden bir timsaldir; onlardan öğrenilecek çok şey var.
İnsan ilişkilerinden başlamışken burdan devam edelim, dostluk.
Yine zamanımızda zor bulunan, koruması da bulması kadar zor olan o değerli kavram. Yoldaş, sırdaş, derttaş...
Elbette böylesi yüce bir bağa yakışır bir öğüt gerekliydi, en beğendiğim alıntılardan olabilir son cümlesi.
❃"...en iyi yanlarınızı dostunuza ayırın. Eğer moralinizin bozuk olduğunu bilmesi gerekliyse dostunuzun, bırakın yüksek olduğunu da bilsin. Dostunuz ne içindir ki onu zaman öldürmek için arayasınız? Onu hep yaşanası zamanlarla arayın. Çünkü o sizin ihtiyacınızı karşılamak için vardır, boşluğunuzu doldurmak için değil."
...
Alıntılara katacağım yorumları bunlarla sınırlı tutacağım sanırsam, şimdi de sizlere birkaç soru yöneltmek istiyorum alıntılar arasından
❃"Ya pişmanlıkları yaptıkları yanlışları çoktan aşmış olanları nasıl cezalandırırsınız? Pişmanlık değil midir, hizmete heves ettiğiniz o hukukla sağlanan adalet?"
Bu düşünceye katılır mıydınız? Pişmanlık onca suçu örtmek için yeterli, dahası geçerli bir sebep olabilir mi? Kişinin kendiyle hesaplaşmasıdır pişmanlık, zarar verdiği kişiyle hesaplaşmasını ne yapmalı?
Ve gelelim son kısma,
❃"Düşüncelerinizle barışık olmadığınız zaman konuşursunuz... "
diye belirtiyor Halil Cibran
Şöyle bir baktığımızda ama, insan barışık olduğu, kendi içinde kabul ettiği düşünceleri paylaşmaz mı? Veya onu kendi içine kabul ettirmek için bir onama ihtiyacı mı duyar da konuşmaya dalar?
Böyleyken böyle efendim, yeterince konuştuk, artık susma vakti.
Okuduğunuz için teşekkürlerimi sunuyor ve bu düşünmeye sevk eden eseri sizlere tavsiye ediyorum.
Esenlikler ~•°